Pantomim

 

Pantomim

 


“Pantomim”, “pandomim” ya da mim sanatı”, en basit anlatımıyla sözsüz tiyatro oyunudur. Gösteri sanatının dallarından biridir. İngiliz pandomimi (panto) ile karışmaması için kısaca “mim” olarak ifade edilir.

 

Pantomimde sanatçı, yüz mimiklerini, el-kol ve beden hareketlerini kullanarak temayı anlatmaya çalışır. Bir anlamda pantomim, evrensel bir “tiyatro dili” olarak kabul edilir. Milattan önceki dönemlerde mim sanatının uygulandığı görülmüştür. Zaman zaman “sessiz dil” olarak anılan pantomim, XVII. yüzyıldan sonra, bale içinde de yer almaya başlamıştır. Oyunlar, Yeni Çağ ve yeni tiyatroyla beraber mistik konulardan uzaklaşıp gerçekçi dünyaya geçmiştir. Realist akımlar ve akılcılık akımları bunda etkili olmuştur.

 

Charlie Chaplin, Laurel ve Hardy, sessiz sinema döneminde bu türün ilk temsilcilerinden olmuşlardır. Türkiye'de pantomim sanatının öncüsü olarak Erdinç Dinçer kabul edilir. Türkiye'de Taner Barlas Mim Tiyatrosu bu konuda etkinlik göstermiştir. Günümüzde, Türkiye'de bu sanatı Erdinç Dinçer'in de asistanlığını yapmış olan ve sözsüz tiyatro tarihi üzerine çalışmalar yapan, bu konuda Türkiye'de bir ilk olan kitabı yazan Ulvi Arı, Vecihi Ofluoğlu ve diğer sanatçılar başarı ile yürütmektedir. Ayrıca Vecihi Ofluoğlu; İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim Sanat Dalı'nı kurarak hem akademik çalışmalar yapmakta hem de pantomim sanatçıları yetiştirmektedir.

 

Etimoloji

“Mim” sözcüğü, “taklit etmek” veya “temsil etmek” anlamına gelen Yunanca “mimeisthai” sözcüğünden gelir. Fransızcadan Türkçeye geçen “pantomimeise yine Yunanca kökenli bir sözcüktür ve “her şeyi taklit eden” anlamına gelir.

 

En ünlü pantomim sanatçılarına örnek olarak Marcel Marceau gösterilebilir. 1975 yılında Marcel Marceau “Kalbin Dili” (Language of the Heart) olarak adlandırılan pantomim sanatı ve kendi hayatı ile ilgili kısa sessiz bir film yaptı.

 

Pantomimin kelime anlamı “her şeyi taklit eden”dir (Yunanca: παντόμμος pantómīmos). Pantomim, oyuncularının kelime kullanmaksızın çoğu durumu anlattığı ya da sahneleri, yerleri ve karakterleri jest ve mimikler sayesinde anlaşılır hâle getirdiği gösteri sanatının bir biçimini tanımlamaktadır. Pantomimde maskeler ya da makyaj maskeleri kullanılabilmektedir.

 

Sessiz filmlerde bilinen ve dans ile sirk artistliğinden meydana gelen pantomimin aslı ile ilişkili, önemli şeyleri kısıtlanmış “özerk” pantomim, bir çağdaş sanat biçimi olarak gelişmiştir. Ancak bu pantomim bazen diğer tiyatro türleriyle bağlantılıdır, örneğin karanlık tiyatroda, daha nadiren de tek ışıklı tiyatroda bunu görmek mümkündür. Bir palyaçonun gösterisi aynı şekilde pantomime ait öğeler barındırabilmektedir. Örneğin kendilerini bir yabancı dilde ifade edebilen insanların açıklamaları aynı şekilde sık sık “pantomime özgü” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca müzik XVIII. yüzyıldan bu yana sık sık pantomime özgü sanat olarak tanımlanmaktadır.

 

Tarihçe

Roma Pantomimus’u virtüöz solo dansının bir türüydü. Hıristiyanlık kamuda yürütülen gösterimlerin bütün türlerini yasaklayıncaya kadar Roma Pantomimus’u geniş bir alana yayılmıştı. Roma Mimus'unun (oyuncu) Ortaçağ’a kadar varlığını sürdürdüğü iddia edilmektedir. Fakat bu henüz kanıtlanmamıştır. Ayrıca Yakın Çağ’dan itibaren sürekli farklı tiyatro türlerinin antik çağlara yönelme yoluyla haklı çıkarılmasına uğraşılmıştır.

 

Rönesans zamanındaki İtalyan doğaçlama tiyatrosu “Commedia dell’arte” ile XVI. yüzyıldan beri Avrupa’nın metropolü Paris üzerinden tüm batı dünyasına yayılan pantomimin Yakın Çağ’daki biçimi ortaya çıkmıştır. Burada her ne kadar dil kullanılsa da “Pagliaccio” (Türkçedeki “Palyaço”nun isim babasıdır) ya da “Pedrilino” (Pierrot) veya Arlecchino (Fr. Harlekin) figürleri gibi sadece maskelerin sonraki pantomime etkisi olmamıştır.

 

Pantomim kavramıyla dil ve ülke sınırları üzerine genel bir anlaşılırlık düşüncesi birbirine bağlıdır. Bu bağlamda 1600 yılında Avrupa kıtasını dolaşan İngiliz gezici tiyatro oyuncuları uğradıkları ülkelerin dillerine hâkim olmaksızın gelişimlerine katkıda bulunmuşlardı. Bu gezici tiyatro oyuncularının “Commedia dell’arte” üzerine etkileri olmuştur.

 

XVIII. Yüzyıl

“Commedia dell’arte”nin dansla temsil edilen bir biçimi XVIII. yüzyılda saray balesinin gözde nesnesi olarak sıradan bir hâle gelmişti ve bu pantomim olarak adlandırılmıştı. Avrupa'nın her yerinde müziğin ağırlıklı olduğu sahnede sık sık kostüm değiştirilmesiyle ve dönüşümlerle sunulduğu dans kumpanyaları bulunmaktaydı.

 

Paris yıllık pazar tiyatrosunda sessiz tiyatro ortaya çıkmıştı, çünkü resmî Paris tiyatroları moda olan bu oyun yerlerinin ekonomik rekabetinden korkusundan dolayı onlar aleyhine zaman zaman metin yasağı koyabilmekteydi.

 

XVIII. yüzyılın estetiğinde elit bir toplumsal ortamda pantomimin bir başka işlevi daha bulunmaktaydı. Pantomim, yerleşik dansı savunan Kral XIV. Louis’in 1715 yılında ölmesinden sonra dansı ve tiyatroyu istismar eden Fransız saray geleneklerinden kopmayı haklı çıkarmıştı. Pantomim terbiye kuralları olmayan bir hareketi simgeleştirmişti. Toplum dansının düzenli adımlarından, opera melodisinin daralan korsesinden, trajik oyuncuların duruş ve etkili konuşmalarından kurtulma… Bütün bunlar sınır tanımayan özgürlüğün, gerçekliğin ve doğallığın hayali olarak görülen, dahası antik çağlara dayanarak ondan uzak duran pantomime duyulan sempati olarak adlandırılmıştı. Jean-Baptiste Dubos ile başlayan, Denis Diderot ile devam eden ve Johann Georg Sulzer’e kadar uzanan pantomim sanatçılarının, pantomimin insanları doğaya yönelttiğine dair sayısız açıklamaları bulunmaktadır.     

         Jean-Baptiste Dubos (Réflexions critiques sur la poésie et la peinture, 1719)

         Denis Diderot (De la poésie dramatique, 1758)

         Georg Sulzer (Allgemeine Theorie der Schönen Künste, 1771)

Fransız İhtilâli’nden sonra pantomimin yükselmeye çalışmasının her şeyden önce katı tiyatro sansürüyle ilgisi bulunmaktadır. Pantomim metinsiz gösterimleri ve aynı zamanda politik açıklamaların tehlikesi olmaksızın yoğun bir şekilde desteklenmiştir. Pantomim kavramı bu yüzden ince bir toplum eleştirisine de maruz kalmıştır.

 

XIX. Yüzyıl

Popüler pantomim XIX. yüzyılda hâlâ saray balesinin bir unsuruydu ve henüz böylesi bir temsilin yer almadığı Viyana’daki tiyatroda olduğu gibi tiyatrolarda sergilenmişti. Önemli bir “pantomim üstâdı” “Paris Théâtre de l’Ambigu-Comique” tiyatrosundaki Luis Milon'du. Bu bale-pantomimi sirkle yakın ilgisi bulunan ve Josep Grimaldi’nin (Palyaçoluğun bulucusu) ünlü bir şekilde yorumladığı “İngiliz pantomiminden” ileri gelmekteydi.

 

Daha XX. yüzyıla kadar pantomimler sirklerin ana programlarını oluşturmaktaydı. Bu sirkler günümüzdeki kostüm ve tarih filmlerindeki yoğun sahnelere benzemekteydi. Bu sahneler kapsamlı bir tutumla, birçok karakterle ve bir o kadar da egzotik hayvanlarla sunulmaktaydı. Etki bırakan resimler burada dilden daha önemliydi. Bu sözlü pantomimlerin komik varyasyonları günümüzde yılbaşı eğlencelerinde dünyanın İngilizce konuşulan birçok bölgesinde hâlâ gösterilmektedir. Pantomim insanın sessiz film komedilerinde hayran kalabileceği ticari mükemmeliyetçiliği Music Hall'de (1850–1860 yılları arasında popüler olan bir Britanya tiyatro eğlencesi) 1850 yılından bu yana elinde bulundurmaktadır.

 

XX. Yüzyıl

Carl Godlewski gibi artistlerin kariyerleri 1900 yılından sonra da pantomim, sirk akrobatlığı ve dans arasındaki sınırların yüksek bir seviyede akıcı olduğunu göstermiştir. Fakat bu durum bazı sanatçıları memnun etmemiştir. Étienne Decroux’a kadar uzanan XX. yüzyıl pantomimi sadece müzik salonlarının küçük sanatlarından ve sessiz filmlerdeki oyun tekniklerinden etkilenmemiştir. Aynı zamanda da François Delsarte’ın başlangıcını yaptığı ve ifade dansı olarak adlandırılarak Emil Jaques-Dalcroze ya da Rudolf von Dies tarafından sürdürülen bale dansının reform çalışmalarından da etkilenmiştir. Bu dansın hareket denemeleri Monte Verità sahnesinde daha büyük bir ilgiyle karşılaşmıştır. Pantomim böylelikle Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar ne bale ne de toplum dansı olan hareketli tiyatronun bir türü olarak biçimlenmiştir.

 

Arı, saf bir pantomim yaratma çabalarına rağmen pantomim kavramı bugün hâlâ oldukça geniş kapsamlıdır ve dans tiyatrosuna ya da dans performansına geçişi akıcıdır. Sokak tiyatrosunda, diskolarda ya da gençlik kültürü bulunan alanlarda da az ya da çok “pantomime özgü” çeşitli temsiller vardır. Günümüzdeki “Breakdance” (sokak dansı) “pantomime özgü” olma durumuna örnek gösterilebilir. Hatta bu noktadaki unsurlar “Marceaus” okulundan alınmaktadır. Yaya kaldırımlarında kimi zaman yaşayan heykelleri temsil eden sokak sanatçıları ortaya çıkarlar. Bu sokak sanatçıları hareket ettikleri zaman başlıca hareketlerin azaltılmasında olduğu gibi pantomime özgü hareketleri kullanırlar.

 

“Klasik Pantomim”in popüler eğlence sektörü tarafından sınırlandırılmasına Decoux’tan başlayarak Marceau’ya kadar birçok sanatçı karşı çıkmıştır. Popüler eğlence, pantomimi önemli ölçüde toplumun dışına itmiştir. Bu olay XX. yüzyılın başlarında üst sınıftan oluşan diğer elit kesimlerin kendilerini tiyatrodan ve müzikten soyutlamasına benzemektedir. Konuşulan dilden gönüllü olarak vazgeçme durumu bir zamanlar var olan sansür kurallarından, sessiz filmde müziğin olmamasından ya da yıllık pazarların ve müzik organizasyonların anlaşılmaz tonlarından ortaya çıkan zorlamalardan daha az etki yapmaktadır. Ünlü Marceau devasa salonları doldurmayı başarabilse de çağdaş pantomimin her zaman daha az sahnelenme şansı bulunmaktadır. Bu durum sessizlikte temsil edilen “sessiz sanat pandomiminin” çok sessiz olduğunu göstermektedir (L’Art Avantgarden du silence, Marceau).

 

Temel Öğeler ve Teknik

Decroux okulundan ve öğrencilerinden birisi olan Jean Soubeyran tarafından bu okulda kullanılan edebiyattan sonra pantomim cümlelerden oluşan bir sunum gibi işlev görmeye başlamıştır. Bir sunum gibi işlev görmeye başlayan “pantomim oyuncularının nefesi” olan heyecan ve eğlence araçları sayesinde izleyicilerini hayran bırakmaya çalışmıştır. Pantomimlerdeki bu cümleler sözlü sunumlarda olduğu gibi kullanılmıştır. Cümlelerin anlaşılır olması için cümleler birbiriyle bağlantılı olarak oluşturulmuştur. Bir pantomim cümlesini ya da cümle öğesini başlatmada “Toc” kullanılmıştır ya da cümlenin veya eylemin bittiğinin anlaşılması için topuklarla ya da ayakuçlarıyla “güm” sesi çıkarılmıştır. Buna da “bitiş tocu” adı verilmiştir. Bir pantomim oyuncusu olarak bilinen Brigitte Soubeyran “Toc” sözcüğünü şöyle tanımlamıştır: “Toc bir hareket akışı içinde yeni bir evreye açılan bir noktadır.” Buna ek olarak her jest ve mimik en az hareketle en çok şey anlatmaya odaklandırılmıştır ve her mimik ifadesi kendini daha açık ifade etmesi için en basit düzeyde tutulmuştur.

 

Bu olay pantomim oyucuları için yüksek bir bedensel alıştırma gerektirmektedir. Vücudun her kısmını, diğer bir deyişle vücuttaki her bir kası birbirinden bağımsız ve hatta yeri geldiğinde birbirine karşı rahatça hareket ettirebilmek için bir sürü jimnastik alıştırması yapılması gerekmektedir. Diğer adıyla “ayırma alıştırmaları” uygulanmak zorundadır. Bunun yanı sıra bireysel ve grup doğaçlamalarında zaman ve mekânın oluşturulması eğitimi, kurgusal nesnelerle ilişki kurma, mizaç hareketlerinin ve dramatik doğaçlamanın temsil edilmesi çalışılmalıdır, yani “geometrik pantomim” çalışması yapılmalıdır. En son bahsedilen odak noktasının çıkış kaynağı “nötr” durumda bulunmaktır. Bu durum vücudun tüm uzuvlarını dengede tutma ve hiçbir tarzda tamamlanmamışlığa, temsil sırasında hiçbir şekilde gevşemeye izin vermeme amacına sahiptir. Bu “nötr” olma durumu pantomim okuluna göre değişkenlik göstermektedir. “Nötr” olma durumu şu şekilde açıklanabilir: Ayaklar kalça genişliği ölçüsünde birbirinden uzak durumda hafifçe açılmıştır, omurilik kafaya kadar dümdüz durmalıdır, kollar ve omuzlar gevşek durumda olmalıdırlar ve çok önemli olarak da dil damağa yapışmamalıdır, bunun yerine dil ağız boşluğunda ortada serbest bırakılmalıdır. Decroux, bu durumu “Eyfel Kulesi” olarak adlandırmaktadır, çünkü bu durum Eyfel Kulesi ile dış görünüş olarak bir benzerliğe sahiptir. “Ağaç” duruşunda çıkış noktası olarak topuklar hafifçe dokunmaktadır, “Japon” duruşunda ayakların üzerinde tam durmak için diz hafifçe bükülmektedir, kalça öne doğru eğiktir ve avuç içleri öne doğru açıktır. Sonrasında bir “toc”un ritmik öğelerinin aracılığıyla ve bir duruşun sonrakine akıcı ve aynı ölçüdeki geçişiyle farklı vücut alıştırmaları çalışılmaktadır.

 

Pantomim aynı zamanda da ilk olarak birbirinden bağımsız bulunan iki alanda çalışmaktadır: Bunlar “beden tekniği” ve “doğaçlama” alanlarıdır. Her iki alan birbirinden bağımsız bir şekilde yürütülerek birbirine yaklaştırılmaktadır. Pantomim oyuncusu beden tekniğini düşünmeksizin bu tekniği ne kadar etkili bir şekilde mükemmelleştirirse ve doğaçlama alıştırmaları alanında ifade yeteneklerini ve olanaklarını ne kadar genişletirse bu birbiriyle çelişkili gibi görünen alanlar o derece birbirlerine bir birim olarak bağlanmaktadırlar. Bu birim “athlète affectif”, yani “hissedebilen oyuncu” olan pantomim oyuncusunun oyununun büyük bir kısmını temsil etmektedir.

 

Pantomim oyuncuları için önemli bir son nokta da tiyatro, film ya da televizyon alanlarının tamamında görmeye alıştığımız “maske” ile çalışmaktır. Maske, pantomim oyuncusu ve seyirci arasında bir mesafe oluşturma işlevine sahiptir. Soubeyran maskeye ilişkin şöyle yazmıştır: Pantomim oyuncusu kendisinin insanî yüzünü kaybetmesi sayesinde seyirciden uzaklaşmaktadır ve seyircisinin gözünde büyümektedir. […] Yüzü kapalı insanlarda izleyicinin bakışı yüzü kapalı olan kişi tarafından cezp edilmektedir. Bedenin burada ikincil bir anlamı bulunmaktadır. Saklanan yüz diğer taraftan bedende tam anlamıyla bütünleşmiştir, yüz kaybolur ve bununla birlikte kafa hareketleri daha da çok önem kazanmaktadır. Kafa burada daha çok ön plana çıkmaktadır ve yüzün yerini almak durumundadır.

 

Bütün bu alanlarda mükemmelleşme pantomimi sanatsallaştırmıştır ve acemilerin sunduğu temsilden ayırt etmiştir. Örneğin; bir şeyin duyulduğunu göstermek için el kulağa götürülmez, bunun yerine kafa yatay bir şekilde bir rayın üzerindeymiş gibi hafifçe sözde sesin geldiği yöne doğru eğrilir, bu esnada omuzlar hareket ettirilmez ve yukarı çekilmez ya da yüz ifadesi gerilmez. Amatörler tarafından gösterimi yapılan “Abtasten von Wänden“ (Duvarları Kontrol Etme) oyunu bu yüzden “havaya kırbaç sallamak” (boşa kürek sallamak) gibi değildir. Aksine bu oyun parmakların ve el kaslarının açılıp kapanmasıyla neredeyse “gerçek” bir duvarları kontrol etmedir, çünkü insan oyun esnasında duvarı gerçekten görür gibi olmaktadır. Jean Soubeyran buna ek olarak şöyle yazmaktadır:

 

Pantomim aralıksız olarak yaratma eylemidir ve bütün ortaya çıkarılanlar gibi bir mücadeledir. Oluşturmak istediğim nesne bedenimi kendi özelliğini oluşturmaya zorlamaktadır. Bu sayede nesnenin hizmetçisi olan bedenim nesneye yeni bir hayat vermektedir. Pantomim oyuncusunun bedeni kendisini oluşturduğu nesnenin boyunduruğu altındadır. Elimi gerçek bir duvara dokundurduğumda elbette bir yüzeyi koruma zorunluluğu ortaya çıkmamaktadır. Duvar kendine özgü maddesi sayesinde elimde varlığını doğal bir şekilde belli eder, bu tamamen edilgen bir durumdur ve hiçbir çaba söz konusu değildir. Buna karşılık pantomim oyuncusu kurgusal bir duvarla sadece duvarın yüzeyini değil, aynı zamanda da onun edilgen gücünü de oluşturmaktadır. Bilek ve el kasları burada zor bir iş yapmaktadır.

 

Örnek bazı pantomim ifadeleri

Bir elin yürek üzerine konması “aşk” duygusunu ifade eder.

Gözler üzerine yerleştirilen ellerin aşağıya doğru çekilmesi “gözyaşı” izlenimi verir.

Sıkılmış yumrukların baş üzerinde sallanması “öfke”yi anlatır; kolların çapraz olarak aşağıda tutulması “arzu”yu dile getirir.

Ağzını ve gözünü kocaman açmak şaşkınlığı belirtir.

 

 

Kaynak

https://tr.wikipedia.org

 

 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 21 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol