Rönesans Dönemi
Rönesans Dönemi Yabancı Ressamlar (kronolojik sırayla)


Leonardo da Vinci  (1452-1519)

Rönesans dönemi İtalyan mimarı, mühendisi, mûcidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı ve ressamıdır. En tanınmış yapıtları “Mona Lisa” (1503 - 1507) ve “Son Akşam Yemeği” (1495 - 1497)’dir. Rönesans sanatını doruğuna ulaştırmış, yalnız sanat yapısına değil, çeşitli alanlardaki araştırmaları ve buluşlarıyla da tanınan, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve dehâlarından biridir. 2. binyılın adamı seçilmiştir. Eserlerini “Leonardo” ya da “Io, Leonardo (Ben, Leonardo)” olarak imzalamıştır. 14 yaşına kadar Vinci’de yaşayan Leonardo, büyükanne ve büyükbabasının ardı ardına ölmesi üzerine 1466’da babası ile birlikte Floransa’ya gitti. Evlilik dışı çocukların üniversiteye gitmesi yasak olduğundan üniversite öğrenimi görme şansı yoktu. Küçük yaştan itibaren çok güzel çizimler yapan Leonardo’nun resimlerini babası, dönemin ünlü ressam ve heykeltıraşı Andrea del Verrocchio’ya gösterince, Verrochio onu çırak olarak yanına aldı. Leonardo, Verrocchio’nun yanında Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino gibi ünlü sanatçılarla çalışma fırsatı buldu. Atölyede sadece resim yapmayı değil, lir çalmayı da öğrendi. Floransa’yı 1482’de terk ederek Milano Dükü Sforza’nın hizmetine girdi. Leonardo,  1499’da şehir Fransızlar tarafından alınıncaya kadar 17 yıl boyunca Milano Dükü için çalıştı. Dük için sadece resim ve heykeller yapmak, festivaller organize etmekle uğraşmadı, aynı zamanda bina, makine ve silah tasarımları yaptı. 1499’da Milano’yu terk eden ve yeni bir koruyucu (hâmi) aramaya başlayan Leonardo, 16 yıl boyunca İtalya’da seyahat etti. Pek çok kişi için çalıştı, çoğu eserini yarım bıraktı. İnsanlık tarihinin en iyi resimlerinden birisi kabul edilen “Mona Lisa” için 1503’te çalışmaya başladığı söylenir. Bu resmi tamamladıktan sonra hiç yanından ayırmamış, tüm seyahatlerinde yanında taşımıştı. 1504’te babasının ölüm haberi üzerine Floransa’ya döndü. Miras hakkı için kardeşleri ile mücadele etti, ancak çabası sonuçsuz kaldı. Ancak çok sevdiği amcası tüm varlığını ona bıraktı. 1506 yılında Leonardo, bir Lombardiya aristokratının 15 yaşındaki oğlu olan Kont Francesco Melzi’yle tanıştı. Melzi, hayatının geri kalanında onun en iyi öğrencisi ve en yakını oldu. 1513 - 1516 arasında Roma’da yaşadı ve Papa için geliştirilen çeşitli projelerde yer aldı. 1516’da koruyucusu Giuliano de’ Medici’nin ölümü üzerine Kral 1. Francis’ten Fransa’nın baş ressam, mühendis ve mimarı olmak üzere davet aldı. Paris’in güneybatısında, Amboise yakınlarındaki Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında kendisi için hazırlanan konağa yerleşti. Leonardo’ya büyük hayranlık duyan kral, sık sık ziyarete gelir ve sohbet ederdi. Sağ koluna felç inen Leonardo da Vinci, bu tarihten ölünceye kadar resimden çok bilimsel çalışmalara ağırlık verdi.
 
Michelangelo Buonarroti (1475-1564)

Ünlü İtalyan Rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairidir. Michelangelo, 6 Mart 1475’te Kıği yakınlarında Caprese’de doğar. Ailesi, o daha bir aylıkken Floransa’ya taşınır. Annesi, altı yaşındayken ölen Michelangelo, 13 yaşına geldiğinde Floransa’da Domenico Ghirlandaio’nun yanına öğrenci olarak verilir. Bertoldo di Giovanni’nin zamanında, Medici ailesine ait olan San Marko bahçesinde çalışan genç Michelangelo, bu arada Lorenzo de’ Medici ile tanışır. Michelangelo, heykeltıraştaki rüştünü kanıtladığı ilk ve en ünlü eseri olan çocuk kral Davud’un heykelini yaptığında henüz 26 yaşındadır. Beş buçuk metrelik bir mermer kütleden çıkaracağı eser için genç dâhi, mermer bloğun yanına bir baraka inşa ederek, yardımcısız bir şekilde, çoğu zaman geceli gündüzlü çalışarak Rönesans sanatının harikalarından biri olarak kabul edilen David’i yaratır. 1505 yılında Papa II. Julius tarafından kendisine, en önemli başarılarından biri olacak Vatikan’ın yanındaki Sistine Şapeli’nin tavan resimlerinin yapılması işi verilir. 3 yıl sonra başlayacağı bu görevi sanatçı, 520 metrekarelik bir alanda yaklaşık dört yıllık bir çalışmanın ürünü olarak bitirir. Ortasının da, her biri Âdem, Havva ve Nuh Tufanıyla ilgili İncil’in Eski Ahit’inden alınma öykülerden esinlenerek yapılan resimlerin bulunduğu dokuz pano bulunan freskin yan unsurları da mitolojik figürlerle bezelidir. Özellikle “Âdem’in Yaratılışı” ismindeki sahne Batı resim sanatının en canlı tasvirlerinden biri kabul edilir. 1519 yılında Cosimo de’ Medici’nin soyunun son temsilcisi Lorenzo de’ Medici’nin ölmesiyle Michelangelo, onla birlikte genç yaşta ölen Nemours Dükü Giuliano’nun mezarlarının konulduğu kiliseye iki ünlünün heykelini yapar. 1534’te Papa III. Paulus’un heykeltıraşı ve mimarı yapılan Michelangelo’ya Sistine Kilisesi’nin sunak duvarına bir ‘Kıyamet Günü’ tasviri yapmasını ister. Meryem’in Göğe Yükselişi, İsa’nın Vaftizi ve Musa’nın Hükmü’nün anlatıldığı freskler süsler bu duvarı. “Kıyamet Günü” tablosuna başından beri muhalefet eden yeni Papa IV. Paulus ise, tablodaki imgelerin fazlaca müstehcen göründüğünü belirterek Michelangelo’dan tabloyu biraz daha ‘düzgün’ hale getirmesini isteyince, ustanın cevabı şu olur: “Papa’ya söyleyin, bu küçük bir mesele ve kolaylıkla uygun hale getirilebilir. Önce kendisi yaşadığımız bu dünyayı uygun ve yaşanılır bir hale getirsin, sonra da bu tablo da aynı uygunluğa girecektir.” Michelangelo’nun yaşadığı çağ, kendisiyle boy ölçüşebilecek derecede yetkin ressam ve heykeltıraşçılara da tanıktır aynı zamanda. Bunların başında Rafael ve Leonardo Da Vinci gelir. Bu sanatçılar arasında keskin ancak hoşça bir rekabet vardır. Anlatılan bir öyküye göre, sanatçının rakiplerinden Rafael ve Bramante, işbirliği yaparak Michelangelo’ya Sistine Kilisesi’nin işini verdirmeye çalışırlar. Böylelikle, kendini ressamdan çok bir heykeltıraş olarak kabul eden Michelangelo, bu işi kabul etmeyerek Papa’nın gözünden düşecektir. Hayatının son dönemini Roma’daki Aziz Peter Kilisesi’nin mimarı olarak geçiren Michelangelo 18 Şubat 1564’te 89 yaşında ölür. Rönesasns sanatına benzersiz bir etkide bulunan Michelangelo, klasik sanat tekniklerini öğrenmesinin yanı sıra asıl olarak, insan formunu her açıdan tasvir edebilmek için kadavralar üzerinde çalışıp, Yunan ve Roma sanatından devraldığı idealleştirilmiş insan tasarımlarını ulaştığı gerçekçilik boyutunu yakalamaya çalışır. Batı resminin babası olarak bilinen Giotto’nun resmindeki doğallık ve gerçekçilik ile 15. yüzyıl başında tam olarak anlaşılabilen derinlikte perspektif olgusunu geliştirip kendi tarzına temel yapan Michelangelo onlarca heykel, freske imza atıp Roma’nın yeniden inşa ve düzenlenmesinde de önemli görevler almıştır.
 
Raffaello Santi (1483-1520)

İtalya’nın Urbino kentinde doğdu. Raffaello, Rönesans hareketlerini, erken gelişmiş becerikli bir genç olarak görmüş, işe on altı yaşında yaptığı “Havva’nın Yaratılışı” ve “Trinite” tabloları ile başlamıştır. Raffaello’in babası olan Giovanni Santi de Urbino’da ressamlık yapıyordu.
Çocuk denecek yaşta babasının, yanına çırak olarak verdiği Perugino’nun öğrencisiydi. Onunla çalıştığı yıllar boyunca ustasını en ince ayrıntısına kadar kopya ediyordu. Perugia’da San Francesco Kilisesi’ndeki “Meryem’in Göğe Kabulü” resmi buna bir örnektir. Babası 1494 senesinde ölünce Raffaello, kendi evinde dış etkilerden uzak bir şekilde çalışmalarını sürdürdü. “Üç Güzeller”, “Chantilly” “Şövalyenin Düşü”, “Londra” gibi ilk yapıtlarında sarı tonları, dingin kompozisyonları ve ustasının geniş manzaralarını benimsedi. “Meryem’in Evliliği” adlı eseriyle incelikli, ölçülü bir uyum ortaya koydu ve hocasını aştı. Daha sonra hocasının sanat anlayışı dışında, özellikle Floransa’da Leonardo ve Michelangelo gibi devlerin yaşadığını fark etti. Fransa’ya gideceği sırada ressam dostu Pinturicchio, onu Siena’ya götürdü. Orada beraber II. Pius Kütüphanesi’nin duvarlarına panolar yaptılar. Raffaello, 1504’de Floransa’ya gidince kendisini Rönesans’ın içinde buldu. Burada geçirdiği dört yıl boyunca bir yandan Leonardo ve Michelangelo’nun çalışmalarını izlerken diğer yandan antik sanatla ve özellikle Masaccio’nun eserleriyle ilgilendi. Yapıtlarından “Grandükün Madonnası”nda (1504, Pitti Sarayı) ve “Güzel Bahçıvan”da (1507, Louvre) Leonardo’nun etkisi, “Borgo Yangını”ndaki (Raffaello’nun salonları, Vatikan) çıplaklar ve dramatik harekette, Santa della Pace’deki “Sibyllalar”da da Michelangelo’nun, “Bolsena Ayini” (Vatikan) ve “Balıklı Madonna” (Prado) gibi yapıtlarında ise Vatikan Okulu’nun etkisi görülür. Raffaello burada olgunlaştı ve kişisel bir tarz kazandı. Baş döndürücü başarılar elde etti ve kompozisyon biçimlerini zenginleştirmeye yöneldi. Leonardo da Vinci ve Michelangelo etkisinde kalarak sanatına yenilikler kattı. 1508’de Papa II. Julius, Raffaello’yu Roma’ya çağırdı ve dairesinin salonlarını süslemekle görevlendirdi (Raffaello Salonları). Raffaello, Roma’da Papa II. Julius için çalıştı. Roma’ya geldiği zaman, Michelangelo, Julius’un yaptırdığı Sistine Kilisesi’nin  süslemesini çiziyordu. Raffaello, burada ilk olarak Papa’nın kütüphanesini dekore etti. Çizdiği teolojik, felsefî, lirik tablolarında sükûnet; renklerde âhenk; konularda berraklık ve bir bütün ifâde hâkimdir. 1509-1511 yılları arasında gerçekleştirilen imza salonları fresklerinde her sahne özgün bir kompozisyon ortaya koymak için fırsat oldu. Bunlardan başlıcaları; “Atina Okulu”, Eliodoro’nun Salonu’nda; “Aziz Petrus’un Kurtarılışı”, Borgo Yangını salonundaki fresklerdir. 1513-1521 seneleri arasında hazırladığı on adet büyük duvar süsleme örtüleri, Sistine Kilisesi’nde kullanılmıştır. “İskemleli Meryem” (1514, Pitti), “Aziz Sixtus Madonnası” (1513, Dresden) vb. “Maddalena Doni” (1506, Pitti), “La Velata” (1516), “Leo X ve İki kardinal” (1518-19, Uffizi), “Baldassare Castiglione” (Louvre) gibi portre çalışmalarında, renk ve değerlerin uyumlu kullanımıyla birleşmiş, çok duyarlı bir rûh sezgisi bulunduğunu gösterir. Raffaello, sanatının özünü, dingin klasikçiliğini Madonna tablolarında dile getirir. Papa Leo X’in emri altında da Saint Peter Bazilikası’nın baş mimarı olarak görev yaptı. 37. doğum gününde, 6 Nisan 1520’de, Roma’da öldü. Raffaello, Avrupa’da klâsik ressamlığın temelini atmıştır. Michelangelo’dan farklı olarak görünen her şeyi bütün zenginliğiyle tabloya aktarmış, târihî ve Hıristiyanlığa âit dînî konulara sâdık kalmış, pozlara konuşuyormuşcasına ifâde niteliği kazandırmıştır. Son yapıtı “Görünme”de (1517-1520, Vatikan Müzesi) 25 figürüyle kompozisyon, perspektif ve ışık arayışlarında vardığı noktayı ortaya koyar. Raffaello, sanatıyla, yoğunluğu incelik ve ölçülülükle birleştiren dehâsıyla, sanatın tüm alanlarında XIX. yy. sonlarına kadar kalıcı bir etki bıraktı.
 
El Greco (1541-1614)

İspanyol Rönesansı dönemi ressam, heykeltıraş ve mimarı. Yunanlı Domenicos Theotocopoulos (sonraki adıyla El Greco), o tarihlerde Venedik idaresinde olan Girit adasındaki Kandiye’de doğdu. Ailesi hakkında bir şey bilinmemektedir. Bir manastırda ikon yapımcısı olarak eğitim aldı. Bizans sanatı üslubunda eğitim gördü. 26 yaşındayken Titian’ın ona hami olduğu Venedik’e gitti (1560’dan az sonra). El Greco, hocasından az etkilenmiştir ama Bassano, Baroccio, Veronese ve Tintoretto’nun mutlak etkileri hissedilir, fakat çalışmalarının tümünde çok bireysel ve açıktır. 1570’de Parma yolu ile Michelangelo ile karşılaştığı Roma’ya gitti ve Rönesans üslûbunda da resim eğitimi aldı. Michelangelo’nun “Kıyamet Günü”nü sert şekilde eleştirdi ve daha iyi bir kompozisyon yapmayı önerdi. Ama Michelangelo’nun tüm eserleri ve Orta İtalyan Sanatçıları onu canlandırdılar. Tarz konusunda farklı olduğu İtalya dönemi eserleri: “İsa, Körü İyileştiriyor” (1560’lar), “Tebliğ” (1570-1575), “İsa, Tüccarları Tapınaktan Sürüyor” (1570). Roma’da bir atölye açtı ve maniyerizm etkisinde çalışmalar yaptı. 1577’de İspanya Toledo’ya yerleşti. Burada en önemli eserlerini gerçekleştirdi. 1576’da İspanya’ya gitti. Önce II.Philip’in hizmetinde bulundu: “II.Philip’in Rüyası” (1579). “St.Maurice’in Şehadeti” (1580), Philip’e cazip gelmedi ve ressam 1580’de 16.yüzyıl İspanya’sında önce sermaye sonra da bir düşünce ve dini merkez olan Toledo’ya taşındı. Ölünceye kadar Toledo’da kaldı. 1586’da St. Thomé Kilisesi için ünlü “Kont Orgaz’ın Cenazesi”ni yaptı,  başarısı ona kiliseden yüklü bir gelir getirdi. Ünlü bir portre ressamı oldu. Resim tarzı daima tartışma yarattı. Resimlerini Yunan adı ile imza eden onurlu ve hür El Greco’nun İspanya’daki yaşamı, sürekli kendi kendini savunmaya ihtiyaç gösterdi. Toledo’da şu an El Greco Müzesi olan Marquis Viliena sarayını kiraladı, değerli bir kütüphane oluşturdu, kilise yönetimine karşı açtığı hukuk davalarında başarılı oldu. 16.yüzyıl Avrupa’sındaki en olağandışı ressam olan El Greco, Venedik’teki çalışmaları sırasında aldığı etkilerle ve resim yaptığı ülke İspanya’daki ortaçağ geleneği ile anavatanı Yunanistan’ın katı kuralcı Bizans tarzını birleştirdi. El Greco’nun dramatik ve dışavurumcu üslûbu çağdaşlarınca tam olarak anlaşılamadı ve ancak 20. yüzyılda tam olarak takdir edilebildi. Sanatçı, dışavurumculuğun ve kübizmin öncüsü olarak kabul edilir. Kişiliği ve eserleri Rainer Maria Rilke ve Nikos Kazancakis gibi edebiyatçılara ilham kaynağı olmuştur. El Greco genel resim akımlarından bağımsız, şahsına özgü bir sanatçı olarak yorumlansa da, resimlerindeki uzun figürler ve tuhaf renk seçimleri, Batı resmiyle Bizans resminin bir bileşimi olarak kabul edilir. El Greco’nun takipçileri yoktur, sanatı 300 yıldır unutulmuştur. Resminin yeniden keşfi heyecan vericiydi, geçmiş ustaların en beğenilenlerinden biri oldu, resmi koleksiyonerlerin, ressamların, sanatseverlerin ve sanat tarihçilerinin ilgisini çekmiştir. El Greco halen Avrupa Maniyerizm’inin en önemli temsilcilerinden birisi olarak görülmektedir.

Kaynak: Wikipedia The Free Encyclopedia 


 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 58 ziyaretçi (117 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol