Sinema

Sinema

 

Seyrederken güldüğümüz, üzüldüğümüz, düşündüğümüz hatta ağladığımız 7. sanat, sinemanın tanımlaması nedir? Dilerseniz uzmanların belirlediği tanıma şöyle bir bakalım.

“Bir ışık kaynağından çıkan ışınları, üzerinde resimler bulunan bir film şeridinden geçirerek, gerçekte olduğu gibi hareketli görüntüler meydana getirme işi ve bu şekilde meydana gelmiş olan görüntü.” Bir projeksiyon makinesi özelliğinde olan sinema makinesinde, film üzerinde bulunan resimler, saniyede en az on, on iki, ortalama olarak on altı defa değiştirmek suretiyle, bu hareketli görüntülerin meydana gelmesini sağlamış olur.

Bu hareketli görüntü, gözün aldanmasından meydana gelen bir görüntüdür. Saniyede ortalama olarak, aynı ekran üzerinde 16 defa değişen ve hareketlerinin birer devamı özelliğinde olmak kaydı ile çekilmiş filmler, sinema makinesinden geçerek, sahnede bulunan bir perde üzerine aksettiklerinde, ayrı ayrı olan bu resimlerin ayrılığı, göz tarafından fark edilmez: böylece, perdede, gerçekte olduğu gibi hareket eden görüntüler meydana gelmiş olur.

“Gözlerimiz Kusursuz Olsaydı, Sinema Olmazdı”

Bu söz bilimsel olarak sinemanın icadının tek koşulunu açıklıyor. Sinema, bir olayı ya da öyküyü bu yöntemle anlatmaya dayanan görsel bir sanat dalıdır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndaki Madde 5'e göre sinema: “tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir”. O nedenle de sinema, Yedinci Sanat” olarak kabul edilir.

Lumiere Kardeşler, ilk defa, hareket halinde film çeken makineyi yapmışlar ve 1896 yılında bu buluşlarını, ilk defa olarak halka göstermişlerdir. İlkel bir sinema görüntüsü veren bu buluştan sonra, sinema, bir hayli gelişme kazanmış: 1903 yılında, ilk defa konusu olan bir film yapılmış, bundan sonra olan gelişmelerle, bu görüntülere ses verilmiş, renkli olan görüntüler elde edilmiş ve bugünkü evrimleşmiş sinemaya ulaşılmıştır.

Bugün sinema, en önemli bir dinleme, bilgiyi ve görgüyü arttırma, çeşitli konuları olan olayları, gerçekteki gibi, istenildiğinde görebilme imkânlarını sağlayan resim, müzik, tiyatro gibi güzel sanat kollarının hepsini birden kapsayan önemli buluşlardan biridir. Sinema sanatı, XX. yüzyılda gelişmiş, kendinden önce yaygınlık kazanmış bulunan resim, heykel, müzik, mimarlık gibi çeşitli sanat dallarına dayalı, büyük teknik beceri gerektiren karmaşık bir sanattır. İzleyiciyi karartılmış bir salonda perdeye yansıyan kendi somut gerçekliğiyle etkiler. 

Saydam bir film şeridi üzerindeki görüntüler ışığın yardımıyla bir perdenin üzerine art arda düşürüldüğünde, gözümüz bu görüntüleri hareket ediyormuş gibi algılar. Bunun nedeni beynin, gözün ağtabakası üzerine düşen görüntüyü, görüntü yok olduktan sonra kısa bir süre daha saklamasıdır. Ağtabakadaki yansıma gerçekten göründüğü süreden daha uzun bir süre algılandığından, bir cismin görüntüsü kaybolmadan öbür cismin görüntüsü ağtabakaya düşerse, film karakterlerinden göze yansıyan her görüntü birbirinin devamı olarak, yani hareket ediyormuş gibi görünür. Bu beynin yarattığı görsel bir hareket yanılsamasıdır. Sinema, bir olayı ya da öyküyü bu yöntemle anlatmaya dayanan görsel bir sanat dalıdır.

Görüntülerin kaydedildiği film şeridi saydam bir madde olan selüloitten yapılmıştır. Görüntüler filmin üzerine sinema kamerasıyla kaydedilir. Gösterim sırasında bunlar projeksiyon makinesiyle hareketli görüntüler biçiminde perdenin üzerine yansıtılır. Filmi çekilecek cisimden yansıyan ışık kameranın merceğinden geçerek, filmin ışığa duyarlı yüzeyindeki kimyasal maddeleri değişikliğe uğratır ve görüntü oluşturur. Hazırlanan film laboratuarda çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra gösterime hazır duruma gelir. Bir film makarasına sarılarak projeksiyon makinesine takılır. Makara belirli bir hızla dönerken, projeksiyon makinesinden çıkan ışık, filmi aydınlatarak hareketli görüntüler biçiminde perdenin üzerine yansıtır. Selüloit sağlam ve esnek bir madde olduğu için makaralara ve makinelere kolaylıkla sarılıp takılabilir. Çekim sonrasında birleştirme aşamasında istenmeyen görüntüler kesilip çıkarılarak, kalan bölümler özel bir tutkalla ya da yapıştırıcı saydam bir bantla birleştirilebilir. Aynı zamanda ışığa son derece duyarlı olduğundan üzerindeki görüntüler net bir biçimde ve istendiği kadar büyütülebilir. 

Sinemada, 7,5-300 metre uzunluğunda, 70, 35, 16 ve 8 mm eninde film şeritleri kullanılır. Film şeridinin kenarlarında düzgün aralıklarla sıralanmış delikler vardır. Bu delikler film şeridinin kamera makarasına ya da projeksiyon makinesinin dişlilerine sağlam bir biçimde sarılmasını, kaymadan dönmesini ve görüntülerin eşit aralıklarla yansımasını sağlar. Hareketli görüntüler elde etmek için gösterim sırasında filmin belirli ve değişmez bir hızla ilerlemesi gerekir. 35 mm profesyonel filmler her görüntü karesi için dört delik, 16 mm ve amatör filmler bir delik ilerler. Sesli filmlerde ekrandan saniyede 24, sessiz filmlerde 16 görüntü karesi geçer. Sessiz filmler bugünkü gelişmiş aygıtlarla gösterildiğinde figürlerin çok hızlı hareket etmeleri bu yüzdendir. 

Film çekme aygıtı olan kamera, fotoğraf makinesi ile aynı ilkelere dayanarak çalışır. Ama fotoğraf makinesinden en önemli farkı görüntüleri belli zaman aralıklarıyla ve son derece hızlı bir biçimde film şeridinin üzerine kaydetmesidir. Kullanılan film şeridine göre sinema kameralarının başlıca 70 mm, 35 mm, 16 mm ve 8 mm türleri vardır. 70 mm kameralar büyük ve görkemli görüntüler elde etmek için, 16 mm hafif kameralar bazı özel çekimlerde ve belgesel filmlerde, 8 mm kameralar amatörlerce kullanılır. Sinema filmleri genellikle 35 mm kameralarla çekilir. 

Lumiere Kardeşler'in hem alıcı, hem de gösterici olan sinematografından bu yana kameralar önemli değişiklikler geçirdi. Gösterici ve alıcı birbirinden ayrıldı, boyutları küçüldü ve daha kullanışlı duruma getirildi. Elle çalışan kameraların yerine motorla çalışan kameralar aldı. Motor gürültüsünü önleyen bir sistem eklenerek görüntüyle birlikte sesi de kaydeden sesli kameralar geliştirildi. Bugün kullanılan 35 mm kamera hareketli görüntüler için saniyede 24 kare çeker. Bu hız artırılarak ya da azaltılarak hareketin hızlı ya da yavaş olması sağlanır. Gösterim sırasında projeksiyon makinesinin obtüratürü film karelerinin arasında kapanır ve ışığı keser. Ama bu o kadar hızlı bir biçimde olur ki, gözümüz hareketlerin aslında kesintili olduğunu ayırt edemez.

Film Başlıyor

Beynin yarattığı görsel hareket yanılsaması fotoğrafın bulunmasından daha önce de biliniyordu. 1824'te İngiliz fizikçi Peter Mark Roget'ın yayımladığı “The Persistence of Vision With Regard To Moving Objects” (Hareketli Cisimlere İlişkin Olarak Görüntünün Sürekliliği) adlı kuramsal çalışma, birçok mucidin ilgisini çekti. Her sayfasına resim çizilmiş bir kitabın sayfaları hızla çevrildiğinde görüntülerin kesintisiz bir biçimde hareket ediyormuş gibi görünmesi ve buna benzer birçok basit deney Roget'ın kuramını doğruluyordu. Çeşitli ülkelerden birçok mucit bu kuramdan hareketle birbirine yakın zamanlarda benzer aygıtlar geliştirmişti. Bu bakımdan sinema kamerası ve projeksiyon makinesi gibi aygıtların ilk önce nerede ve nasıl ortaya çıktığını kesin olarak söylemek güçtür. 1830'lardan başlayarak “zootrop”, “taumatrop”, “fasmatrop”, “fenakistiskop” ve “praksinoskop” adlarıyla bilinen çeşitli aygıtlar geliştirildi. 1882'de Fransız fizyolog Etienne-Jules Marey kuşların uçuşunu saptamak amacıyla saniyede 12 fotoğraf çekebilen “fotoğraf tüfeği” adını verdiği bir aygıt geliştirdi. 1887'de ABD'li Hannibal Goadwin fotoğraf çekiminde ilk kez selüloit film kullandı. Ardından New York'ta George Eastman makaraya sarılı selüloit film üretimine başladı.

1888'de Thomas Alva Edison üzerine ses kaydedilen mum silindirli fonografı, daha sonra da ses ve görüntüyü birleştirmek amacıyla yardımcısı William Dickson'la birlikte kameranın ilk biçimi sayılan “kinetoskop” adını verdiği bir gösterim aygıtıyla 15 metrelik bir film şeridinin üzerindeki görüntüleri kesintisiz olarak art arda yansıtmayı başardı. Ne var ki, bu aygıt gözlerini iki deliğe dayayan tek bir izleyici tarafından kullanılabiliyordu. Kinetoskopla filmin üzerindeki görüntüler art arda izlenebilmekle birlikte, hareketler kesintiliydi. Bunun nedeni her görüntü karesinin yeterince uzun bir süre ışıklandırılamamasıydı. İlk film cihazına büyülü fener (lanterne magique) denmişti. Büyülü fener küçük boyutlarda ve tek kişinin izleyebileceği görüntü karelerini bir ışık kaynağı (genellikle gaz lambası) ve lenslerden oluşan bir aygıt sayesinde, duvara yansıtarak izlenebilir hâle getirilmiştir.

 

"Büyülü fener" adlı aygıtın çalışma prensibini, XVI. yüzyılda Leonardo da Vinci “camera oscura” (karanlık oda) fikrini ortaya atarak başlatmıştır. Bir asır süresince geliştirilen bu fikre son halini Avusturyalı Kircher vermiştir. İlk kez, 1671’de Cizvit Athanasius Kircher tarafından “Ars Magna Lucis Et Umbrae” isimli eserde tanımlanmıştır. Kircher’in yeni bir buluşu tanıtmaktan ziyade zaten var olan bir aygıtı tasvir ettiği kabul görülür. O dönemde, bir gaz lambası ve mercekler yardımıyla cam plakalar üzerine çizilmiş görüntüler uygun bir yüzeye yansıtılabiliyordu. Bu nedenle, büyülü fener modern slayt makinesinin atası kabul edilmektedir. XIX. Yüzyılda İngiltere’de büyülü fener’leri ile seyahat eden ve çok sayıda slaytı arka arkaya halka izlettiren kişiler ortaya çıktı. Bu dönemde slaytlarla birlikte özel efektler de kullanılmaya başlandı. O dönemdeki en meşhur izlence “rat-swallower”dı. Bu izlencede fareler uyuyan bir adamın ağzına giriyordu.

Paris'te kinetoskopu gören Fransız Lovis (1862-1948) ve Auguste (1862-1954) Lumiere Kardeşler, geliştirdikleri “sinematograf” adlı aygıtla ilk kez hareketli görüntü elde ettiler. Bu olay sinemanın doğuşunu müjdeleyen en önemli gelişmeydi. Sinematograf elle çalıştırılabiliyor ve yaklaşık 10 kg ağırlığı sayesinde istenen yere taşınabiliyordu. Filmin düzenli ilerleyişini sağlayan ve bugün de hâlâ kullanılmakta olan tırnaklı bir düzeneği vardır. Lumiere Kardeşler halka açık ilk film gösterimlerini 1895'te Paris'te Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafe'de gerçekleştirdiler. Sinematograf hem film çeken, hem de gösteren bir aygıt olduğu için ancak 15 metrelik film şeridi alabiliyordu. Bu yüzden ilk filmleri oldukça kısaydı. Filmler iskambil oynayanlar, bir demircinin çalışması, askerlerin yürüyüşü ya da bir bebeğin beslenmesi gibi günlük yaşamdan alınmış görüntülerden oluşuyordu. Lumiere Kardeşler, “Lumiere Fabrikası'ndan Çıkan İşçiler” adlı filmlerini Lyon'daki fabrikalarında, bir öğle tatili sırasında çekmişlerdi. Bir söylentiye göre “Ciotat Garı'na Bir Trenin Gidişi” adlı filmin gösterimi sırasında, kameraya doğru hızla yaklaşan tren görüntüsü izleyicileri dehşete düşürmüştü. Sonraları kısa komediler, haber filmleri ve belgeseller de çektiler. Sinema yoluyla belirli bir öykü anlatma dönemi Fransız yönetmen Georges Melies ile başladı. Bilimkurgu sinemasının da öncüsü sayılan Melies, aynı zamanda “film hileleri” kullanan ilk sinemacıydı. Melies'nin filmlerinde kamera aynı noktada duruyor ve öyküyü tiyatro sahnesindeymiş gibi görüntülüyordu. Melies 1900'lerin başlarında aralarında “Ay'a Seyahat”, “Uzay Yolculuğu” gibi kısa filmler çekmiştir.

İlk Sinemalar

Sinema başlangıçta ilginç bir deney ya da basit bir eğlence türü olarak görülüyordu. İlk film gösterimleri genellikle laboratuarlarda ya da evlerde, birkaç kişilik toplantılarda yapılıyordu. Hızla artan ilgi karşısında daha geniş salonlarda halka açık paralı gösteriler düzenlenmeye başladı. Kısa zamanda yaygın bir eğlence aracına dönüşen sinema, XX. yüzyılın başlarında önemli bir ticaret ve sanayi dalı durumuna geldi. Film pazarı önceleri Fransızların elindeydi. Sonradan ABD'de kurulan yapımcı şirketlerin eline geçti. Halka açık ilk kısa filmler İngiltere'de ve ABD'de müzikli tiyatro oyunları sırasında gösteriliyordu. Sonraki yıllarda özellikle ABD'de nikelden yapılmış 5 sent gibi çok küçük bir parayla girilen ve yalnızca film gösterilerinin yapıldığı, “nickelodeon” adı verilen sinema salonları hızla yaygınlaştı. O dönemde, teknik aksaklıklar yüzünden filmler sık sık kesintiye uğrar, izleyicileri oyalamak ve salonda tutmak için büyük çaba harcanırdı.

 

Kaynak

Tarık ÇAMANLI

https://www.xing.com

http://www.fundasen.com

 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 62 ziyaretçi (129 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol