Kat'ı

Kat’ı
“Kat” kelimesi Arapça “kesme” anlamına gelir. Bu kelimeden türeyen “Kat’ı”, bir desenin veya yazı istifinin kâğıt veya deri gibi tabakalardan oyulmasıyla icra edilen bir süsleme sanatıdır. Ansiklopedik tanımı Celal Esad Arseven’in kaleminden Sanat Ansiklopedisi’nde şöyle geçmektedir:

“Bir kâğıt veya deri üzerindeki yazıyı, motifi, bir kalemtraşla kesip çıkartarak içi oyulmuş olan parçayı veya çıkan parçayı diğer bir kâğıt, bir deri veya bir cam üzerine yapıştırmak suretiyle vücuda getirilen işler. Bu şekil kesilip çıkartıldığı vakit içleri boş kalan kâğıt kısmına dişi ve çıkan yazı ve şekle de erkek denir ki, bu erkek veya dişi şekiller ayrı ayrı bir satha yapıştırılarak muhtelif iki levha vücuda getirilebilir. Deriden yapılan kat'ı işleri de vardır. Gerek deriden ve gerek kâğıttan yapılan işlere mukatta denildiği gibi, bunları yapanlara katta (çoğulu kat’taan) denir”.

En eski örnekleri deri kullanılarak yapılan eserlerdir. 14. yüzyıla kadar tarihlenmektedirler. Kâğıt çalışmaları ise 15. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmıştır. Kat’ı sanatı İran kökenli bir sanattır ancak, 16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlılarca yaygın bir şekilde kullanılmış ve Türk kat’ı eserleri eşsiz bir gelişim sergilemiştir. Özellikle I. Süleyman döneminde (1520 – 1566) neredeyse tezhib kadar yaygın bir şekilde kitap süslemeciliğinde kullanılır olmuştur. Dolayısıyla tezhib sanatının motif zenginliği ve zaman içindeki evrimi kat’ı sanatına da yansımıştır

16. yüzyılın önde gelen kat’ı sanatçıları arasında; Efşancı Mehmed, Ali Çelebi, Abdülkerim Çelebi (Ali Çelebi’nin oğlu), Mevlana Kasım Arnavut, Mehmed bin Gazanfer sayılabilir. 1540 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman’ın Şehzadesi Mehmed için Hattat Ali Çelebi tarafından hazırlanan “Kırk Hadis” adlı eserin yazıları kat’ı olarak yazılmıştır.

Bu dönemin diğer önemli kat’ı eserlerinden olan ve 1540 yılında Mehmet Bin Gazanfer tarafından ta’lik hattı ile hazırlanmış “Gûy-u-Çevgan” adlı kitap, mukatta yazı türünün bir şaheseridir. Ayrıca, dişi oyma kalıplarla yapılmış sayfa kenar süsleri ve deri üzerine oyma nakışlı ciltler de bu zamanın en güzel sanat eserleri arasında sayılabilir.

1650 tarihini taşıyan Şah Mahmud Nişapuri Albümü içinde yer alan mükemmel bir bahçe çalışması, gene kat’ı eserlerine en eski ve muhteşem örneklerdendir.

16. yüzyılda gördüğü rağbetle giderek gelişen kâğıt oymacılığı, 17. ve 18. yüzyıllarda da ilişkide oldukları tezhib ve cilt gibi sanat dallarındaki gelişmelere paralel bir seyirle ilerlemesini sürdürmüştür.

17. yüzyılın ilk dönemlerinde Bursalı Mevlevi Fahri Dede başta olmak üzere, Derviş Hasan Eyûbi, Mahmud El Gaznevi, Nakşi Halazade Mehmed gibi üstadlar, kat’ı sanatını zirveye taşıyan eserlere imza atmışlardır. 17. yüzyıla ait kat’ı örnekleri içinde Bursalı imzalı kıtalar ve manzaralar, buketler ve çeşitli nakışlarla bezeli olan Gazneli Mahmud Albümü ile oyma çiçek süslemeli bir minyatür albümü olan Mundy Albümü gibi eserler sayılabilir.

Kat’ı sanatı 18. yüzyılda da özellikle çiçek motiflerinin zenginleştiği bir dönem olarak canlılığını sürdürmüştür. 16. yüzyıl sonlarıyla 17. yüzyıl başlarında Avrupa’da büyük bir ilgi görmeye başlayan kat’ı örnekleri, Oryantalizm akımı ile Doğuya sürüklenen batılı gezginlerin ilgisi sonucu tekniğinin de Avrupa’ya taşınması ile dünyaya mal olmuş bir sanat dalıdır.
 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 41 ziyaretçi (54 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol