Bezeme
Bezeme

Herhangi bir yüzeyi süslemek için; üzerine boyalı, boyasız, düz ya da kabartma olarak yapılan güzel biçimlere “Bezeme” denir. Bu ad, sanat çevrelerince de pek anlaşılmış değildir. Nedeni de, geniş anlamlı “Süsleme” sözcüğünü kullanma alışkanlığı ve Arapça “Tezyin”, “Tezyinat” kavramlarının birçok sözcük gibi Türkçe’ye doğrudan yerleşmesidir. En eski çağlardan beri Türkler tarafından kullanılan, zamanla unutularak Arapça “Tezyin” sözcüğü ile anlatılan bu sanat terimine “Bezeme” demek daha uygundur. İngilizce ve Almanca “Ornament”, Fransızca “Ornement”, Arapça “Tezyinat” denilir. En genel anlamda, bir biçimin yüzeyinde düz ya da kabartma, boyalı ya da boyasız birtakım örgelerle oluşturulan düzenlemedir.
 
İnsan, en erken çağlardan bu yana yaşadığı çevreye görsel olarak katkıda bulunmuştur. Belirli bir işlev ve amaç için yaratılmış herhangi bir biçimi göze hoş gelecek biçimde yoğurmuş ya da çeşitli eklemelerle bezemiştir. Bezeme olgusu insanlık tarihi ile başlar. İnsan kendini, kullandığı eşyayı bezer, içinde yaşadığı, en dar anlamıyla konut mekânını ve en geniş anlamıyla kent mekânını bezer. Günümüzde ise insan mekânının boyutlarının genişlemesine koşut olarak, uzaysal bezeme kavramı konu olmaya başlamıştır. Bezemekte amaç çevreyi güzelleştirmektir. Bezemede kullanılan en yaygın örgeler bitkiler, figüratif (insan, hayvan), geometrik, yapısal, doğal ve eşya, giysi ya da takı örgeleridir. Bunlar, her üslubun kendi bezeme ilkeleri doğrultusunda ve kullanıldığı yere göre değerlendirilir.

Kültürlerarası etkileşim sonucunda örgeler bir kültürden öteki kültüre aktarılarak varlıklarını sürdürmüşler; ancak çoğu kez biçim ve içerik olarak değişime uğramışlardır. Tarih öncesi dönemlere ait kazılarda çıkan çanak - çömlek gibi buluntularda, düz ve eğri çizgilerin birbirine paralel ya da çapraşık olarak çizildikleri görülür. Bu ilkel bezeme örneklerinde ayrıca daire, nokta ve sarmal çizgiler de bulunur. Neolitik Çağ’da hayvan biçimlerinin kullanılmaya başladığı dikkati çeker. Başlangıçta doğal biçimleriyle kullanılan hayvan figürleri zamanla soyut bir niteliğe bürünmüşlerdir.


Orta Asya’da görülen Hayvan Üslubu’nda birbirleri ile savaşan çeşitli hayvanlar iç içe sarılmış karmaşık düzenlemeler oluşturur. Matematik konusunda yaratıcı olan Mısırlılar ilk kez bezemede geometrik ilkelere dayalı, “Damalı, Baklava, Zikzak” gibi düzenlemeler geliştirmişlerdir. Mısır sanatında, bezeme örgelerinde çeşitlilik çarpıcıdır. Gül, helezon, lotus, papirüs yaprağı, asa, kamçı, yılan, akbaba, skarabe, devekuşu kuyruğu, haç, gamalı haç (svastika), kanatlı güneş kursu, kurban tepsisi, sfenks ve hayvan başlı insan figürleri; zengin bezeme örgesi programını sergiler.

Mezopotamya sanatında bezeme sözlüğü daha da zenginleşmiştir. Geometrik bezemenin yanı sıra betimlemeye yönelen bir bezeme üslubu ile karşılaşılır. Kale siperi, ziggurat, balıkpulu, örgü, kurs, kemerleme, mızrak ucu, palmet, ortasından çam kozalağı ve çiçek çıkan yaprak demeti, püskül, rüzgâr kursu, gülbezek, dolamadal, yıldız, papatya, hayat ağacı, insan başlı aslan ve boğa, kuş gibi örgeler yüzey bezemesi olarak mimarlıkta yer almışlardır.

Çin’de bezemenin niteliği çok farklıdır. Her örge bir düşüncenin simgesidir. Çin’de bezemenin kaynağı Çin kozmonogisidir. Ejder, ateş kuşu, balık, kaplumbağa, dalgabezek, yuvarlak tai-ki ve yanındaki çizgiler, trigram; anlam yüklü imlerdir. Japonya’da bezeme, Çin bezemesine göre, doğaya dönüktür. Doğadan alınan örgeler stilize edilmiştir. Bezeme düzenlemeleri daha serbest ve dağınıktır.

Yunan sanatında bezeme, Yunan mimarlığındaki Dor, İon ve Korinth düzenleri ile ilişkili olarak biçimlenmiştir. Dor üslubu yalın ve ağırbaşlı bir üsluptur. İon üslubu zarif ve çizgiseldir. Korinth ise heykelsidir ve bu üslupta kenger (akant) yaprağı ile çok karşılaşılır. Yunan sanatında çok kullanılan bir başka örge de kıvrıl daldır. Sapak (fret), palmet, ulama, kıvrım, menderes (meandr), boncuk, fırıldak, zeytin tanesi ve dalı, yürek biçimi, defne dalı, sarmaşık, lotus, girland, bereket boynuzu ve mitolojik figürler gibi örgeler de sık kullanılır. Hellenistik dönemde önemli yenilik, bezeme sözlüğüne kemer ve sütun gibi yapısal öğelerin katılmasıdır. Roma bezemesinin kaynağı, Yunan bezemesi olmuştur.

Üsluplara göre farklılıklar olmakla birlikte bezeme örgelerinin bir araya getirilmesinde denge, oran, ölçü, simetri, uyum, ritim, yineleme, almaşık dizme gibi belirli kurallar vardır.

Düzenleme, bir yüzey üstünde istenen biçimleri dengeli ve göze hoş görünecek biçimde bir araya getirmektir. Antik Çağ’da “Altın Oran” ve “Portred’ Harmonie” olarak bilinen denge kuralları saptanmıştır. Orta Çağ Hıristiyan mimarlığında, özellikle Gotik dönemde bezeme, yığınlar halinde kullanılmaya başlanmıştır. Antik bezeme sözlüğü bırakılmış, sivri kemer gibi yeni yapısal öğeler mimarlığa girmiş ve kırlarda, ormanlarda bulunan en önemsiz çiçekler bile betimlemelerde yer almıştır. Bu dönemde bezemenin içeriği de değişmiş ve bezeme eğitsel bir nitelik kazanmıştır. Örneğin din, bezeme aracılığıyla yandaşlara anlatılmıştır. Rönesansla birlikte Yunan ve Roma bezemesi yeniden yüceltilmiş, bezemede yığılma yerine denge ve soyluluk aranmıştır. Vazo, kupa, havuz teknesi, kartuş ve bezeme panoları Rönesans bezemesi ile ortaya çıkan yeni örgelerdir. Barok bezeme, Rönesans bezemesinin abartılması ve heykelsileştirilmesidir. Bu dönemden sonra Avrupa’da kısa dönemli aralıklarla Rokoko, Ampir, Yeni Klasikçilik, Art Nouveau gibi bezeme üslupları yeni biçimler yaratmışlardır. Çağdaş sanat anlayışıysa bezeme kural ve biçim seçimine sonsuz özgürlük getirmiştir.

İslâm bezemesi, öteki kültürlerin bezemesinden çok değişik bir düzeyde gelişme göstermiştir. Betimlemenin zamanla sınırlandırılmaması, İslâm bezemesinin çoğunlukla bitkisel, geometrik ve yazı (hat) bezeme türleri ile biçimlenmesine neden olmuştur. Hangi tür bezeme kullanılırsa kullanılsın, düzenleme geometrik şemalara dayanır. İslâm bezeme estetiğini kuran, bu geometrik şekillerdir.

Bitkisel bezeme ve yazı bezemesinde de çember, çokgen, kare, dikdörtgen, üçgen gibi geometrik biçimler düzenlemeyi kurar. İster bir el yazması sayfası, ister bir duvar parçası olsun düzenleme dikdörtgen ve kare çerçevelerle kurulur. İslâm bezemesinde bir diğer ilke yüzey doldurmasıdır.

Yüzey doldurmalarında kapalı düzenlemeler yerine açık ve sonsuz düzenlemelere gidilmiş ve birbirinin içine giren, girift bezeme (arabesk) düzeni geliştirilmiştir. İslâm bezemesinin en özgün öğesi Mukarnas”tır. Yüzey bezemesindeki geometrik bezemenin üçüncü boyuta yansıması olan “Mukarnas,” dünya bezeme tarihine İslâm mimarisinin bir katkısıdır.


İslâm bezemesinin önemli bir grubunu oluşturan Türk bezeme sanatında bitkisel örgeler; çiçekler, yapraklar, ağaçlar ve meyvelerdir. Çiçekler içinde doğal betimlemeler dışında “Hatayi” olarak adlandırılan, kökeni belli olmayacak biçimde stilize edilmiş örge grubu, önemli bir yer tutar. Hayvansal örgeler efsanevi ve stilize hayvan biçimleridir. İnsan örgesi daha çok Saray çevresinde ve sınırlı olarak kullanılmıştır. Geometrik bezeme çember, üçgen, kare, çokgen çok köşeli yıldızların oluşturdukları bezeme grubudur. Genellikle bu örgeler birbirinin içine geçerek sonsuz düzende olurlar. Yazının da “kûfi, nesih, sülüs” gibi çok çeşitleri vardır. Yapı örgelerine tezhipte, işlemede ve mimarlıkta çok rastlanır. Bulut, güneş, ay, deniz, ateş gibi doğal örgeler çoğu kez simgesel içerikle kullanılmıştır. Bunlar dışında vazo, kandil, şamdan, gemi, kalyon, ev ve savaş eşyası, insan giysisi ve takısı da Türk bezeme sanatının sözlüğüne alınmıştır. Tüm bu örgeler mimarlıkta da panoları, bordürleri, alınlıkları, köşelikleri, şemseleri ve rozetleri bezer. 18. yüzyıldan öteye Batılılaşma süreci içinde Türk bezeme sanatı değişime uğramış ve Batı Avrupa sanatının Rönesans, Barok, Rokoko, Ampir, Yeni Klasik, Art Nouveau bezeme örgeleri, geleneksel bezeme anlayışıyla betimlenerek Batı Avrupa üsluplarının Türk çeşitlemelerini oluşturmuşlardır. 1910’lardan sonraysa yeniden Osmanlı klasik dönem bezemesine dönülmüştür.
 
Tarih öncesi bezeme sanatı ile ilgili bilgileri o dönemden kalan çanak çömlek türü kapların üzerinde görüyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda aynı döneme rastlayan bezemelerin birbirine benzediği görülmüştür. Bunlar, genellikle düz ve eğri çizgileri yan yana dizilmesi ya da kesişmesinden meydana gelen ilkel bezemelerdir. Daha sonra yapılan bezemelere yuvarlak ve yay biçimindeki örgelerin de eklendiği görülmüştür.

Cilâlı taş devrinde yapılan bezemelerde doğadan alınan hayvan modellerine rastlanmıştır. Bu devirde hayvanlara ve dinsel düşüncelere verilen önem, bezeme çalışmalarına da yansımıştır.

Cilâlı taş devrinden sonra insanlar yerleşme alanları belirlemiş ve toplumlar oluşmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak kullanılan eşyaların üzerinde o toplumun özelliklerini yansıtan bezemeler yapılmıştır. Böylece uluslaşan toplumlar, kendilerine özgün bezemeler üretmişlerdir. Bu çalışmalar zamanla ve göçler nedeniyle diğer ulusların yaptığı bezemelerden de etkilenmiştir. Ancak bu etkilenmeler, ulusun özünde olan yapısal farkı değiştirmemiştir. Ulusların özelliklerini taşıyan bezemeler genellikle o milletin kimliğini belgeler. Bezeme konusunda araştırma yapan bir kişi, gördüğü bezemenin hangi ulusa ait olduğunu bilir.
 
Türklerin tarih öncesi dönemlerde süsleme alanında kullandıkları ilk bezeme örgeleri, geometrik çizgiler ve bazı simgesel biçimlerdir. Bu örgeleri kilden yaptıkları çanak, çömlek gibi eşyalar üzerinde uygulamışlar ve ilkel boyalarla da renklendirmişlerdir. İlk Türk boyları sık sık yer değiştirme zorunluluğunda kaldığı için çadır hayatı yaşantısına girmiştir. Çadır hayatındaki günlük eşyaların üzerini bezemeye özen göstermişlerdir. Kilim ve örtülerini renkli iplerle basit ve geometrik biçimler vererek işlemişlerdir. Son yıllarda Orta Asya’da yapılan kazılarda Türklerin yaptığı sanat eserleri “Kurgan” adı verilen mezarlarda bulunmuştur. Metalden yapılmış eşya ve silahlar üzerindeki hayvan şekilleri başlıca bezeme örgeleridir. Yaşantılarında önemli yeri olan koyun, kurt, geyik, aslan, kartal gibi hayvanları konu alan resim ve bezemeler bugün de hayranlıkla seyredilmektedir. Hayvanların boynuz, kana, kuyruk gibi kıvrılarak çizilebilen kısımlarında, olduğundan fazla “deformasyon” gösterilmiştir. Böylece bezeme amacıyla doğadan alınan bu biçimler, uygulandığı eşyanın şekline göre kırpılmış, uzatılmış, yassılaştırılmış ya da genişletilmiştir.

Türkler, Hunlardan Osmanlılar’a gelene kadar değişen adlar altında yirmiye yakın devlet ve imparatorluk kurmuştur. Varlıklarını 3000 yıla yakın koruyan bu topluluklarda, değişen yalnızca hanedan adları olmuştur. Sanat, kültür ve gelenekleri birbirine bağlı olarak bugüne değin süregelmiştir. Hun İmparatorluğu’ndan sonra Orta Asya’daki yaşam koşullarının güçleşmesi, Türklerin değişik yönlere göç etmesini zorunlu kılmıştır. İran üzerinden Mezopotamya, Anadolu, Afrika ve Avrupa’nın ortalarına kadar göçen atalarımız, kaldıkları yerlerde sayısız sanat eseri yapmışlardır. Yapıtlara kendi sanat anlayışlarını da katarak, bulunduğu yöredeki sanatı en üst düzeye çıkartmışlardır. Ayrıca Hellenizm, Hıristiyanlık ve İslâmiyet’in birbiri ardından Asya’ya sarkması, Türklerin sanat çalışmalarının bu yollardan diğer ülkelere yayılmasına yol açmıştır. Türk bezeme sanatının gelişmesi, İslâmiyet’ten sonra hızla ilerlemiştir. Bunda İslâmiyet kurallarının resim ve heykel çalışmalarını yasaklamasının etkisi vardır.

Resim ve heykel yapma yeteneği, yerini bezeme ve mimari sanatına bırakmıştır. Dine verilen önem nedeniyle ilgili yapı, kitap ve eşyaların daha güzel görünmesi için, gereken yerlerine bezemeler yapılmıştır.

Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan eserlerdeki bezemeler, Türk bezeme sanatının altın devridir. Bu dönemlerde bezeme çalışmaları bilimsel bir alana kaydırılmış, daha güzelini yapma çabası gösterilmiştir. Selçuklular ve onları izleyen Anadolu Beylikleri zamanında bezeme sanatı, okullarda ve ilgili atölyelerde öğretilmiştir. Daha sonra Osmanlılar döneminde bu çalışmalara İstanbul Sarayı’nın nakışhanesi de katılmıştır. Bu dönemde cami, medrese, köşk gibi yapıların bezemeleri yarışma yoluyla sanatçılara duyurulup, en güzellerinin yapılması sağlanmıştır. Bu yapıtların duvarlarını süsleyen çini panoların üzerindeki bezemeler daha çok; stilize edilmiş çiçekler, çiçek sapları ve yapraklardan oluşmuştur.

Türklerin şimdiye kadar bezeme alanında yaptığı çalışmalar, diğer uluslarınkinden çok daha özenli ve güzeldir. Fakat her alanda olduğu gibi, bezeme alanında da kendimizi Batı’ya tanıtmada ve anlatmada gereken çabayı gösterememişizdir. Bazı ülkeler, bundan yararlanarak bizim eserlerimiz olan bezemeleri kendilerininmiş gibi dış ülkelere sunmuşlardır. Bu yönden, Anadolu’daki dokuz yüz yıllık özgün ve seçkin ulusal bezeme eserlerimize Arap ya da İran yapıtları gözü ile bakılmıştır. Ayrıca Hüsn-i Hat (güzel yazı) çalışmaları Arap alfabesi ile yazıldığı için Arapların yaptığı eserler sanılmıştır.
 
Bugünün modern bezeme sanatı anlayışına uyan sanatçı, gelenekleri bir tarafa bırakarak, kendi zevk ve duygularına göre çalışmaktadır. Çağımızda uluslar her ne kadar kendi sınırları içinde birbirinden ayrı olarak yaşıyorsa da; ekonomi, bilim ve sanatta ilişkilerini sürdürmektedir. Bu yakınlaşma yirminci yüzyıl bezeme sanatını da etkilemiş ve bağımlılığını azaltmıştır. Bütün sanat dallarında olduğu gibi, bezemede de her sanatçı gelenek zincirini kırmış, kendi görüş ve zevkine uygun olanını seçmiştir.

Sanatçılar değişik çağların anlayışı içinde ulusların özelliğini kaynak alıp beğendiği biçimde örgeler yaratarak bezemeler üretmiştir. Bu özgürlük, bezeme sanatına büyük bir zenginlik ve genişlik kazandırmıştır. Bununla birlikte birçok ülkenin sanatçısı, yapıtlarında ulusal duygularına uyan biçimleri temel almakta, geleneksel örgelerini yaşatmaktadır. Yurdumuzda da son yollarda yapılan modern sanat eserlerinin süslenmesinde kökü çok eskiye dayanan Türk bezemelerinden esinlenen örnekler vardır.

Dünya bezeme sanatına, çalışmaları ile büyük katkıda bulunan atalarımızın yapıtları, diğer ulusların sanatçıları tarafından da örnek alınmıştır. Bu değerleri koruyup, tanıtmak ve modern bezeme sanatı anlayışına uygun şekilde işlemek, sanatçılarımızın görevi olmalıdır.
 
Bezemede konu üç şekilde anlatılmaktadır:
  1. Gerçek (Natürel) Anlatım: Bu anlatım şeklinde bezemeye bakıldığı zaman konunun ne olduğu anlaşılır.
  2. Benzetme ya da Stilize Anlatım: Bu anlatım şeklinde gizem vardır. Bezemeye baktıkça ya da açıklama yapıldığında konu anlaşılır. Bu tür bezemeler daha çok dinsel duyguların anlatımında kullanılır.
  3. Soyut Anlatım: Bu anlatım şeklinde bezeme, bir objeye benzesin diye yapılmaz. Bezemede çizgi, biçim ve renkler yüzeye, göze hoş gelecek şekilde yerleştirilir.
Türk Süsleme motiflerimizin başlıcaları
Rûmîler: Orta Asya’dan gelen ve Anadolu Selçukluları tarafından geliştirilen bu motif genellikle kuş beden ve kanatlarından stilize edilerek üslûplaştırılmıştır.
Hatâîler (Hatâyî): Çin ve Orta Asya etkisinde, çoğu kez kökenleri belli olmayacak şekilde stilize edilmiş çiçek motifleridir.
Bulutlar: Uzak Doğu kökenli olduğu için bu motife “Çin bulutu” da denir.

Münhâniler: Özellikle Selçuklu dönemi el yazması kitap süslemelerinde görülen bir motiftir.

Yarı Stilize Çiçek Motifleri: XVI. yy. ilk yarısından başlayarak Osmanlı süsleme sanatlarının sonuna kadar kullanılan bezeme motiflerimizdendir. Bazı hallerde yarı stilize olarak da çizilseler de kökenleri daima belli olacak tarzdadır.
Natüralist Çiçekler: Bu süsleme üslûbuna “Şukûfeler” de denilir. XVIII. yy.’dan itibaren Batı sanatının tesiri altında gelişmiş bir tarzdır. Tamamen natürmort anlayışı ile çizilip, boyanırlar.

Geçmeler: Özellikle Anadolu Selçukluları tarafından her sahada bolca kullanılmıştır. Yuvarlak bir noktanın etrafında çarkıfelek gibi yer alan çizgilerle desen meydana getirilir. Daima bir alttan, bir üstten olmak üzere kesintisiz devam eden şeritler halindedir. Tezhip sanatında genellikle yazıdan süslemeye geçişlerde ara pervazı (bordürü) olarak kullanılırlar.
Geometrik Mofifler: Türk süslemesinde olduğu kadar bütün İslâm ülkelerinin bezeme sanatlarında da büyük yeri vardır. Üçgen, kare, daire, dikdörtgen gibi geometrik formların birleşmesinden meydana gelirler. Başlangıç ve bitiş noktalarının belli olmaması nedeniyle İslâm felsefesinin etkisi altında yetiştiği kabul edilir.
Çintamani Motifi: Yan yana uzanan iki dalgalı çizgiden ve yine ikisi altta biri üstte olmak üzere üç yuvarlak benekten meydana gelen bir motiftir. Çinliler’de ve Japonlar’da “tama” tabir edilen ve Buda’nın timsali sayılan bir remizdir. Bu motifin Türk bezeme sanatındaki anlamı, daha çok Türk topluluklarının yüzyıllar boyu güçlü hayvanlara karşı duyduğu hayranlığa dayanmaktadır. İki yatay çizginin kaplan postu, şimşek, bulut, ejder gibi değişik yorumları olduğu gibi, üç noktasında kurs, pars beneği, ay, top, kutsal inci gibi çeşitli yorumları bulunmaktadır.
Sinan’dan önce Osmanlı mimari bezemesi
Taş Oyma: Osmanlı mimarisinde taş bezeme, Selçuklu döneminin olağanüstü üretimi ile karşılaştırıldığı zaman tümüyle ikincil bir sanat etkinliği olarak görünür. Yapı tipolojisine ilişkin birçok formülün Doğu’dan gelmesine karşın; Selçuk taş oyma geleneğinin Batı’ya uzanmasının birkaç nedeni olabilir.
  1. Selçuk taş oymacılığı, Orta ve Doğu Anadolu’nun yerel sanatı olarak gelişmiştir. Başka bir deyişle Selçuklu yapılarının taş oymacıları, ülke içinde gezici olsalar bile, bu geleneği kendi topraklarında yapan ustalardır ve bunlar Osmanlı bölgesi 14. yy.’da sanatları için herhangi bir açılım vaat etmediği için Batı’ya gelmemişlerdir. Bu hipotez kabul edilirse Selçuk taş oyma tekniklerinin, modeller değişik kaynaklı olsa bile, gezici sanat topluluklarından çok, yerel ustalar tarafından yapıldığını kabul etmek gerekir. 14. yy.’da Karaman Beyliği döneminde 13. yy. taş oyma geleneğinin sürdüğünü gösteren pek çok uygulamayı biliyoruz.
  2. Erken Osmanlı mimarisinin Orta Anadolu ile sürekliliği, sırlı malzeme, mukarnas ve daha çok strüktürel bezemesel bir motif olan Türk Üçgenleri ile sınırlıdır. Mimari tasarımda taç kapı motifinin hemen hemen ortadan kalkması, taş oyma süslemenin yok olması ve yerel duvar örgü tekniklerinin kullanılması 14. yy. yapılarında çalışan yerli ustaların Selçuklu taş oyma sanatı ortamına uzak olduklarını gösterir.
Mimari Bezeme Olarak Çini: 14. yy. Batı Anadolu mimarisi, bazı büyük yapıların özel konumu dışında, bütün bölgelerde benzer özellikler gösterir. Osmanlı Devleti’nin egemenlik alanı genişledikçe yeni gelişmelere daha zor uyabilmişler, bu da giderek Osmanlı kültürünün geleneksel biçim ve tekniklerle kendi yorumunu geliştirmesine yol açmıştır. Selçuk çağının taş oyma üslubu, Bursa Yeşil İmaret-Zaviyesi’nin dinamik ve sihirli taç kapı bezemesinde tümüyle kendine özgü gösterisini yaptıktan sonra yok olmuş, çinide ise giderek yeni üsluplar ortaya çıkmıştır.
 

Alçı Mukarnas Bezeme:
İslâm ülkelerinde ister Emevî çağının Kusayr Amra, Hırebete’l-Mefcer gibi erken örneklerinde, ister İslâm dünyasının öteki ucunda olsun, alçı süsleme tekniklerinin kullanılması yaygındır. Taraz’da Şehristan’daki büyük evlerde kubbeli, cehennemlikli ve duvarları resimli ve alçı süslemeli hamam yapılarının varlığı bu tip yapılarda eski ve yaygın kökenini belirlemektedir.
 
Terimler Sözlüğü
 
Arabesk
Birbirine geçmiş biçimlerden oluşan bezeme düzenine Batılı ülkelerin verdiği addır. Bu bezeme biçimleri Avrupa’ya İslâm ülkelerinden yayıldığı için Arap sanatı olarak algılanmıştır. Oysa bu tür bezemeleri kullanan yalnız Araplar olmadığı gibi, onların buluşu da değildir. Arabesk türü çalışmaların ilk örneklerini Orta Asya’dan Avrupa’ya göç eden Sakalar ve Sarmatların (M.Ö. II. yy.) bezemelerinde görmekteyiz. Bu Türk boyları, yaptığı hayvan resimlerinde boynuz, eklem yerleri gibi birbirine sarılan kıvrımlı biçimleri girişik bir düzenle şekillendirmişlerdir. Bu şekiller zamanla “Arabesk” denilen birbirine dolanmış bezemelerin temelini oluşturmuşlardır. Selçuklular ve Osmanlılar genellikle geometrik çizgi ve biçimlere dayalı olarak bu bezeme türünün en güzel örneklerini yapmışlardır. Bu bezeme türüne “Girişik Bezeme” de denir. Bununla birlikte sanat diline yerleşen “Arabesk” terimi de gerektiği zaman kullanılır. Bu tür bezeme şekilleri Avrupa bezeme sanatında zaman zaman moda olmuştur. Ancak Avrupa’daki biçimler, geometrik olmaktan çok, doğadan alınan yaprak, dal gibi şekillerden oluşmuştur.
 
Âşık yolu
İçe ve dışa doğru köşeler yaparak kırılan çizgilerin oluşturduğu kenar bezemesidir. Bu çeşit kenar bezemesine “Sarhoş yolu” ya da “Sapak” da denir. Yüzeyi karelerle kaplı bir kâğıdın karelerinin içi doldurularak bu tür kenar bezemelerinin çok değişik olanları yapılabilir. “Âşık Yolu”na sanat tarihinin hatırlanabilen en uzak kaynaklarında rastlanmaktadır. En iyi örneklerini Mısır, Yunan ve Selçuklu bezemelerinde görmekteyiz. Yunanlılara Mısır’dan gelen bu çalışmaların kaynağı Orta Asya’dır. Bu bezeme türü sanat tarihinde “Gret-Fret” ya da “Meandr” diye de anılır. “Meandr” sözcüğü, Ege denizine akan Menderes Irmağı’na Avrupalıların verdiği addır. Menderes Irmağı’nın akış yolu eğri büğrü ve çok dolambaçlı olduğu için, bu sözcük yakıştırılmıştır.
 
Bezeme yazılar
Yapma yazılardır. Tipolojik özelliği bulunmayan; kural dışı yazılardır. Bununla beraber zamanla kendi aralarında belli bir grup oluşturmuşlar ve sanatta yerini almışlardır.

Müsennâ harf ve yazılar, tuğralar, geometrik, insan, bitki, hayvan biçimine sokulmuş, daha çok resim özelliği gösteren yazılardır. Arayış ve yorumlarla ortaya konulmuş olup, sembolik anlamlar  da ifade ederler.
 
Girift bezeme
“Girişik bezeme” de denilir. Birbirine sarılmış bitkilerden ya da geometrik biçimlerden oluşan bezeme türüdür. Osmanlılar ve Rönesans devri bezemelerinde çok kullanılmıştır. Atalarımızın çini panolara yaptığı çeşitli bitkilerden düzenlenmiş girift bezeme kompozisyonları bir tablo gibi seyredilir. Zaten bu dönemdeki bezeme sanatının özelliği, bitkisel biçimlerin düzenli bir şekilde birbirine dolanarak bir yüzey oluşturmasıdır. Örneğin bazıları lâle, gül, karanfil, narçiçeği, sümbül, kadife çiçeği ve ıtır yaprağıdır. Yine bu devirde ve Selçuklular döneminde geometrik biçim ve çizgilerin, girift olarak şekillenmesinden, çok güzel bezeme türleri yapılmıştır. Bu çalışmalara, “Arabesk” adı da verilmektedir.
 
Dalbezek
“Talaz bezeme” de denilir. Kenar bezemelerinde kullanılan kıvrılmış deniz dalgaları biçimindeki bezeme türüdür.
Gülbezek
Gül biçiminde yapılmış örgelerden oluşan bezeme türüdür. Gotik ve İslâm mimarisinde, tavan göbeklerinde ve vitraylarda kullanılmıştır. Ayrıca gül ve güle benzer biçimlerden yapılan kenar bezemelerine de bu ad verilir.
Itrî
Itır yaprağına benzeyen şekildir. Uzun, girintili çıkıntılı yaprak motifidir. Bu stilde yapılmış tezhip.
Kıvrıkdal
Çiçekli ve meyveli dalların birbirine dolanarak oluşturduğu bezeme türüdür. Bunlar genellikle bir kökten çıkar gibi başlayarak dolana dolana uzayıp giden bezeme biçimleridir. Kıvrık dalların en güzel örneklerini Türk bezemelerinde görmekteyiz. Çini panolarda kenar bezemesi olarak yapılmış çok güzel kıvrıkdal biçimleri vardır. Kıvrıkdal, girift bezeme türüne çok benzer; fakat onun kadar girişik değildir.
Örge
Bezemeyi oluşturan öğelerden her birine verilen addır. Sanat terimi olarak bu sözcüğün Fransızca karşılığına “Motif” denir. Örgelerin bütünü, bezemeyi oluşturur.
Örgü bezeme
Şerit ya da ip şeklindeki çizgilerin örgü biçiminde oluşturduğu bezeme türüdür. Özellikle Roma ve Bizans sütun başlıklarının kuşaklarında rastlanır.
Palmet
Palmiye yapraklarından esinlenerek yapılan bezeme türüdür. Örgeler simetrik düzen içerisinde yerleştirilmiştir. Mısırlılar, Mezopotamyalılar ve Yunanlılar palmet türü bezemeyi çok kullanmışlardır.
Zıh
Biçimlerin kenarını sınırlayan çizgilerdir. Bezeme sanatında şekil ve renk ayrımında örgelerin daha belirgin gözükmesi için sık sık kullanılır. Çinicilikte örgeler genellikle siyah renkli zıh ile sınırlandırılıp içi renklendirilir.

Kaynaklar
 Eczacıbaşı Sanal Ansiklopedisi
Tarih Boyunca Bezeme Sanatı ve Örnekleri (Hüseyin Kılıçkan)
Türk Süsleme Sanatında Stilize Çiçekler - Hatâî (Cahide Keskiner)
Osmanlı Mimarisi (Doğan Kuban)

 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 58 ziyaretçi (66 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol