Opera

Opera

 

Opera, temsil içeren büyük müzik eserleridir. Konuları ses, tiyatro artistlerince söylenir ve uygulanırken; müzik ile konuyu dile getirmektedir. Operalar için, en yüksek ses müziği eseri denebilir. Klasik Batı Müziği geleneğinin en önemli parçalarından biri olan opera, bir tiyatro eserinde bulunması gereken birçok unsuru bulundurmaktadır. Buna ilaveten müzikal form ve dansın da içselleştirildiği bir yapıya sahiptir.

 

Opera kendini Rönesans Dönemi’nde şenlik, düğün ve festival gibi kültürel etkinliklerin sunumuna katılarak göstermiştir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bu oyunlar, belirli bir konuyu ele alan, beş sesli “madrigal”lerin sahnede oynanmadan sadece seslendirilmesi şeklinde gerçekleştirilmekteydi. Daha sonra ortaya çıkan resitatif”in ve “stile rappresentativo” denen, sahneden daha çok rol alma, daha anlatımlı ve oynayarak söyleme anlayışının uygulanmaya başlanması operanın doğmasına sebep olmuştur.

 

Bizim operayla tanışmamız ise Osmanlı Devleti padişahlarından III. Murad döneminde olmuştur. Avrupa’ya gönderilen elçilerin ülkelerine döndüklerinde operayı padişaha anlatmaları ile sarayda müzikli oyunlar sergilenmeye başlamıştır.

 

Opera Nedir?

Konusunu genellikle tarihten, efsanelerden, mitolojiden alan müzik eserine opera denir. Sözlerinin tümü veya bir kısmı müzikle bestelenmiş olup, içinde dans, dekor gibi birçok görsel sanatı barındıran bir sahne eseridir.

Operanın Tarihçesi

Rönesans Dönemi’nden sonra İtalya toprakları üzerinde görülen bir tiyatro türüdür. İlk opera örneklerinin Politian’ın “Orfeo” adlı eserinden ya da “pastoral” adı verilen tiyatro türünden meydana çıktığı düşünülüyor. Pastoral tiyatrolarda koro eşliğinde söylenen şarkılar ve müzik de bulunuyordu. Bu sebeple bu savın doğru olma ihtimali yüksektir. Ancak bazı tiyatro tarihçileri, genellikle operanın tek başına bir tiyatro türü olduğuna inanmışlardır.

 

Floransa topraklarında ismine Camerata” denen bir müzik bilginleri topluluğu Yunanların eski tarihine ait sahne oyunlarını yeniden oynatmak ve yaşatmak istemişlerdi. Örnek olarak “Yunan Trajedisi” alınınca eşlik edecek müziğin nasıl olacağı problemi tartışmalara yol açmış, mısraları Renuccini tarafından yazılan ve Peri tarafından 1594'de bestelenen “Euridice” adlı ilk opera sanat çevrelerinde büyük heyecan uyandırmıştı.1595 yılında “Defne” isimli Yunan oyunu, baştan sona şiir halinde ve müzik eşliğinde oynandı. Operada ilk gelişimi Claudio Monteverdi'de görüyoruz. 1607 yılında bestelediği “L’Orfeo” adlı operasıyla orkestrayı birinci plana almış, ses türlerini zenginleştirmiştir. Burjuvaların da opera istemesi nedeniyle sanatçılar aryalar yazmış ve 30 yıl sonra Venedik'te para karşılığı opera izlenebilen ilk opera binasının açılmasıyla sanatın merkezi Floransa'dan bu şehre geçmiştir. Burada koro ikinci plana alınmış, Venedik üslubu opera doğmuştur. XVII. yüzyıl sonlarına doğru Napoli, İtalyan operasının merkezi olmaya başladı. İtalyan operası Avrupa'ya kısa zamanda yayıldı.

 

1637 yılında Venedik’te ilk büyük tiyatro yani opera yapıldı ve bu eserler çeşitli kitlelerce çok beğenildi. Arkasından birçok şehre yayılmaya başladı. İngiltere ilk operasını “Rodos Kuşatılması” ismi ile 1656 yılında yazıp oynadı. Opera sanatı en büyük gelişmeyi XIX. yüzyılda gösterdi. Yüzyılın ilk yarısında opera bufa (komik opera) İtalya'da Rossini, Donizetti ve özellikle de Mozart ile dikkate değer örnekler kazandı. Paris’teki büyük opera tiyatrosu 1862 yılında yapılmaya başlandı ve 1874 yılında bitirildi. Operanın komik tiyatrosu ise 1898 yılında yapılmıştır. Opera oynanacak yerler özel yapılar ve sistemler gerektirdiği için opera ile beraber yapıların gelişimi de sağlanmıştır.


Almanya'da ilk defa Schütz “Daphne” adlı Floransa stili bir opera bestelendi. Müzikli sahne eserleri Alman şehirlerinde yer buldu. Oynanan eserler İtalyancaydı. Ulusal Alman Operası, Staden tarafından yazılan ve ilk Almanca opera olan “Seelewig” adlı eserle başlamış, Hamburg, Alman operasının belli başlı ilk merkezi olmuştur. Strung, Kusser ve Keiser gibi besteciler de ilk önderlerdir. Hasse ve Graun “opera buffa – gülünçlü opera” türünde başarı gösterdiler. Gülünçlü opera, Mozart'la en üstün, en zarif örneklerini kazandı.

İngiltere'de saray maskeleri bu sanata rakip görünüyordu. Genellikle ilk İngiliz operası sayılan John Blow'un “Venüs ile Adonis” adlı eseri de “maske” başlığını taşır. Henry Purcell’in opera türündeki tek şaheseri Dido ve Aeneas‘tan sonra İtalyan sanatının etkisiyle bozulan İngiliz operası John Gay ve Johann Christoph Pepusch'un hazırladıkları “Dilenci Operası” (The Beggars Opera) ile yeniden hayat buldu.

Fransa'da opera zevki 1645 senelerinden sonra memlekete gelen İtalyan opera gruplarının etkisiyle uyandı. İlk opera binası Académie Royale de Musique, Cambert adlı bestecinin “Pomane” adlı eseriyle açıldı. Fransız operası uzun süre Gluck'un etkisinde kaldı. XIX. yüzyıl boyunca devam eden bu etki Beethoven'ın tek operası Fidelio ile bu etkiden kısmen kurtulmuş, insan sesini çalgı gibi kullanmış, süreli bir sahne senfonisi vermemiştir. Fransa'da da gülünçlü opera sevildi. Bu türe “opera comique” denildi. Rousseau da Fransız operasına katkıda bulunan önemli sanatçılardan biridir.

Rus operası Glinka ile doğdu.  Dargomişski, Borodin (Prens İgor) ve Rimsky-Korsakov'la güzel eserler kazandı. Rubinstein ve Çaykovski daha çok lirik Fransız dramları etkisinde eserler verdiler. Rus beşleri, Rus operasında önemli izler bıraktı.

Operanın Gelişimi

XX. yüzyıl'ın ilk yarısında opera sanatı türlü etkilerle oldukça karışık bir durum gösterir. Bazılarına caz ve romantizm katılmıştır. Bunun nedenlerini çağımızın bestecilerinin daima yenilik yolunda yaptığı denemelerde aramak yerinde olur. Yalnız Hindemith kısa operalarıyla biçim denemelerinin en parlağını yapmış, Orff, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra verdiği sahne oratoryaları ile bu denemelerin son zamanlarda en çok tutulan örneklerini bestelemiştir. Günümüzde opera ikinci bir dünya savaşının sarsıntılarından diğer sanat kolları gibi yavaş yavaş kurtulmaktadır. Bu da operanın gelişimine yardımcı olmaktadır.

 

Operanın Bölümleri Nelerdir?

Operalar yazılı eserlere dayanırlar. Ayrıca besteleyip okuyacak ve oynayacak isimler ve besteyi çalacak bir orkestraya ihtiyaç duyarlar. Opera temel olarak iki parçadan yapılmalıdır:

1.Konuyu anlatan ve genellikle şiir biçiminde yazılan sözlerin olduğu kısım. Bu kısma “libretto” denir. Özetle bir orkestra veya müzik topluluğunun eşliğinde sunulan eserin, yazılı metnine “libretto” adı verilir. Oyun süresinin çoğunu sözlü bölümler oluşturur. Sözler, konunun akışına göre belli başlı şu müzik türleri içinde bestelenir: Arya bir kişinin duygu ve düşüncelerini yansıtır. Düet, terzet, kuartet, kentet vb iki, üç, dört ve beş kişinin duygu, düşünce ve konuşmalarını iletir.

2.Müzik ile geçen kısım

Librettolar genel olarak bilindik trajedi konularından alınmaktadır. Bilinen ünlü operaların birçoğu bu şekildedir. Genellikle umutsuz bir aşk hikâyesini, sonu ölümle biten aldatmaları anlatır. Müzik ise orkestra tarafından çalınır. Şarkılarını artistler teker teker ya da hepsi bir koro halinde söyleyebilir.

 

Müzik Esaslı Operaların Kısımları

Uvertür: İlk operalar oynanırken oyun henüz başlamamışken; “sinfonia” adı verilen kısa bir müzik dinletisi çalınıyordu. Sonraları bu müziğe “uvertür” adı verildi. Bu bölüm operanın konusunun özetini yansıtmaktadır. Üç kısımdan oluşur ve genelde ortadaki kısım hızlı çalınmaktadır.

Resitatif: Orkestra ile sıkı bir beraberlik içinde ama konuşurmuş gibi de serbest şekillerde çalınır ya da söylenir. Bu kısım aryaların doğuşunda önemli rol oynamaktadır.

Arya: Operada belirli kişilerin uzun uzun solo olarak söyledikleri bölümdür. Aryaların birinci bölümü konuşma şeklinde geçer. İkinci kısmı ritmik hâle gelir. Genelde andante temposunda ilerler. Son bölüm ise allergo temposu ile söylenir.

Koro: Oyuncuların tamamının ya da çoğunluk kısmının beraber söyledikleri aryadır. Koroyu oluşturan sesler erkeklerdense erkek korosu, kadınlardansa kadın korosu adını alır. Koro kişi sayısı birkaç kişiden başlayarak 150 hatta 200 kişiye kadar çıkabilir.

Final: Operaya ait son kısımdır. Bu bölümde orkestra koro ve solo sesler ile beraber çalıp söyler. Genellikle final her zaman şatafatlı bir gösteriye çevrilir.

Bale: Operanın uygun zamanlarında balerinler tarafından ifşa edilen dans gösterileridir. Bale öncelikli ise bu operalara direkt olarak “baleli opera” adı verilir.

Opera Çeşitleri

Opera: Acıklı konulardan oluşan, şarkılı, müzikli oyunlardır.

Opera Komik: Operaya komik unsurlar ilave edilmesi ile oluşmuşlardır. Ayrıca “opera buffa" ismi de verilir.

Türkiye'de Opera

Türkiye'de opera faaliyeti devlet tarafından 1940'larda başlatılmıştır. Halen de büyük oranda Devlet Opera ve Balesi tarafından yürütülmektedir. Türkiye coğrafyasında ise 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'na gelen yabancı kumpanyalar ile başlar.

 

Osmanlı Döneminde Opera

Osmanlı'da opera sözcüğü ilk defa 1670 yılında Eremya Kömürcüyan'ın şiirlerinde geçer. IV. Mehmet döneminde, 1675'te bir saray düğünü için opera getirilmesi planlanır. Ancak gerçekleşmez. Yirmisekiz Mehmet Çelebi 1720'de opera temsillerini eserlerinde tasvir eder. XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı sefirleri Avrupa'da gördükleri bu sanatı eserlerinde anlatırlar. 1797'de III. Selim sarayda bir opera gösterisi izler. Abdülmecit, Beyoğlu'nda Avrupalıların oynadığı operaların Türk gençlerine de öğretilmesini isteyince Giuseppe Donizetti görevlendirilir. II. Mahmut İstanbul'da açılan özel tiyatroları desteklemiştir. Başlarda Fransız sanatçılar yoğunluktayken, XIX. yüzyıldan XX. yüzyıla dek İtalyan operacılar çoğunluğa geçmiştir. Arşak Haçaduryan, Dikran Çuhacıyan, Milli Osmanlı Operet Kumpanyası gibi gayri Müslim teşebbüslerle İstanbul'da opera etkinliği devam eder. Padişahlar arasında operayla en çok ilgilenen II. Abdülhamit olmuştur. Yıldız Sarayı'nda İtalyan kumpanyalar ağırlamış, operaya alâkasını sabit memurlar tutmakla göstermiştir.

 

Türkiye Cumhuriyeti Dönemi

Operanın halk tarafından tanınması ancak Türkiye Cumhuriyeti'nden sonra mümkün olmuştur. 1936'da Ankara Devlet Konservatuarı'nda sanatçı yetiştirilmeye başlandı. Alman sanatçı Carl Ebert teşkilatlanmaya destek olması için çağırıldı. 1940'ta Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi'nde uygulamaya geçildi. Carl Ebert yönetiminde Maskeli Balo”, “La Boheme”, “Figaro” gibi eserler sergilendi. Ebert 1947'de Türkiye'den ayrıldı. Ebert'ten sonra Muhsin Ertuğrul yönetiminde faaliyetler sürdü. Eskiden sergiler için kullanılan “Sergievi” binası Devlet Opera ve Balesi'ne tahsis edildi. Yeniden düzenlenen Opera binasında 1948'den itibaren düzenli temsiller verildi. DOB, 1970'te Devlet Tiyatroları'ndan ayrılarak bağımsız bir topluluk oldu. Devlet Opera ve Balesi 1971'te İstanbul'da, 1979'da İzmir'de örgütlenmiştir. Son yıllarda Mersin, Antalya ve Samsun'da şubeler açılmıştır. Yapımı planlanan İzmir Opera Binası, Türkiye'nin ilk opera binası olacaktır.

 

Kaynaklar

https://tr.wikipedia.org

http://bilgihanem.com

 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 12 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol