Halı-Kilim-Seccâde

Halı ve Kilim Dokumacılığı

 

Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde (MS 1071) kendilerinde yüzyıllar önce bu topraklara yerleşen uygarlıkların temelini atmış oldukları ileri seviyede bir dokumacılık bulmuşlardır.1962 yılında Çatalhöyük kazılarında elde edilen Neolitik devre ait (MÖ 6000) dokuma parçaları, Anadolu’da dokumacılık tarihinin çok çok eski olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu olay dünya dokumacılığının başlangıcını tahminlerin de ötesine götürmektedir. Bugünün Türkiye’sindeki dokumacılık, Orta Asya’dan kalkıp tarih öncesi Anadolu’sunun gelmiş geçmiş medeniyetleri ile yoğrulan, birbirini kovalayan kuşakları ile dünden bugüne getirdiği bir dokumacılıktır.

Anadolu Öncesi Türklerde Halının Tarihçesi

Halılar üzerine ciddi araştırmalar, 1891'de Viyana Halı Sergisi kitabının yayımlanmasıyla başlamış olup bu kitapta bazı eski halılara âdeta dinî bir önem verilmiştir. K.Österreichischen Handels-Museum bu sergiden üç ciltlik folio yayımlamış, bazıları renkli olarak en mühim parçalardan 100 levha ile resimlendirilmiştir (Katalog Der Ausstellung Orientalischer Teppiche, A. Riegl). Bu eseri 1907'de bir ek cilt, 1908'de Martin'in Halı Tarihi ve nihayet 1911'de Münih Sergisi’nin büyük kitabı takip etmiştir. Martin'in çok pahalı, büyük ve kıymetli kitabı, bir sıra ciddi kitapların gittikçe artan sayıda yayımlanmasına yol açmış, kitapların yayımını teşvik etmiştir. Ayrıca çeşitli dergilerde yayımlanan yüzlerce makale, halı sanatını saygın bir duruma getirmiştir.

Daima Türklerin yaşadığı ülkelerde ortaya çıkan halının tarihi, sıkı sıkıya Türklere bağlıdır. Büyük Selçuklu Sultanlığı devrinde kurulan devletlerle, bunun tekniğini önce İslâm âlemine sonra bütün dünyaya tanıtan da Türkler olmuştur. Bununla beraber Büyük Selçuklulardan halı kalmamış, Anadolu Selçuklularından gelen Konya halıları yirminci yüzyıla kadar gelişen halı sanatının temeli olmuş, yedi asır boyunca Türk halı sanatı aralıksız, daima yeni tiplerin yaratıldığı parlak bir gelişme göstermiştir. Altaylarda Beşinci Pazırık kurganında (mezarlıklar), buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer, kürk ve hayvan postunun hâkim olarak kullanıldığı bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir.

Beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul hâline gelmiş bir kurgan odasında, beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul hâline gelmiş bir kurgan odasında, mumyalanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953'te yayımlanarak çok geniş ilgi uyandırmış, daha sonra etraflıca tanıtılmıştır. Halı 1,89 x 2 m boyutlu ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup 10 cm2’de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve daha sonraları erişilmemiş bir ustalık eseridir. Halı, süvari figürlerinden geniş bordür, geyik figürlerinden ikinci geniş bordür, grifonlardan bir iç ve bir dış dar bordür, zeminde 24 kare hâlinde haçvâri çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hâkim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir.

Göktürk Dönemi

Göktürkler, ataları Hunlarda olduğu gibi yaylak ve kışlak peşinde göçebe yaşayışlarını sürdürmüşlerdir. Bununla beraber Uygurlardan önce bazı kağanların kent yaşamına geçmeyi denedikleri ve önemli sayıda Türklerin de yerleşik yaşama geçtiği bilinmektedir. Göktürkler, Orta Asya’nın tek hâkimi oldukları sırada (VI-VIII. yüzyıllarda) bu uçsuz bucaksız topraklar üzerinde ekonomik kültürel ve sanat yönünden mutlu bir şekilde yaşamaktaydılar. Atlı bozkır kültürü mensupları olarak yaylalar ve kışlalar peşinde malları, hayvan sürüleri, yıllarca zenginleşmekte, zaferden zafere koşan ordularının ülkelerine getirdiği ganimetler artmakta, kervanların ticareti gelir artışı sağlamaktadır.

Bu bölge, tarihin en sisli devirlerinden itibaren geleneksel Türk sanatlarının yeşerdiği bir bölge olmakla beraber Hindistan’dan Çin kıtasından ve Sasâni İran’dan gelen sanat akımlarının kavşak noktası olmuş ve sanat alışverişlerinin merkezi hâline gelmiştir (Diyarbekirli 1977).

Hun İmparatorluğu’ndan sonra tarihte ilk Türk adı ile kurulan Göktürk devleti bütünleştirici etki sağlayarak Türk sanatına ikinci büyük sentezini kazandırmıştır. Bu dönemlerde Türklere ve bozkır kavimlerine ait çeşitli kurganlardan çıkarılan, ahşap ve madenden yapılmış heykelcikler, at koşum takımları, kumaş ve keçe örtüleri gibi bulguların üzerlerinin dinî ve sembolik anlamlardaki motifler, yırtıcı hayvan, kartal, ejder kabartmaları ve dağ keçisi gibi hayvan figürleri süslemeleri, bu dönem el sanatlarında da kullanılan önemli bir süsleme olarak görülmektedir. Sembolik veya dinî unsurları içeren sanat eserlerinin yanı sıra halı, işleme gibi sanatlarda da hayvan figürlerini işlemeleri, Hun devri sanatının Göktürk döneminde de devam ettiğini, bu üsluba verilen önemin ve gelenekselliğin devam ettiğini anlatmaktadır. Göktürk devrinden kalma bir Çin masalında, Göktürklerin veya Kanglı boylarının Ģölen sırasında çimenlere, yün halılar serdiği anlatılmaktadır. Nitekim Göktürk Kanglı ve Uygur Kağanlıkları (745–911) devrinde Koço bölgesi, halı üretim merkezi idi. Dil ve edebiyat bakımından bu derece zengin ve ileri eserler verilmiş olan Göktürklerin sanatlarında aynı derecede gelişmiş, fakat birçok soygun ve tahripler yüzünden çok az şey zamanımıza kadar gelebilmiştir.

Uygurlar Dönemi

Uygurlar, 745’te bugünkü Moğolistan’dan Selenge Nehri’nin doğu kıyısında Uygur devletini kurmuştur. Kurucusu Alp Kutlug Bilge Kağan’dır. 840 yılında Kırgızlar tarafından yenilgiye uğradıktan sonra Asya’nın değişik bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır. Uygurlarla başlayan kısmen yerleşik yaşama düzeni, ilk kez Türk sanatının yerleşik bir sanat özelliğini kazanmasını, süslemeleri ise İslâmiyet sonrası Selçuklu ve Osmanlı Türk sanatının kaynağını oluşturmuştur.

Orta Asya’dan devam eden kaya resimlerine dayanan grafik tarzı çizgiler ve dikdörtgen biçimindeki minyatür tekniğine uygun süslemelerin IX. yüzyılda yazılan kitaplardaki yazmalarda kullanılması, Uygurların kitap sanatının gelişmesinde etkin olduğunu göstermektedir. Sanat tarihçileri de bu görüşü benimsemektedir. Kent uygarlığına bağlı kalan Uygurlar; duvar süslemeleri, süslü vazolar, heykel ve resmin yanı sıra, kumaş, dokuma, yazma, minyatür ve kitap cilt alanında önemli eserler oluşturmuşlardır. Uygurların bir bölümü Selenge ve Orhun nehirleri boylarından batıya ve güneye geçerek MÖ II-I. yüzyılda, halı parçalarının dokundukları süreçte geniş Turfan bölgesinde oturmuşlardır.

Nesnel kanıtlar günümüze kadar ulaşmamış olsa bile söz konusu halı geleneği VII. yüzyıldan itibaren daha da batıya ve güneye yayılmıştır. IX ve X. yüzyılda Hazar Türkleri, ilmikli halı dokumuşlardır. Halıyı, yüz yıl sonra Oğuzlar Anadolu’ya getirmiştir. Harezm bölgesinde de halı dokunduğu bilinmektedir. 921 yılında bu bölgeyi dolaşmış olan Arap gezgin ve yazarı İbn Fadlan da halı dokumacılığı hakkında bilgi vermektedir. Düğümlü halı ve kilim kalıntılarının çoğu, Uygur harfleri ile Türkçe yazılarının bulunduğu, ev ve han harabelerinden çıkmıştır. Uygurlara ait bey ve hatun resimlerinde de halılar betimlenmiştir. A. Van Gabain, Uygurlarda bodhimandala (mürakase) için çizilen ve mabudun sarayını ve evreni temsil eden şekil olarak kullanılan, küçük halılar bulunduğunu tespit etmiştir. Bu yorum Türk halılarının eski motiflerinden bazıları, temsilî anlamları bakımından çok önemlidir.

Uygurlarda ayrıca büyük halılar da vardır. Bunlar büyük çapta ve yalın motifleri ile dikkati çeker. Le Cog, bu halıların motiflerinde de temsilî anlamlar aramıştır. Türkistan’da bir Uygur şehri olan Khotan’da, VIII. yüzyılda halı dokunduğu, Doğu Türkistan’da keçe yapıldığı, VIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Buhara’da güzel halılar dokunduğu, Buhara’nın halıcılıktaki ününün X. yüzyılda da sürdüğü, yine bu yüzyılın İslâm coğrafyacılarının, Buhara’nın sattığı beğenilen mallar arasında halı (yaygı), seccade (musalla-yı namaz) ile diğer yaygılardan söz ettikleri, İslâm kaynaklarından öğrenilmektedir. Yine aynı yüzyılda, Maveraün Nehr bölgelerinde Çaganiyan’a bağlı Derzenli kasabasında, Aran (Karabağ) ve Doğu Anadolu’da kilim ve halı dokunduğu Doğu Türkistan’da Uygurlar devrinden de XI – XIII. yüzyıllarda Uygur Budist Tapınağı’nda, bir duvar resminde, düğümlü halı üzerinde Uygur hanımlarının resimleri vardır. Türkistan ve Hazar Denizi batısındaki Oğuz-Elleri’nde halı dokunduğu, Çin ve öteki kaynaklardan; Oğuzların halı kullandıkları Dede Korkut Hikâyeleri’nden öğrenilmektedir. Oğuzlarda halının nasıl kullanıldığı, Oğuzname de denilen 12 hikâyeden oluşan bu destâni metinlerde anlatılmaktadır.

Anadolu’daki Türklerde İslâm Sonrası Halının Tarihçesi

Türk sanat ve kültürünün çeşitli unsurları, ilk olarak Karahanlılar (992-1211) tarafından İslâmiyet’ten sonraki Türk sanatına aktarılır. İslâmiyet’in Türkler tarafından kabul edilmesi yeni tip eserlerin ortaya çıkmasını sağlamış, bunların başında da camiler gelmiştir. Kervansaraylar ve tekkeler gibi yapılar da İslâm düşüncesinin ve yaşam tarzının ürünleridir.

İslâmiyet’i tanıdıktan sonra genişleyen Türkler, savaşlar ve göçlerle karıştıkları diğer halkların kültürünü etkilerken bir yandan da diğer halkların kültürlerinden etkilenmiştir. Türkler bu dönem sanatlarında, İslâm felsefesinin resim ve heykeli yasaklamasıyla sembolik olan ve puta tapma anlamı taşıyan, Orta Asya sanat üslûbunun devamı olan bütün bitki ve üslûplaştırılmış sembolik hayvan motiflerini bırakmışlardır. Kültürlerinde var olan sanat karakterinin çizgisel anlatımını soyut biçimde kullanmışlardır. Türk sanatının geçmişte en güçlü olduğu ve özgün yapıtlar ortaya koyduğu alanlardan birisi de dokuma sanatıdır. Özellikle halı sanatının Türklerde köklü bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir. Aslında çeşitli tarihî kaynaklar, Türklerin gelişinden önce ön Asya’da Asurluların, Babillerin, Ahamenislerin değerli halılar ürettiklerini kaydetmektedir. “Doğanın lüksü” olarak tanımlanan halı üretimi daha sonra Bizans ve Sasâniler tarafından sürdürülmüştür. Ancak tarihî kaynaklardaki anlatımlardan bu halının düğüm tekniği ile yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bunların daha değişik teknikleri örneğin aplike edilmiş, örülmüş, işlenmiş ve değerli taşlar bezenmiş oldukları kabul edilmektedir. Aynı gelenek Büyük Selçuklular dönemine kadar İslâm imparatorlukları sınırları içinde ve özellikle halife saraylarında da benzeri yöntemlerde sürdürülmüştür. Üstelik İslâm kaynaklarında sözü çok edilen ünlü halıların, X. yüzyıldan önce düğüm tekniği ile gerçekleştirildiğini kanıtlayan belge yoktur.

Mısır’da ve tek çözgüler üzerine açık düğümlü yapılmış birkaç örnek dışındaki düğümlü halılar ilk kez XI. yüzyılda Selçuklularla başlar ve gelişme çizgisini günümüze kadar sürdürür. Egemenliğin büyük bir bölümü İran topraklarında gerçekleşen Büyük Selçuklu döneminden günümüze tek bir halı örneği bile ulaşmamıştır. Türk halılarının, halı sanatı içinde özel bir yeri vardır. Halı sanatının Türklerin yerleştiği bölgelerde başlaması ve onlarla birlikte yayılması bu yerin önemini belirten faktörlerin başında gelir. Düğümlü halılar ilk defa Türklerin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkmış ve gelişimini sürdürmüştür. Düğümlü halının iki bin yıldan daha fazla geçmişi vardır. Bu uzun sürenin tüm aşamalarını izleme yeteneğinden yoksunuz. Arada bugün için doldurulamayacak boşluklar vardır. Bugünkü bilgilerimize göre halının vatanı 30-45 kuzey Dünya dereceleri arasında kalan ve bütün Asya’yı kuşatan bölgedir. 30 derecenin altında hasır kullanılır. Çünkü buralar sıcak bölgelerdir. Halı gibi kalın ve ısıtıcı bir zemine gereksinim yoktur. 45 derecenin kuzeyinde kalan bölgeler ise soğuk ve ormanlı bölgelerdir. Buralarda hayvan postu kullanılır. İslâm dünyasına Türklerin getirdiği halı kültüründe sonsuzluk ilkesine uygun süslemelerin yer aldığı, enine ve boyuna gelişme gösteren “bordür” veya “kıvrık dal” veya “Hatâyi” grubu süslemeler, Rûmî, Palmet motifleri, geometrik çizgiler ve yazı, dekoratif eleman olarak süslemelerde kullanılmıştır.

Selçuklu Dönemi

Aşiret ve boylar hâlinde birçok uygarlıkların beşiği, aynı zamanda geçit yolu olan Anadolu’da göçebelik Osmanlı dönemine (XIII. yy.) kadar devam etmiştir. Bu dönemde, Asya’nın en uzak köşelerinden Avrupa’ya, Afrika’ya mal taşıyan kervanların geçit yolu çevresine yerleşen bu göçebe toplum, geçit yolları üzerinde oluşan kervansaraylarda konaklayan kervancıların gereksinimini karşılamıştır. Orta Asya’dan beraberinde getirdikleri kültürlerinde var olan el becerisi, sanatçı his ve düşüncelerine dayanan halı da bu ürünler içerisinde yer almış, çeşitli alışverişlerle de Doğu’nun en ücra köşesine ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerine götürülmüştür. Marco Polo’nun 1283 yılındaki Asya gezisinde “Dünyanın en güzel halıları Aksaray, Kayseri, Sivas’ta dokunuyor” diye ifade ettiği seyahat notunda belirtilen halılar, Anadolu halı sanatının kötü bir geçmişinin olduğunu vurgularken XIV. yüzyılın başlarında Anadolu’yu gezen İbn-i Batuta Selçuk halılarını övmüş, halıların Suriye, Mısır, Hindistan ve Çin’e ihraç edildiğini yazmıştır. XI. yüzyılda Karahanlılar ile başlayan ve Büyük Selçuklular (1030–1194) döneminde özel bir yeri olan çini ve seramik sanatında kullanılan özellikle stilize filiz ve yaprak gibi bitkisel motifler, aslan, geyik, fil, ejder grifon, tavşan, tilki, boğa, horoz ve köpek gibi hayvan figürleri Selçuklu dönemi sanatının temelini oluşturur.

İslâmiyet’in Türkler tarafından kabul edilmesinden sonra Asya Türk geleneklerindeki “kıvrık dal” veya Hatâyi grubu Rûmî-Palmet süslemeleriyle sonsuzluğu sembolize eden geometrik motifler, Selçuklulara ait bir uygulamadır. Anadolu’da doğan bu sentez yeni bir ekolü oluşturmuş ve bu kültürü de 800 yıl boyunca kurdukları uygarlıklarda yaşatmışlardır. Bu 15 derecelik kuzey dairesinin doğu kısmı da keçe örtü bölgelerine girer. Asıl düğümlü halıların vatanı ise on beş derece Dünya dairesinin batı kısmındaki bölgedir. Rudenko’nun Pazırık halısını keşfinden 45 yıl kadar önce Aurel Stein 1906-1908’de Doğu Türkistan’da Hop Gölü batısında Lou-Lan’da III ve IV. yüzyıllardan kalma düğümlü halı parçalarını bulmuştur. Bunlar sert, kalın ve boyanmamış yünden bükülmüş ipliklerden tek argaç üzerine düğüm atılıp bazen beş sıra arış geçirilerek hazırlanmıştır. Üç çeşit sarı, koyu mavi, kırmızı, mat yeşil ve kahverengiden canlı ve parlak renkler baklavalar, şeritler ve çok stilize çiçeklerden ibaret basit örnekleri oluşturmaktadır. Bu parçalar, şimdi Londra’da British Museum’da ve Hindistan’da Yeni Delhi Müzesi’nde saklanmaktadır. Bundan birkaç yıl sonra 1913’te A.Von Le Cog, Turfan araştırmalarını yaparken Kuça’nın batısında Kızıl’da diğer bir düğümlü halı parçası bulunmuştur. 16 x 26 cm boyutlu parça yine sert, kalın, boyasız yünden bükülmüş ve arışlarla tek argaç üzerine düğümlü fakat ayrıca atlamalı argaçlar üzerine ince yün iplik düğümlerle zenginleştirilmiş bir tekniği vardır. Kırmızı zemin üzerine siyah kontürlü sarı renkte bir kıvrık dal veya ejder kuyruğunu andıran örnek canlı renklerle belli olmaktadır. V veya VI. yüzyıllardan kaldığı kabul edilen bu parça şimdi Berlin İslâm Sanatı Müzesi’ndedir.

Doğu Türkistan, daha çok keçe örtülerin kullanma bölgesi ve keçenin hâkim olduğu yerdir. Bulunan halılar Batı Türkistan’dan buraya getirilmiş olmalıdır. Halı sanatı daimi Türklere bağlı olarak oturduğu bölgelerde geliştirilmiştir. Düğüm tekniği Abbâsiler (Samerra) devrinde Orta Asya’dan batıya getirilmiş ve bundan sonra Selçuklu Türklerinin hâkimiyeti ile önce İslâm dünyasına ve daha sonra İslâm olmayan bölgelere yayılmıştır. Bununla beraber, Büyük Selçuklular devrinden hiçbir halı kalmamıştır. Anadolu Selçukluları’nın merkezi Konya’da bulunan bir grup halı “Konya halıları” adı ile bu devirden kalanları temsil eder. Bu halılar daha sonraki halı sanatının gelişmesinde elde tutulabilir ilk örnekleri oluşturur. Abbâsi merkezi Samarra’nın (838–883) Türk muhafız birlikleri için kurulmuş bir şehir olduğu düşünülürse IX. yüzyıl erken Abbâsi devri halı sanatı ile kolayca bağlantı kurulabilir. Tek çözgüye düğüm ile iki halı parçası Lamm tarafından Fostad’da bulunmuş ve yayınlaşmıştır. Her iki parçada tek çözgü üzerine sıralanmış kısa yün ipliklerle Doğu Türkistan’da bulunan halı parçalarının teknikleri adlandırılmaktadır. Bundan başka baklavalardan oluşan geometrik kompozisyonları da tamamıyla Türk halılarındaki örneklere uygundur. Daha önce de belirttiğimiz gibi ilk düğüm atılmış, pile halıların ne zaman ve nerede dokunduğunu hiç kimse tam olarak bilmemektedir. Ancak hayatta kalmayı başaran en eski pile halı Altay dağlarının Pazırık vadisindeki bir Sycthian prensinin mezarında keşfedilmiştir. İlk kez Sibirya’da bir Rus arkeolog tarafından 1947′de sergilenmiş ve şu anda da St.Petersburg’daki Hermitage Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu halı Türk çift düğümü ile dokunmuş olup metrekaresinde 347 bin düğüm bulunmaktadır. Boyutları 3,62 m2 olan bu halıya yapılmış olan incelemeler neticesinde İsa’dan önce V. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkmıştır. Pazırık, diğer ismiyle “Altay halısı” oldukça gelişmiş bir görünüme sahiptir ve bu sebeple de dokumacılığın uzun bir geçmişe sahip olduğunun kanıtı niteliğindedir. Türk halıları, ister düğümlü ister düz dokuma olsun, Türkler tarafından üretilmiş bilinen en mükemmel sanat şeklidir. Orta Asya’dan Türkiye’ye kadar tüm Türkler arasında halı dokuma sanatının yaygınlaşmasının çevresel, sosyal, ekonomik ve dinsel nedenleri vardır. Yüzyıllar boyu Türklerin yaşamış olduğu coğrafi bölgeler ılıman hava ikliminin bulunduğu alanlardı. Gündüz ve gece, yaz ve kış sıcaklık farkları oldukça değişkendi. Türk göçebeler, tarımsal alanlarda ya da kasabalarda kurdukları çadırlarda ya da büyük şehirlerdeki büyük evlerde yaşıyorlardı ve kendilerini soğuk havanın etkilerinden korumak için yerleri bazen de duvar ve girişleri halılarla kaplıyorlardı. Halılar her zaman pamuk ya da yün, nadiren de ipek eklemeleri el yapımı olurdu. Bu halılar soğuğa karşı doğal duvar görevini görmekteydi. Düz dokuma kilimler ise sıklıkla battaniye, perde ya da koltukların üzerine konulan kaplamalar olarak kullanılırdı.

Türk halıları, tüm dünyadaki ev eşyaları arasında en çok satılanlarıdır. Zengin renkleri, sıcak tonları ve olağanüstü dokuları ile geleneksel motifleri Türk halılarının XIII. yüzyıldan bu yana koruduğu mevkide büyük bir paya sahiptir. XIII. yüzyılda Anadolu’yu dolaşmış olan Marco Polo, bu halıların güzelliği ve sanatsal değeri üzerine yorumlarda bulunmuştur. Bu dönemden kalan ve Selçuk halıları olarak bilinen diğer birkaç halı, Orta Anadolu’daki birçok camide keşfedilmiştir. Selçuklu halıları bugün Konya ve İstanbul’daki müzelerde sergilenmektedir. Marco Polo’nun 1272 senesinde övmüş olduğu halıların aynısına bakıyor olabileceğimiz düşüncesi oldukça heyecan vericidir. Türk kilim ve halı dokumacılığının Anadolu’daki yayılması ve gelişmesi Selçuklu İmparatorluğu dönemine rastlamaktadır. Dokuma sanatı Anadolu’ya XI. yüzyılın sonları ve XII. yüzyılın başlarına doğru en güçlü dönemini yaşamış olan Selçuklular tarafından tanıtılmıştır. Birçoğu hâlen belgelenememiş sayısız halı parçasının yanı sıra, Selçuklu kökenli 18 adet halı ve parçası bulunmaktadır. Bilinen en eski Selçuklu halıları XIII ve XIV. yüzyıllardan kalmadır. Bu halıların 8′i Selçukluların başkenti olan Konya’daki Alâeddin Camisi’nde 1905 yılında Alman Konsolosluğu üyesi Loytred tarafından bulunmuştur. Bulunan bu halıların 1220 ile 1250 yılları arasında Selçuklu bölgesinde dokunmuş olduğu bilinmektedir. Üçüncü bir grup halı kalıntısı ise 1935–1936 yıllarında Fostad’da (eski Kahire) bulunmuştur. Fostad’da bulunmuş bu 7 kilimin XIV. yüzyılda Anadolu’da dokunmuş olduğu belgelenmiştir. Bahsettiğimiz bu 18 kilimin ortak tasarım özelliği kûfi kenarları, 8 uçlu yıldız ve geometrik motifleridir. Orta Asya kökenli Türk kilimleri XIV. yüzyıla kadar tüm karakteristik özelliklerini korumuştur. Osmanlıların tüm Anadolu’da kontrolü ele geçirmelerinden sonra motiflerin karakteristik özellikleri ve ölçülerinde birtakım değişimler olmaya başlamıştır.

Osmanlı Dönemi

Osmanlı hükümdarlığı esnasında birçok Türk kabile beraber yerleşip bir dizi kasaba ve küçük şehir kurmaya karar vermiştir. Hereke şehri Marmara Denizi’nin kıyısında İstanbul’un 60 km kadar doğusunda kurulmuştur. İlk saray halısı atölyesi Hereke’de tesis edilmiştir ve Osmanlı saraylarını dekore etmek üzere değişik ölçülerde halı dokumacılığına başlanmıştır. XIX. yüzyılda İstanbul’un Kumkapı, Topkapı ve Üsküdar gibi bölgelerinde saray halısı atölyeleri açılmaya başlanmıştır. 1891’de ise Sultan II.Abdülhamit Hereke’deki atölyelerin sayısını ve büyüklüğünü artırmıştır. Böylece Hereke’deki halı dokumacılığı çeşitlilik kazanmıştır.

Halı ve seccadelerdeki desenlerin giderek şematize olması, yeni desenler yaratamama, eskilerin kabaca taklit edilmesi, sentetik boyaların Türkiye’ye girmesi ve bunların halılarda da kullanılmasıyla Türk halı sanatında gerileme başlamıştır. Bozulan imparatorluk düzeni ve ekonomisinin doğal sonucu olarak kalitesinden çok kaybeden Türk halıları, günümüzde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ve özellikle Hereke halı atölyelerinde eski görkemine kavuşmaya başlamıştır.

Halı

Anadolu’nun pek çok yöresinde ilmek ilmek, büyük bir sabır ve emekle dokunan halı ve kilimler varsa da halı ve kilimcilik de pek çok el sanatı ürünü gibi fabrika üretiminin o cansız ve hissiz üretimine yenilmiş gibi görünüyor. El sanatlarının giderek yok olmaya yüz tuttuğu günümüzde geleneksel Türk el sanatını yansıtan bir sanatı, halı ve kilim dokumacılığını tanıtıyoruz sizlere.

Hemen hemen her el sanat ürününde olduğu gibi halı ve kilim dokumacılığı da bir ihtiyaçtan doğmuştur. Halı ve kilimler, ilk önceleri ısınma ihtiyacını karşılamak amacıyla dokunmaya başlanmıştır. Köylerde hemen hemen her evde bulunan halı tezgâhlarında, hane üyeleri tarafından dokunan halı ve kilimler, evin kendi ihtiyacını gidermeye yönelik olmuştur.

Günümüzde ise halı ve kilim dokumacılığı artık çoğu el sanatı gibi bir sektör halini almaya başladı. Halılar fabrikalarda dokunuyor, bir ihtiyaçtan çok dekorasyon amacı ile kullanılıyor.  

Köklü bir tarih

Dünya ülkelerinde de seçkin örneklerini görebileceğimiz halı sanatına, en büyük katkıyı Türkler yapmıştır. Türk halı sanatının asıl gelişimi, Anadolu Selçukluları ile başlamasına rağmen, bu süreci kesintisiz olarak XIII. yüzyıl Anadolu Selçuklu halılarına kadar izlemek zordur. Selçuklu Dönemi’ne ait 18 halı günümüze kalabilmiştir. Bu halılar yün malzeme ve Gördes düğümüyle dokunmuştur. Konya Alâeddin ve Divriği Ulu Camii’nde en önemlilerinin bulunduğu Selçuklu halılarından bazıları da Mısır’da, Fostad’da yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Selçuklu halılarında geometrik motifler, üsluplaştırılarak geometrik karakter kazanmış bitkisel motifler, halı zeminini sonsuz bir düzende kaplar. Günümüze ulaşan örneklerde kullanılan renkler, kırmızı, mavi, kahverengi ve yeşildir. Büyük boyutlu taban halıları olan bu halıların kenar sularında, kûfi yazıya benzer süslemeler, Selçuklu taş işçiliğindeki geometrik motiflerle koşutluklar taşır.

XIV. yüzyıl başlarından XV. yüzyıl sonuna kadar, hayvansal motiflerin rastlandığı Osmanlı dönemi halılarının ilk örnekleri görülür. Klasik dönem Osmanlı halılarının en gözde olanları, Uşak halılarıdır. Bu halılar, Çin bulutu ve bitkisel motiflerle, zeminleri madalyon ve boşluk motifleriyle süslenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde saraylarda kullanılmak üzere hazırlanmış olan bu halılarda malzeme olarak genellikle ipek kullanılmıştır. Hazırlanış amacı itibari ile ayrı bir önem taşıyan bu nadide saray halıları, ancak müzelerde ve özel koleksiyoncularda bulunmaktadır.

Halıların Sınıflandırılması

Halılar çeşitli yönlerden sınıflandırılabilir.

 1.       Üretim yöntemine göre halılar,

 2.       Kullanılan hammaddeye göre halılar,

 3.       Kullanıldığı yere göre halılar,

 4.      
Kalitesine (10 x 10 cm’deki ilme sayısına) göre halılar,

 5.       Desenli olup olmadığına göre halılar diye sınıflandırılabilir.

 Üretim Yöntemine Göre Halılar

 1. El Halısı: Halı ilmelerinin insanlar tarafından yapılmasıyla oluşan halılardır.

 2. Makine Halısı: Bir çeşit dokuma tezgâhında ilmelerin makine tarafından düğümlenmeden atılması ve arkasından sağlamlaştırılmasıyla oluşan halılardır.

Kullanılan Ham Maddeye Göre Halılar

1. Tamamen yünden dokunmuş halılar

2. Yün ve pamuktan dokunmuş halılar

3. İpekten dokunmuş halılar

4. İlmelerin bir kısmının sim ve sırmadan dokunup aralarına değerli taşların yerleştirildiği dokumalar

Kullanıldığı Yere Göre Halılar

1. Yer döşemesi halılar: Ebatları 4 m², 6 m², 8 m² ve daha büyük olabilir.

2. Sedir halısı: Sedirlerin üzerine örtmek için yapılır. Eni dar ve boyu uzundur.

3. Kenar halısı: Duvar kenarlarına yere serilir. Enleri dar boyları oldukça uzundur.

4. Duvar ve karyola halısı: Süs amaçlı duvara asmak için yapılır.

5. Seccade halısı: Üzerinde namaz kılınmak için yapılan 110 x 180 cm ebatlarındaki halılardır. Halılar genellikle tek kişilik dokunmakla birlikte camiler için “saf seccade”ler de dokunur. Bu halılar mihraplı olarak dokunmaktadır.

6. Paspas halısı: Sandalye üzerine dokunan bu halılar 40 x 40 cm olarak ve altı adet olarak dokunur.

7. Yolluk halısı: Salon veya girişlere sermek üzere 50 cm ile 100 cm eninde ve istenilen uzunlukta dokunur.

8. Yastık halısı: Sedir ve divanlara konulan yastıklardır. Genellikle 50 x 100 cm boyutlarda dokunur.

9. Heybe halısı: Boyut olarak 40 x 40 cm ve 60 x 60 cm olarak dokunur. Heybenin sadece ön yüzü halıdır. Arka tarafı kilim tekniği ile dokunur.

Türkiye’de ve Dünyada Halı

El dokusu halıcılık bugün ülkemizin hemen her yöresinde yapılmaktadır. Bu yörelerde halıcılık anadan kıza öğretilerek geleneksel tarzda devam etmektedir. Evlerin her hangi bir köşesine konan tezgâhlarda yapılan üretim, ülkemizin el dokusu halı ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak evlerde üretilen halıların kontrolünün yapılması mümkün olmadığı için evde üretim arzu edilmemektedir. Halıcılığın eski kalite ve önemine kavuşması için halı üretiminin atölye ortamında kontrollü bir şekilde yapılması gerekir. Böylece üretim ve pazarlama konusunda daha doğru atılımlar yapılabilir. Günlerce uğraşılıp milyonlarca düğüm atılarak yapılan kültür mirasımızın günümüzdeki durumu düşündürücüdür. Bu topraklarda XV. ve XVI. yüzyıllarda altın çağını yaşayan halıcılığın eski önemini kazanması için yeni projeler hazırlanmalıdır.

Günümüzde Türkiye, halı ihracatında dünya listelerinin son sıralarında yer almaktadır. Dünyada el halısı üretimi ve ihracatı genellikle İran, Çin, Pakistan, Hindistan, Türkiye, Nepal ve Tibet ülkeleri tarafından yapılmaktadır. Dünyada en çok el halısı üreten ve ihraç eden ülke İran’dır. Halıcılık İran’da bir sanayi kolu haline gelmiştir. Çeşitli bölgelerde halı üzerine eğitim ve iyileştirme programlarının uygulanması, kullanılan araç gerecin ıslahı, yeni şekillerde (yuvarlak, kare, köşegen) ve çok büyük boyutlarda (1200 -1500 m²) halıların üretimine yönelik çalışmalar, ülke içinde ve dışında fuarlara katılımlar bu sanatın gelişmesine, halıcılıkta dünya lideri olmasına zemin hazırlanmıştır.

Uzmanlara göre İran halısının üç temel özelliği şunlardır:

1. Dokumada yüksek kalitede saf yün kullanılması,

2. Kendine özgü güzel ve nadide desenlerinin olması,

3. Saf yün ya da ipeğin, çoğunluğu bitkisel olan doğal boyalarla boyanması sonucu elde edilen göz alıcı renklere sahip olmasıdır.

İran düğümü kullanılan Çin halılarının motiflerinde dinsel etki görülmektedir. Çin halılarında diğer bütün halılara göre değişik kırmızı, olmuş kayısı, şeftali ve nar rengi kullanılmıştır. Çin halılarını diğer halılardan ayıran diğer bir özelliği ise çift balık ve dama motifleridir.

Halı Desenleri

Halılarda desen, motiflerin belirli düzen içerisinde birleştirilmesi ile meydana gelir. El dokusu halıda desen terimi, halı yüzeyinin bütününün verdiği görüntüyü anlatır. Halıda desen; kenar ve zemin olmak üzere iki esas bölümden oluşur. Bu bölümler kendi tipik, karakteristik motifleri ile doldurularak halı desenleri oluşturulur. Desen, halının değerini ortaya çıkaran, ona estetik bir görünüm kazandıran çok önemli bir öğedir. Bu nedenle kaliteli bir halıda desenin özgün, motiflerin birbiriyle uyumlu ve desen içine iyi yerleştirilmiş olması gerekir.

Motif Özellikleri

Motif, tüm halı ya da kilim gibi dokumalarda kullanılan süsleme unsurudur. En küçük karelerden, madalyon gibi oldukça büyük şekillere kadar farklılık gösterir. Türk halılarında görülen motifler genelde 5 gruba ayrılır.

1.Geometrik Motifler

1. Üçgen

2. Dikdörtgen

3. Kare

4. Eşkenar dörtgen

5. Altıgen

6. Sekizgen

7. Yıldız

2.Bitkisel Motifler

1. Ağaç motifleri: Servi, salkım söğüt, palmiye, hayat ağacı,

2. Yaprak motifler: Asma, çınar, sarmaşık yaprağı vb.

3. Çiçek motifleri: Lale, karanfil, gül, zambak, hata gülü, top çiçekler, sütun çiçekler, çiçek kordonları gibi

4. Meyve motifleri: Nar, elma, üzüm, kiraz gibi,

5. Dal motifleri: Düz kıvrımlı, zikzak dallar,

6. Sap motifleri: Çiçek, yaprak ve dalları birbirine bağlayan motiflerdir.

3.Hayvan Motifleri

 1. Kuşlar: Kartal, tavus kuşu, güvercin vb.

 2. Diğer hayvanlar: Ejderha, akrep, yılan ve ceylan gibi

 4.Karışık Motifler

Geometrik, bitki ve hayvan motiflerini bir araya getiren motiflerdir.

 5.Sembolik Motifler

Tarak, saç bağı, ibrik, kandil, kemer, insan, sütun, harf, bulut kaplan çizgisi, eli belinde, sandıklı, el gibi motiflerdir.

Yöresellik

Bir halının desenine, renklerine, tekniğine ve kullanılan ham maddeye bakıldığında hangi ülkede dokunduğu konusunda tahminde bulunmak hiç zor değildir. Türk halıları kalite, renk ve desen konularında diğer ülke halılarından kolaylıkla ayrılabilir. Aynı ülke sınırları içinde dahi halılar bazı yönleri ile farklılıklar gösterir.

Türkiye’nin çok çeşitli yörelerinde el dokusu halıcılık yapılmaktadır. Fakat her yörede dokunan halı, diğer yörelerin halılarından başkadır. Bir halının hangi yöreye ait olduğunu anlamanın birkaç yolu vardır. Örneğin Erzurum'da soğuk iklim olduğundan orada yetişen hayvanın yünü farklı, İç Anadolu ve Akdeniz'deki iklim de farklı olduğu için bu bölgelerin hayvanlarının yünleri de farklıdır. İyi ve tecrübeli bir halıcı yünü çok iyi tanır.

Kullanılan renge bakarak o halının hangi yöreye ait olduğunu tahmin mümkündür. El dokusu halılarda bitkisel renkler kullanılır. Halıda kullanılan renkleri, halının üretildiği bölgede yetişen bitki belirler. Karadeniz'de tütün vardır ama iç Anadolu'da tütün olmaz. Ege'de zeytin vardır ama İç Anadolu'da zeytin olmaz. Zeytin ağacından elde edilen renk bellidir. O halde İç Anadolu’da dokunan halılarda zeytin ağacından elde edilen renk kullanılamaz. Bu renkler genellikle Ege kıyılarında kullanılır.

Halının hangi yöreye ait olduğunu anlamanın bir başka yolu da desendir. Ulaşımın çok gelişmiş olmadığı yıllarda her yörenin kendine has desenleri vardı. Bu geleneksel desenler hâlâ aynı yörelerde kullanılmaktadır. Bir halının desenine bakarak hangi yörede dokunmuş olduğu tespit etmekte böylelikle mümkün olur.

Desen Anlamları

Motiflerin ortaya çıkışı tamamen iletişimle ilgilidir. Halının motiflerinin dili estetik amaçlardan çok psikolojik etkileri için yapılmıştır. Halıyı dokuyan kişi, önce doğumla ilgili motiflerden başlar; hayatı sembolize eden motifleri koyarak devam eder ve halının dokunması ölüm motifleriyle son bulur. Halıya bakıldığında hayatın her ayrıntısını görmek mümkündür.

Koçboynuzu

Bu motif erkekliği, cesareti ve gücü sembolize eder. “Gözlü koçbaşı”, “boynuzlu” gibi isimleri vardır. Koçboynuzu motifi, Anadolu’nun birçok farklı yöresinde farklı kullanılır. Bronz koçboynuzu bir Frigoya sembolüdür. Koç şeklinde yapılmış mezar taşları da sonsuzluğu temsil eder. Bu semboller halıya adapte edildiğinde ortaya bu motif çıkmıştır.

İnsan Figürü

Bu motif belirli kişilerin hatıralarını yaşatmak amacıyla kullanılıyordu. En eski insan figürü Pazırık halılarında görülmüştür. Bazı insan figürleri ise çocukları sembolize eder, halıyı dokuyan kişinin çocuk sahibi olma dileğini yansıtır. Bazen de ölen bir çocuğun anısına bu figür kullanılır.

Küpeler

Küpeler Anadolu’da yıllardır değişmeyen bir evlilik hediyesidir. Dokuduğu halıya küpe motifi ekleyen bir kadın, ailesine evlenmeye istekli olduğu mesajını verir.

Yıldız

Anadolu motiflerinde yıldız mutluluğun sembolüdür ve gökteki yıldızları sembolize etmez. Gökyüzünün anlatımında ejderha, Anka kuşu, bulut gibi figürler kullanılır.

Akan Su Motifi

Su hayatın temel ihtiyaçlarından biridir ve her zaman kullanılmıştır. Kuraklık çekilen bölgelerde suya olan hasreti temsil etmek adına bu motif kullanılmıştır.

Muska Nazarlık

Bazı insanların bakışlarında bir güç olduğuna, bu bakışların kötülüğe, zarara, şansızlığa ve hatta ölüme bile sebep olduğuna inanılır. Nazarlıklar işte bu kem bakışların etkisini azaltan çeşitli nesnelerdir.

Hayat Ağacı

Kullanılan bu motifin canı ve malı koruduğuna inanılırdı. Tek tanrılı dinlere inanan kültürlerde ağaç motifine genelde rastlanır. Yaşamdan sonrasına olan inancı temsil eder. Ölüm zamanı geldiğinde hayat ağacının üzerinden uçtuğu söylenen “can kuşu” da motiflerde rastlanan bir figürdür.

Kuş Motifleri

Kuş motiflerinin Anadolu kültüründe birçok farklı anlamı vardır. Baykuş ve kuzgun kötülük alâmeti kabul edilirken, güvercin, bülbül ve serçe gibi kuşlar iyilik alâmetleridir. Aşk, zevk ve mutluluğu temsil etseler de kuşlar ölünün ruhunu da temsil eder. Dinsel bir sembol de olan kuş, gelecekle ilgili bilgi sahibi olma arzusunun da sembolüdür. Kuş motifi Anadolu’da görkem ve gücün de sembolü olmuştur.

Kilim

Anadolu Öncesi Türklerde Kilimin Tarihçesi

Dokuma tekniğinin ilk olarak ne zaman ve nerede başladığı tam olarak bilinmese de hiç kuşku yok ki dokuma sanatı, genel bağlamda, Orta Asya’da başlamıştır. Bu bölgede yaşayan yerliler (göç eden bu kabilelere “Yörük” ya da “göçebe kabileler” denilmektedir), büyük bir nüfus patlaması neticesinde Asya’nın batılarına göç edip kendilerine yaşamak için daha uygun alanlar aramaya başlamışlardır. Bu aşamada göçebeler şiddetli kış, olumsuz hava koşullarına maruz kalmışlar, bu nedenle çadırlarını kurmak için keçi yünü kullanmaya başlamışlardır. Keçi yünü, koyun yününe nazaran çok daha uzun ve sıkıdır. Düz dokuma tekniği bu anlamda ilk defa göçebe tenteleri yapmak için kullanılmıştır. Küçük bir kızın saç örgüsü atkuyruğundaki kısa ve sıkı saçların dışarı çıkması gibi keçi yünü de dokuma kumaşın dışına çıkarak düz dokuma çadırındaki delikleri kapatır ve çadırı âdeta su geçirmez bir hâle getirir.

Daha sonraları, bu göçebe insanlar çadırlarının toprak zeminindeki rutubetten kendilerini korumak ihtiyacı duymuşlardır. Bu yüzden düz dokuma tekniğinin aynısını kullanarak “kilim” adını verdikleri zemin kaplamalarını üretmişlerdir. Yaşadıkları bu alanda pagan inanışlar hâkim olduğu için düz dokuma motiflerinin çoğu tapınılan birtakım sembol betimlemeleri yansıtır. Bir süre sonra dokuma sanatı gelişti ve günlük yaşamda kullanılan birçok eşya (örneğin ulaşımda kullanılan at veya develerin eyer çantası gibi) dokumaydı. Yörükler, keçi yününden kilimler dokuyor ve bunları sıcak battaniyeler olarak kullanıyorlardı. Kilimler ayrıca çadırların içinde bölmeler yaratmak için kullanıldığı gibi bebek beşiklerinde de kullanıldı. Kilim, kenarlarından çadır direklerine bağlanarak beşiğin öne ve arkaya sallanması ve bu sayede bebeğin uyuması sağlanırdı. Bu tür çeşitli dokumalar zaman içerisinde birtakım ek kullanımların oluşmasıyla evrimsel temelde gelişmiştir.

Çadırlarda yaşayan bu göçebeler ilk başlarda kuru yaprak yığınlarını çadırlarının köşelerine dizmiş ve bunları yatak olarak kullanmışlardır ancak vücut ağırlığı altındaki bu yatakların toz toprak olması, çok az konfor sağlaması ve sıklıkla değiştirilmek zorunda kalınması gibi dezavantajları bulunmaktaydı. Daha sonraları hayvan postlarının kullanımını model alarak göçebeler bu düz dokumalarına (pile) eklemeye başladı. Bu ilk pile kilimleri oldukça esnekti. Göçebeler, bu kilimleri kolaylıkla katlayıp atların sırtlarına atarak bunları uzun yolculukları esnasında uyku çantaları olarak kullanmaktaydılar. Üç büyük eksiksiz kilim, diğer birtakım ufak kilimlerden kalmış üç büyük parça ve büyük kilimlerden kalmış iki oldukça küçük parçadan oluşan sekiz çarpıcı kilim 1930 yılında Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camii’nde bulunmuştur. Günümüzde, bu kilimler Konya’daki Mevlânâ Müzesi’nde ve Londra’daki Kier Koleksiyonu’nda sergilenmektedir.

Anadolu’da Kilim

Bu güzellikteki kilimler aynı zamanda barış ve savaş dönemlerinde Avrupa ülkeleriyle ilişkileri pekiştirmek adına kral ve kraliçelere, ordu komutanlarına hediye olarak da yollanmıştır. XIV. yüzyıl sonlarına doğru bu kilimler Avrupa evlerine, kiliselerine ve şatolarına girmeye başlamıştır.  XIV-XVI. yüzyıllar süresince Türk kilim tasarımları Holbein, Lotto, Memling ve Van Eyck gibi Avrupalı birçok ünlü sanatçının resimlerinde yer almıştır. XVI. yüzyıl başlarında Avrupalı neredeyse her prensin kendine özel bir koleksiyonu vardı. Viyana’da insanların kilim almasına ise ancak 1671′den sonra izin verilmeye başlanmıştır. Türklerin Viyana’yı terk etmesinden sonra birçok Türk kilimi çadırlar içinde bırakılmıştır. Bu sayede güzel Türk halıları Avrupa halkı tarafından tanınmıştır. Bir süre sonra ise Avrupalı kral ve kraliçeler şatolarını ve saraylarını ziyarete açmışlardır. Bu da Türk kilimlerine olan ilgiyi artırmış ve bu sayede kilimlere olan talep de artmıştı. Bu gelişim süresince Orta Asya’dan Anadolu’nun ovalarına ve kıyı şeritlerine kadar Anadolu kilimleri saflığını ve karakteristik özelliklerini korumuştur. Türk saray kilimleri Türk egemenliğindeki kaynaklardan esinlenmiş olup Türk standart ve gereksinimlerine göre değişikliklere uğramıştır. Bu süreç içerisinde kilimler Avrupa’da da hak ettikleri yere ulaşmıştır. Hereke, Uşak ve Bergama gibi bölgelerin kilimleri zaman içinde ünlenmiştir. Anadolu kilimlerinin tasarım, renk ve sembolleri inanılmaz bir şekilde zengindir. Bu kilimler günümüzde 750’den fazla köyde dokunmaktadır.

Günümüzde Kilim

Duvardan duvara halılar artık kullanılmamaktadır. Yer döşemelerinde ise laminant parke ve bazı mekânlarda terracotta vb. doğal taşların uygulaması hâkimdir. Başlı başına bir güzelliği sergileyen bu yer döşemelerinin üzerine kilimler atılıyor ve her tarz dekorasyona uygunluğu sağlanıyor. Kimi antika bir kilimi yere koyuyor kimi de tatilde gezip dolaşırken beğendiği ve evde dekorasyonuna uyum sağlayacağını düşündüğü bir kilim alıyor. Yer döşemesine ve konulduğu yere sıcak bir hava veren kilimler, sergilendiği yere otantik bir görünüm sağlıyor.

Yörelere Göre Kilim Özellikleri

Fethiye Kilimleri

Fethiye kilimleri alışılmamış motifli olup göbekleri boş, çevresi motiflidir. Bir diğer kompozisyon ise tüm zemini kaplayan birbirine kanca motifleriyle bağlanmış göbek desenli bordürlerdir. Ana renkler, mavi, kırmızı, kahverengi, yeşil, turuncu, eflatundur. Geniş ve dikdörtgen boyutlardadır.

Kayseri Kilimleri

Kayseri kilimleri kaba yünden dokunsa da dokumada kullanılan yün yumuşak ve ipeksidir. Kayseri, ipek kilimin dokunduğu tek bölgedir. İpek dışındakiler, doğal yün rengindedir (beyaz, kahverengi ve gri). Boyuna dokuma tekniği ile dokunur. Bordürleri çiçek ve asma yaprağı motifleriyle bezenmiştir.

Şarköy Kilimleri

“Şarköy” ya da “Trakya” kilimi olarak bilinen bu kilimler, İslâm-Osmanlı etkisi taşır. Bordürleri çiçek ve yaprak desenlidir. Tek parça olarak muhtelif ebatlarda dokunur. En çok görünen renkler, koyu kırmızı, mavi, yeşil, az olarak da sarı ve beyazdır.

Eşme Kilimleri

Eşme kilimlerinin çözgüleri orta kalınlıkta yün ve pamuktandır. Kenarları küçük dolgu motifleri ile bezelidir. Renkler soluk gri, yeşil, pastel kırmızı ve bazen bordürler de siyahtır. Eşme kilimleri, Batı pazarlarının gözde kilimlerindendir.

Sivas Kilimleri

Sivas kilimlerinin çoğu seccade biçimindedir. Farklı kenar desenlerinin arasında mihrap yer alır. İnce yünden dokunur. Parlak kırmızı, açık ve orta tonda yeşil, turuncu, mavi, kahverengi, siyah ve beyaz renkler genellikle kullanılan renklerdir. Bordürlerinde, ana kenar suyuna bağlı muhtelif desenler vardır.

Balıkesir Kilimleri

Balıkesir, Yörük kiliminin günümüze kadar en iyi korunduğu yöre olarak tanınır. Genellikle tek parça halinde dokunur. Renkleri geleneksel yün tonlarıdır; koyu kırmızı ve mavi. Az da olsa 1900′lerin son dönemlerinde toprak renkleriyle dokunmuş kilimlere rastlanır.

Mut Kilimleri

Toros Dağları’nın güneyinde yer alır. Tipik Yörük olan Mut kiliminin çözgüleri keçi ve at kılından olup çoğunlukla doğal kahverengi yündendir. Altıgen şekilli göbekler birbirine kalın testere dişli motiflerle bağlanır. Boyuna örgü tekniği ile dokunan Mut kilimleri genellikle dar endedir.

Aydın Kilimleri

Aydın kiliminin en belirgin özelliği karışık motiflerdir. Sekiz köşeli yıldızdan çıkan küçük kanca motifi, göbek veya bordürlerde kullanılır ve bu bölge kilimlerinin ana çizgisini oluşturur. Boyuna örgü tekniği ile dokunur. Renkler, başta kırmızı, mavi, turuncu, kahverengi, yeşil olmak üzere canlı renklerden seçilir. Kırmızı bazen zemin rengi olarak da kullanılır. Enleri geniştir ve genellikle iki yarımdan oluşur.

Malatya Kilimleri

Malatya kilimleri üç veya dört göbek deseni içerir. Altıgen göbek desenleri, kol ve kanca motifleriyle kenarlara bağlanır. Dokuma materyalleri, ipek ve pamuk karıştırılmış ince yündür. Renkler, koyu kahverengi, kırmızı, mavi, yeşil ve beyazdır. Boyuna örgü tekniği çok görülmekle beraber, sade örgü tekniği de kullanılır.

Karabağ Kilimleri

Karabağ olarak bilinen Erzurum yöresinin bu kilimleri, “modern Bessarabian” olarak da adlandırılır. Koyu zeminlidir (siyah veya koyu kahverengi). Çiçek motifleri, kırmızı, pembe ve turuncu olup bordürleri genellikle açık renk ve beyazdır. Duvara asılarak da kullanılır.

Kars Kilimleri

Türkiye’nin Rusya sınırında çokça rastlanır. Ana renkler, kahverengi, pembe, turuncu ve beyazdır. Genellikle kalın dokuma olup doğal kahverengi yün çözgülüdür. Ortasında birbirine bağlı göbek desenleri yer alırken kenarları farklı desendedir. Boyuna dokuma tekniği ile dokunur.

Düz dokuma yaygılarından kilimin, 4000 yıllık bir geçmişi olduğu sanılmaktadır. En eski kilim örneğinin M.Ö 6500 yıllarına ait olduğu tahmin edilmektedir. Orta Asya Yukarı Altaylardaki Pazırık Kurganı’nda bulunmuştur. Bu kilim, dua eden kadınlar figürlerinden oluşmaktadır. Truva’da M.Ö.2300 yıllarına ait bir kilim parçası bulunmuş olup, parça hakkında kesin bilgiler yoktur.

Kilim, halı dışındaki havsız dokuma yaygılara genel olarak verilen isim olup, teknik olarak atkı iplikleri tarafından, çözgü ipliklerinin tamamen örtüldüğü atkı yüzlü veya atkı görünüşlü bir dokuma çeşididir. Bu gruba giren diğer dokumalar cicim, zili ve sumaktır. Geleneksel dokuma ürünlerimizde kadınlarımız ve genç kızlarımızın dokuduğu halı, kilim, halı yastığı, çanta, önlük, çorap ve tuzluk gibi dokuma ürünlerinde çok sayıda geleneksel motifleri ve desen bulunmaktadır. Bu desen motiflerin hepsinin ayrı ayrı adları bulunmaktadır. Bu desenler ve motifler dokuma türünü dokuyan kadın ve kızlarımızın içinde bulundukları durumu, duygularını toplumsal statülerini, istek, arzu, beklenti, evlilik, bekârlık, boşanma gibi medeni hallerini, göç, felaket, üzüntü, sevinç, tasa mutluluk, özlem ve beklentilerini aşk, ayrılık, dilek ve isteklerini ifade eden semboller şeklindedir.


Geçmişten günümüze yer alan bu desen ve motiflerin dili ve anlamları üzerinde aslında çok da detaylı araştırmalar yapılmamış olsa da bazı desen ve motiflerin sembolize ettikleri anlamlar, inanç, itikat ve bâtıl inanışlarla alâkadar olan manaları anlaşılmış bulunmaktadır. Dokunan halı ve kilimler bir anlamda dokuyan kadının mesajlarını ve içinde bulunduğu, ruh halini, özlemlerini, dileklerini ve içinde bulunduğu koşulları ifade eder. Bu halı, kilim, heybe, vb dokuma örnekleri dokuyanların beklentilerini, ruhsal durumlarını, özlemlerini, acılarını, inançlarını, anılarını kısacası bütün yaşamlarını yansıtan sembolik mesajlarla doludur. Anadolu'da yapılan dokumalar desen ve motif özelliklerine göre “Türk”, “Yörük”, “Türkmen”, “Afşar” gibi isimlerle adlandırılır.

 

Kilim; Türk el dokuma sanatlarından en önemlilerindendir. Günümüze kadar devamlılığını sürdürebilmiştir. El dokuması kilim denilince akla ilk Türk kilimleri gelmektedir. En önemli sebebi göçebe Türklerin kilimi her yerde kullanabilmeleri ve dokumasının her yerde yapılabilmesidir.

 

Kilim, ince bir halı tipidir. Diğer halılardan çok daha kısa bir süre içinde ve çok daha ucuz üretilir. Anadolu'da yün kilimler elde dokunur. Dünyanın en eski kiliminin, MÖ V. yüzyıla ait Türk kilimi olduğu saptanmıştır. Kökboyası yüzyıllarca solmaz bu yüzden kökboyası kullanılmalıdır.

 

Kilim, eski Osmanlı evlerinde ve Yörük çadırlarında çok kullanılan sedir, divan veya yerlere serilen renkli ve nakışlı bir yün dokumasıdır. Kilim, eski çağlardan beri bilinen Orta Asya, İran, Anadolu ve Kafkasya’da hayvancılıkla geçinen göçebelerin yapıp, kullandıkları bir eşyadır. Kilim, günümüzde de evlerde halı yerine veya erzak çuvalı, heybe veya otel, büro gibi yerlerde dekoratif (süs) olarak duvarlarda kullanılmaktadır. Kilim, “ıstar” denilen tezgâhlarda umumiyetle kadınlar tarafından dokunur. Bu tezgâhlar dik veya eğik olarak yerleştirilir. Arış ve argaç denilen, dikey ve yatay iplik atkıların meydana getirdiği kasnak üzerinde, motiften motife geçilerek dokunur. Yün olan bu iplikler, bitki köklerinin ve yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen boya ile boyanır.

Kendilerine özgü özel bir alfabesi olan halı ve kilimlerde kullanılmış olan motifler ve renkler, dokuyan genç kızların duygu ve düşüncelerini bizlere aktarır. Genelde saf kuzu yünü ve kök boya kullanılarak hazırlanmış olan bu halı ve kilimlerin ayrı bir özelliği ve değeri vardır. Dokundukları yörenin adıyla anılan bu halılardan bir tanesi, Gördes halılarıdır. XVII. ve XVIII. yüzyılların en yaygın Türk halılarıdır. Halı dokuması ile ünlü ve özel bir diğer yöre olan Kula’da dokunan halılarda balık, ejder, hayat ağacı figürleri yer alır. Bu halılarda kullanılan renkler daha çok Kula kırmızısı, kahverengi, siyah ve bejdir. XVII. yüzyılın en önemli, en ünlü halı merkezlerinden olan Milas’ta dokunan halılar ise renk ve desen özellikleri ile saray halılarına çok benzer. Çeşitli bitki, hayvan ve geometrik motiflerin işlendiği halılar arasında en gözde olanı Ada Milas tipi halıdır. XV. yüzyıldan XX. yüzyılın başına kadar üretilen Mucur Halıları da renk, desen ve motifler açısından Gördes halılarını çağrıştırır.

Bu önemli halı merkezlerinin dışında Karaman, Karapınar, Sille, Kavak, Yahyalı, Taşpınar, Yağcıbedir, Kozalı, Ayvacık, Dazkırı, Çamardı ve Maden gibi merkezlerde üretilenler de Türk halı sanatının önemli örnekleridir.

Türk dokuma sanatının, halıdan farklı teknik ve desen özellik gösteren bir diğer alanıdır kilim dokumacılığı. Malatya, Kırşehir, Eşme, Obruk, Emirdağ, Karasu yörelerimizde seçkin örneklerine rastlayacağımız kilimler, bu yörelerimizin adları ile anılır. Türkmen ve Yörük kilimleri ise ayrı bir grubu oluşturur. Bu kilimlerde bitki ve hayvan kökenli motifler, üsluplaştırılarak kullanılmıştır. Halılarda olduğu gibi kilimlerde de kullanılan yün, yine halı dokumacılığında uygulanan yöntemlerle eğrilir ve boyanır. Bu kilimlerde, halılarda olduğu gibi kök boya kullanılır.

Seccade

Seccadelerin önemi  büyük ölçüde, seccadelerin namazlık olarak kullanılmalarından gelmektedir. Seccadelerin en erken örnekleri XV. yüzyıla kadar inmektedir. “Saf seccade” adı ile tanınan ve camilerdeki mihrap nişi motifinin yan yana sıralanması ile oluşan örnekler, XVI. yüzyılda da yapılmıştır. Saf seccadelerin önemi, camilerde sıra (saf) halinde namaz kılmaya çok uygun olmalarından gelmektedir. Bu tipin en görkemli örnekleri, XVI. yüzyıl Uşak seccadeleridir. Bu seccadelerde mihrap nişi daha kıvrımlı hatlar kazanmış, nişin tepesine bir kandil motifi konulmuş, ayakların basacağı yerler belirtilmiştir. Gerek mihrap nişi köşelerinde gerekse kenar şeritlerinde saray seccadelerinden gelen lale, sümbül, karanfil gibi bitkisel motifler ve çiçek açmış bahar dalları yer almaktadır. Bu üsluptaki seccadeler XVII. yüzyıl ortalarına kadar yapılmıştır. Uşak seccadelerinin bir türü de “Transilvanya tipi” olarak adlandırılan örneklerdir. Çoğu Transilvanya bölgesinde bulunduğu için bu adla anılırlar. Bu seccadelerin en dikkati çekici özelliği ise kenar şeritlerinde kartuş dediğimiz motifin bulunmasıdır.

Türk seccadeleri içinde en karakteristik örnekler, XVII. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında en zengin grubu, Türk düğümüne adını veren Gördes seccadeleri oluşturur. Kırmızı ve mavi renklerin egemen olduğu mihrap nişinde, kandil motifi yerine kimi zaman ibrik ya da çiçek demeti de kullanılmıştır. Kıvrımlı mihrap nişi, iki yanda sütunçelerle taşınmaktadır. Mihrap nişi dolgularında ve köşegenlerde yer alan çiçek açmış bahar dalları ile stilize çiçekler, Osmanlı saray halılarının etkisini yaşatmaktadır.

XVII. yüzyıldan itibaren karşımıza çıkan Kula seccadeleri, Gördes seccadelerine benzemekle birlikte mihrap nişleri daha yalın, renk tonları ise daha açıktır. Kula seccadelerinin en önemli özelliği, kenarlarında yer alan birkaç sıralı şeritlerdir. Kula seccadelerinde mihrap nişi yalın olan örneklerin yanı sıra, niş zemininde belirli bir düzene göre işlenmiş stilize çiçeklerin yer aldığı örnekler de vardır. Kimi örneklerde ise mihrap nişinin ortasında yer alan ve ters duran bir vazo motifinden çıkan stilize çiçeklerle ince uzun mihrap nişi tümüyle doldurulmuştur. Mihrap kemerinin kademeli olduğu Lâdik seccadelerinde, mihrap nişinin içi sütunçelerle iki ya da üç bölüme ayrılmıştır. Bir başka özellikleri de mihrap nişinin bazen altında, bazen de üstündeki sivri dilimli bölümlerden çıkan stilize lale formlarıdır. Lâdik seccadelerinde, İslâm’ın temizliği ile ilgili ibrik, tarak gibi motifler de bulunur. Parlak kırmızı ve mavi renkler, en önemli özellikleridir. Çoğu örneklerde ise, Osmanlı saray halılarında görülen lale, sümbül, karanfil motiflerinden oluşan ve “Lâdik bordürü” adını alan karakteristik bir bordür deseni bulunmaktadır.

Milas seccadeleri ise, daha çok sarı, kahverengi, turuncu ve mavi renklere sahiptir. Milas seccadeleri arasında mihrap içi, stilize bir hayat ağacı motifi ile dolgulanmış örnekler de vardır. Bir başka tür, parlak renkleri ve geometrik motifleriyle seçkinleşen Bergama seccadeleridir. En önemli özellikleri ise, mihrap nişinde alttan ya da üstten girinti yapan bir formun bulunmasıdır. Konya yöresi seccadeleri ise çeşitli formları ile büyük bir zenginlik gösterir. Genellikle geometrik desenleri vardır. Hayvan postu üzerinde de namaz kılınabildiği için, post motifi Konya yöresi seccadelerine girmiş ve daha çok da “benekli postlar” kullanılmıştır.

El işi dantel, etamin, seccadeler

Kültürümüzde dokuma seccadelerin yanı sıra, el işi seccade yapımı da oldukça köklü bir gelenektir. Gelinlik kızların sandıklarında, çeyizlerinde mutlaka bulunması gereken ana malzemelerden birisi de çeşitli el işlerinin her birine bir örnek verilmek üzere hazırlanmış seccadelerdir. Çeyiz sandıklarında etamin, oya, dokuma ve diğer el işleriyle yapılmış seccadelerin her birinden en az birer adet bulunması kültürel bir yasa sayılır. Anadolu’da binlerce yıldır çok farklı el işi teknikleri ile çok farklı seccade tipleri, şekilleri ve motifleri üretilmiştir. Bu konu belli başlı bir araştırma konusu olmalıdır.

 

Kaynaklar

http://dergi.teskomb.org.tr

http://www.unutulmussanatlar.com

 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 46 ziyaretçi (61 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol