Ebru
Ebru

Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsanız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en İlâhi tonları ile bulutlardan bir ebrunun daha doğrusu ebrinin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüanslarını serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır.
İşte sanatkâr dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavî güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kâğıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içerisinde sanatkârın benlikten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesinde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve kâinata döner. Ebrucunun gönlü gibi. Hz. Alî ne güzel buyurmuş “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün bir âlem sen de dürülüp bükülmüştür”. 
Ebrunun Tarihçesi
Ebru sanatının ne zaman, nasıl ve nerede ortaya çıktığını kesin olarak söyleyebilmek mümkün değildir. Çok eski tarihli kitaplarda yan kâğıdı olarak, yani cilt kapağı ile kitabı birbirine bağlayan kâğıtlarda ebruya rastlıyoruz. Yine eski bir albümün (murakkanın) içindeki yazıların etrafında da pervazlara yapıştırılmış olarak ebru kâğıtlarını görüyoruz. Ancak bu eski kitapların yazıldıkları tarih bilinse bile zaman içinde birkaç kez tamir görmüş olduklarından kitap ile ebrunun eş zamanlı yapılmış olmalarından bahsedemiyoruz. Bu durumda sadece üzerinde yapıldığı tarih yazılı ve hat örneği bulunan ebrulu kâğıtları vesika olarak kabul edebiliriz. Bu sebeple “hafif ebru” denilen ve üzerine yazı yazılması için yapılmış olan soluk renkli ebruların üzerinde yazılı tarihler önem taşır. Üzerinde tarih taşıyan en eski ebrulu kâğıt  1554 yılına ait bir Malik-i Deylemi yazısıdır. (bkz. resim 5) Hafif ebru bu sanatta hemen varılabilecek bir merhale değildir. Bu aşamaya gelinceye kadar bir hayli zaman geçmesi gerekir. Dolayısıyla ebrunun ne zaman ortaya çıktığını bulmak için elimizdeki bilgilere dayanarak en azından 15.yüzyıla kadar inilebilir. İsviçre’de yayınlanan Palette dergisinde (1969  no:30) yayınlanan Sayın Mehmed Ali Kâğıtçı’ya ait bir makalede, üstünde 1447 tarihli bir yazının bulunduğu ebru kâğıdının Topkapı Sarayı Müzesi’nde görüldüğünden  bahsediliyorsa da, numarası verilmediği için bu belgeye ulaşılamamıştır.

Maalesef geleneksel Türk El Sanatlarından bahseden kitapların hiçbirinde ebru ile ilgili bilgilere rastlanamamakta, bu durumda ebrunun tarihi ile ilgili muammanın devam etmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak kütüphanelerde ebruculuk tarihine dair eski bir yazılı kaynak ele geçmedikçe bu muamma devam edeceğe benzemektedir. 

Avrupa’da ebru hakkındaki yayınları da kapsayan “Buntpapier” (alacalı kâğıt) isimli eserde ebrunun Türkistan’da ortaya çıktığından bahsedilmiştir. Ebru ustalarımız arasında söylenegelen rivayet de ebrunun gerçekten Buhara’da ortaya çıktığı yönündedir. Hatta Türkistan şamanlarının fal bakmayı seven bir toplum olduğu ve pek çok fal çeşidi içinde su üzerine boyaların atılmasıyla ve ortaya çıkan şekillerin yorumlanmasıyla bakılan bir fal çeşidinin ebruya ilk örnek teşkil ettiğinden bahsedilmektedir. Nitekim ebru tarihinde çok önemli bir yeri olan Sadık Efendi de ebruyu Buhara’da iken öğrenmiş ve Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nde bu sanatı icra ederek kuşaktan kuşağa geçmesinin yolunu açmıştır. 
Sonuç olarak ebrunun Buhara’da ortaya çıktığı, Büyük İpek Yolu ile İran üzerinden “ebri” ismini alarak Anadolu’ya geldiğinden bahsedebiliriz. Ebru sanatı önceleri başlı başına ana bir sanat dalı olarak kullanılmamış, ciltleme işlemlerinde yan kâğıdı, hat ve tezhip çalışmalarında ise üzerinde çalışılan hafif ebrulu kâğıt olarak kullanılmıştır. Ebru olgunluğa ileride de bahsedileceği gibi İstanbul’da, usta-çırak ilişkisi  ile kavuşmuş ve başlı başına büyüleyici bir sanat dalı haline gelmiştir.

Ebri ne demektir?

Ustaların aslına uygun olarak yapılmış geleneksek Türk ebrusu eserlerine bakıldığında buluta benzeyen renk kümelerine rastlanır. “Ebri” kelimesi, Farsça “bulutumsu, bulut gibi” anlamını taşımaktadır. Ancak “ebru” kelimesi daha âhenkli bulunduğundan zaman içinde “ebru” şeklinde telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Ebrulu kâğıtlarda kaşa benzeyen görüntülere de rastlandığından Farsça’da “kaş” anlamına gelen “ebru” kelimesinin bilhassa kullanıldığını kabul edenler de vardır. Ancak Şemseddin Sami Bey “Kaamus-ı Türkî” isimli büyük lugatında “kaş” manasına gelen ebru için ayrı bir madde açtıktan sonra konumuz olan ebruyu diğer bir madde halinde şöyle izah eder. “Ebru: Aslı Farsça Ebri = bulut renginde ve daha doğrusu Çağatayca Ebre = Roba (elbise) yüzü, kürk kabı. Hare gibi dalgalı ve damarlı kumaş, kâğıt vb. (isim) Cüz ve defter kabı yapmak için kullanılan renkli kâğıt”. 

Ayrıca “ebru” kelimesinin asıl olarak “âb-ru”dan geldiğini, bunun ise Fars dili kaidesinde bir kurala göre “yüzsuyu”, başka bir kurala göre ise “suyüzü” manasını taşıdığı, ama bu sanatın su üstünde icra edildiğinden “yüzsuyu” anlamı yerine “suyüzü” anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. (bkz. Medeniyet Âleminde Yazı ve İslam Medeniyetinde Kalem Güzeli, Mahmud Bedreddin Yazır, sayfa 194) 

Sonuç olarak yazma olsun, basılı olsun eski kaynak eserlerde, kelimenin daima “ebri” şeklinde geçmesi bu sonuncu iddiayı doğrulamadığı gibi “bulutumsu” kelimesine de ağırlık kazandırmaktadır. Üstad Necmeddin Okyay da bu kelimeyi “ebri” söyleyişiyle kullanırdı. 

Kâğıt üzerinde mermerdekine benzer damarlar görüldüğü için, Avrupalılar ebru kâğıdına “mermer kâğıdı” (= papier marbre, marmor papier, marbled paper...) demeyi tercih etmişler, Arap âleminde ise “varaku’l-mücezza” (=damarlı kâğıt) olarak tanınmıştır.

Boyalar
Ebru yapımında eskiden beri toprak boya denilen tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edilen madeni boyalarla, bitkisel asıllı suda erimez boyalar kullanılır. Yağlı boyanın ve suda eriyen anilin boyaların klasik ebruculukta yeri yoktur. Çünkü bu boyalar üstüne serpilen sıvının içinde eriyerek kâğıdın yüzeyine tutunamazlar. Kısacası ebru yapımında kullanılan boyalar kesinlikle suda erimemeli ve yağ içermemelidir. Bu boyalar genişçe bir mermer üzerinde suyla karıştırılarak çamur haline getirilir ve mermerden yapılmış, üzerinde tutma yeri olan ve alt kısmı oval olarak şekillendirilmiş desteseng (el taşı) ile sabırla ve ağır ağır ezilir. Bu işlem boyanın rengine göre yaklaşık 3-4 saat boyunca sekizler çizilerek gerçekleştirilir. Boya su ilavesiyle daima merhem kıvamında tutulur. Boyaların yeterince ezilip ezilmediği ancak teknede anlaşılır. Ebrucu tecrübe ile hangi boyayı ne kadar ezmesi gerektiğini öğrenir. Desteseng ve üzerinde ezme işleminin yapıldığı mermer aynı sertlikte olmalıdır. Aksi takdirde birbirlerini aşındırırlar ve boyanın içine mermer tozları karışır. Ezme işlemi tamamlandıktan sonra her bir renk ayrı ayrı ana kaplara alınır. Daha sonra ebrunun en önemli işlemlerinden biri olan boyaların terbiyesine başlanır. Bu işlemde suyla ve ödle karıştırılan boyalar yaklaşık iki ay süre ile bekletilir. Bu süreçte kavanozların üzerinde biriken su-öd karışımı belli periyodlarla çekilir ve tekrar su-öd ilave edilir, belli aralıklarla kavanozlar karıştırılır ve çalkalanır. İyi terbiye edilmemiş boyalar gerçek renklerini kâğıt üzerine yansıtamazlar, kâğıda tutunamazlar ve çeşitli problemlere sebep olurlar. Boyaların akmaması için kâğıtların şapa yatırılması işlemi klasik ebruculukta yer almaz. Sonuç olarak boyaların ezilmesi ve terbiyesi usulüne uygun olarak, sabır ve emekle gerçekleştirilmelidir.

Renkler
Sarı:
Tabiatta bulunan arsenik sülfür (zırnık).
Mavi: Doğal çivit olan Lahor Çividi. Bitkisel kökenli bir boyadır ve Pakistan’ın Lahor kentinden gelir.
Yeşil: Sarı ve mavinin karışımıdır. Zırnık çok olursa fıstık yeşiline, çivit çok olursa yaprak yeşiline gider.
Lacivert: Bedahşi laciverti denen doğal çivittir.
Siyah: Soba isinden elde edilir. Eski is mürekkepçiliğinde kullanılan istir. Ezilmesi en zor boyadır. Suyu kolay emmediğinden ve suyla karıştırma işlemi sırasında sürekli suyun üzerine çıktığından genellikle Çamlıca toprağı ile karıştırılarak ezilir.
Beyaz: İsfidaç (üstübeç) Bazik kurşunkarbonatın tabiattaki şeklidir.
Kırmızı: Gülbahar yani demir oksitleri içeren kırmızı bir topraktır.
Tütün Rengi: Çamlıca toprağı.
 
Sıvının Hazırlanmasında Kullanılan Malzemeler
Üstüne boya serpilecek suya yapışkan bir koyuluk (lüzucet) vermek için 45-50 değişik malzemeden biri kullanılabilir. En çok kullanılan malzemeler kitre ve deniz kadayıfıdır. Kitre Anadolu’da yetişen muhtelif geven (Astragalus) çeşitlerinin gövdelerinden sızan ve havayla temas edince katılaşan beyaz veya krem renkli plaka veya şeritler halinde bulunan yapışkanlık özelliği zayıf bir zamk çeşididir. Eczacılık, kozmetik ve tekstil sektörlerinde kullanım alanı geniştir. Ebruculukta plaka halinde olanları ve beyaz renklileri tercih edilir. Deniz kadayıfı (karegen) ise genelde Kuzey Avrupa ülkelerinin denizlerinde yetişen ve İrlanda Yosunu olarak da isimlendirilen bir yosun çeşididir. Sporları suya lüzücet vermek için kullanılır. Kitrenin hazırlanması deniz kadayıfına göre daha zahmetlidir ve daha uzun zaman alır. Suyla karıştırılan kitre, kalitesine ve cinsine göre yaklaşık 5-7 gün dinlenmeye ve bu süre içinde yoğrulup karıştırılmaya ihtiyaç duyar. Deniz kadayıfı ise bir günlük dinlenme sonunda iyi netice verir. Hatta 3-4 saat içinde bile kullanıma hazır hale getirilebilir. Ancak oluşan hava kabarcıkları ve köpükler sıvıdan bir kaşıkla alınmalıdır. Her iki malzeme de hazırlandıktan sonra tülbentten süzülmeli ve son su ayarları teknede yapılmalıdır. Boyalar kitre üzerinde, deniz kadayıfına göre 8-10 misli daha fazla öde ihtiyaç duyarlar. Deniz kadayıfı ebruculuk bizden Avrupa’ya geçtikten sonra daha çok oralarda kullanılmış ve hazırlanması daha az zahmetli olduğu için kitreye tercih edilmiştir. Bu iki malzeme dışında ketentohumu, salep, ayva çekirdeği, hilbe (boytohumu), nişasta gibi değişik malzemeler de kullanılabilir. Her birinin verdiği sonucun kalitesi bir diğerinden farklıdır. Hilbe hakkında rahmetli üstad Necmeddin Okyay şöyle bir olay anlatır: “Bir tarihte, Üsküdar Özbekler Dergâhı’nda elime eski ebrular geçti evladım. Lâkin dehşetli pastırma koktuğunu fark ettim. ‘Allâh Allâh, pastırma sarmak için ebru kâğıdından başka kâğıt bulamamışlar mı?’ diye düşündüm, bir mana da veremedim. Sonradan bir yazma eserde, ebru yapmak maksadıyla hilbenin de kitre gibi kullanılabildiğinden  bahsolunduğu gözüme çarptı. İşte o zaman pastırma kokusunun esrarını çözer gibi oldum. Zira bu kokuyu pastırmaya veren ve etin üstünü kapatacak bir tabaka halinde sürülen çemen maddesinin esası hilbe tohumudur. Bunun üzerine kendim de tecrübe ettim. İyi netice almakla beraber, aradan geçen çok uzun zamana rağmen kâğıdın pastırma kokusunu kaybetmediğini gördüm. Ben bütün lüzuci maddeleri ebru yapımında kullanmışımdır. Ancak bunlar arasında salep (orkide bitkisinden elde edilir) kadar iyi netice vereni olmadı. Lâkin hakiki salep bulmanın zorluğundan ve bu maddenin pahalılığından kitre üstünde karar eyledim”.
 
Sığır Ödü
Sıvının üzerinde boyaların çökmeden yayılmasını sağlamak için yüzey aktif (yüzeyde gerilim sağlayan ve sıvının yüzey gerilimini kıran) sığır ödü kullanılır. Öd ayrıca boyaların birbirine karışmadan sıvı üzerinde ayrı ayrı renklerini vermesini de sağlar. Öd safra kesesi tarafından salgılanan, safra asitleri ihtiva eden, zayıf asit özelliği gösteren ve hayvanların ve insanların vücutlarına aldıkları yağların parçalanmasını sağlayan bir maddedir. Bozulmasını engellemek için önceden kaynatılır (genelde benmari usulü ile) ve bu şekilde saklanır. Koyun ödü de aynı görevi görür. Hatta kumlu ebru yapımında kalkan balığı ödü çok iyi sonuç verir. Öd suyu yerine eskiden tütün yaprağı suyu ve haraza suyu kullanıldığı Şebek Efendi tarafından 1608 tarihinde kaleme alınmış “Tertib-i Risâle-i Ebri”de yer almaktadır. Boyaların öd ayarlarının iyi yapılması en önemli hususlardan biridir. En başlarda boyalar etraflarında kendilerini sıkıştıran başka boyalar bulunmadığından rahat rahat açılırken, sonraları teknede kendilerine yer açabilmek için (artan yüzey gerilimini yenebilmek için) daha fazla öde ihtiyaç duyarlar. Öd miktarı yanlış ayarlanmış boyalar, dibe çöker, parçalanır ve kâğıt üzerinden ele çıkarlar.

Neft

Ebruda kimyasal içerikli ve petrol türevli neft kullanılmaz. Tabii olan neft kullanılır. Atılan veya serpilen boyalara üç boyutlu, küremsi şekiller verir. Genellikle serpmeli ebrularda, ya da battal ebru çalışılırken kullanılır.

Tekne


Sıvının içinde bulunduğu kaba tekne adı verilir. Tekne çinko, çelik, galvaniz ya da çedene’den (budaksız çam) imal edilir. Tahta kullanılırsa su kaçırmaması için zift ile kaplanması gerekir. Dikdörtgen şeklindeki teknenin derinliği 6 cm kadar olup, ebatları 68 x 100cm, 34 x 50cm veya 17 x 25cm’dir.


Fırça

Ebrucu fırçasını kendisi sarmalıdır. Fırça yapımında yaşlı atların kuyruğu ve bu kılları üzerine sarmak için gül dalları kullanılır. At kılı sert ve düz olduğu için tercih edilir. Böylece boyalar tekne üzerine gerektiği gibi atılabilir. Ayrıca bakteri ve mantar oluşumuna daha az izin verir. Gül dalı ise oldukça esnek ve dayanıklı bir ağaçtır. Boya atmak için fırçaya her vurulduğunda esneyerek damlaların istenildiği gibi düşmesine olanak verir. Ama ebruculukta gül dalının kullanılmasının esas sebebi Necmeddin Okyay’ın iyi bir gül yetiştiricisi olmasından kaynaklanır. Su içinde bekleyen fırçaların kılları zaman içinde eğilerek boyaların Türk ebrusunda arzu edildiği şekliyle atılmasını sağlar. Kıllar misinayla ve kesinlikle yapıştırıcı ya da bant kullanmadan sarılır ve olta iğnelerinde kullanılan düğümsüz bağlama şekli tercih edilir.

Tarak

Taraklı ebru yapımında kullanılan malzemedir. 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9 mm gibi değişik diş aralıklarına sahip çeşitli taraklar kullanılır. Buket tarağı gibi iki sıra halinde dizilmiş taraklar da kullanılır. Diş aralıkları için belli bir kural bulunmaz ebrucu ihtiyacına ve isteğine göre çeşitli aralıklara sahip taraklar yapabilir.

Biz

Sıvı üzerine atılan, damlatılan ya da yine bizle bırakılan boyalara şekil vermek için kullanılan çeşitli kalınlıklardaki iğnelerden, tellerden ya da çivilerden yapılan malzemelerdir. Paslanmaz özellikte olması önemlidir. Sümbül yapımında sümbül tarağı denilen özel diş dizilimine sahip taraklar kullanıldığı gibi, 10-15 bizin birbirine bağlanmasıyla da sümbül için gereken boyalar zemin üzerine koyulabilir.

Mühre Aleti
Ebrulu kâğıtları kuruduktan sonra, mühre denilen iki kollu el presi yardımıyla düzeltilip parlatılır. Mühre, kâğıdın üzerine bastırılır ve kâğıdın tamamına sürtülür. Bu işleme mühürleme denir. Kâğıdın üstünde ince bir tabaka oluşturmuş olan ebru yapımında kullanılan sıvı böylece onun parlamasına ve korunmasına yardımcı olur. Böylece boyaların kâğıttan çıkması da engellenmiş olur. Günümüzde mühre aleti bulmak neredeyse mümkün olmadığından kavanozların veya bardakların pürüzsüz kısımları yukarıda anlatıldığı gibi bu amaç için kullanılabilir.
 
Ebru Çeşitleri
 
Battal Ebru
Boyaları fırça ile tekneye atarak ve tarak, biz gibi malzemeler kullanılmadan yapılan ebrudur. Bilinen en eski ebru çeşididir ve bu yöntemle yapılan battal ebrulara “Tarz-ı Kadîm (eski tarz) battal ebru” denir. Çünkü zamanla daha değişik tarzlarla da battal ebrular yapılmıştır. Boyaları tekne üzerine fırça ile atmak kolay iş gibi görülebilir ancak görüldüğü kadar kolay değildir ve ustalık gerektirir. Ebrucunun ustalığı battal ebrularından belli olur. Merhum Mustafa Düzgünman’ın ifadesiyle “Battal ebru, ebrunun ilk mektebidir”. Somaki battal, neftli battal, serpmeli battal gibi değişik çeşitleri vardır.
 
Gelgit Ebru
Atılan battal ebruya bir biz daldırılır ve bütün tekne, birbirine paralel hareketlerle aşağı yukarı veya sola sağa gezilir. Ortaya çıkan gelgit ebruya çizgileri dik olarak kesecek şekilde tekrar aynı gel git işlemi uygulanırsa buna da “taramalı ebru” denir. Taramalı ebru da bir gel git ebru çeşididir. 
 
Şal Ebru
Gelgit ya da taramalı ebru yapıldıktan sonra bizle, daha düzensiz ve dairemsi hareketler yapılarak şal desenine benzeyen şal ebru elde edilir. Biz hareketleri makul miktarda yapılmalıdır aksi takdirde boyalar çamurlu bir görünüm almaya başlar.
 
Serpme
Yukarıda anlatılan tüm ebru çeşitlerinin üzerine serpme yapılabilir. Bu durumda ebrular “serpmeli battal, serpmeli gel-git, serpmeli şal” gibi isimler alır. Serpme işlemi için neftli boyalar veya Çamlıca toprağı gibi açık renkli boyalar tercih edilir. Fırça elle çok iyi bir şekilde kavanoza sıkılır ve boya yüksekten sert darbelerle serpilir.
 
Bülbül Yuvası
Git gide küçülen damlalar şeklinde atılan battal ebru üzerinde yapılır. Bizle dıştan içe doğru helezonlar çizilir. Genellikle teknenin uzun kenarı boyunca 5-6, kısa kenarı boyunca 4-5 helezon yapılır. Gel-git ebru veya taraklı ebru üzerinde de bülbül yuvası çalışılabilir.
 
Taraklı Ebru
Gelgit ebru veya taraklı ebru yapıldıktan sonra, son yapılan gelgite dik olarak tarağın ucu tekneye daldırılır ve sabit bir hızla teknenin bir ucundan diğer ucuna doğru çekilir. Bu işlem tarak çıkartılmadan bir de tersi yöne yapılırsa buna ters taraklı ebru denir. Taraklı ebru yapıldıktan sonra üzerine çok ince bir bizle gelgit ebru, şal ebru veya serbest hareketler yapılabilir.
 
Zemin Ebrusu
Çiçekli veya hatip ebruya zemin oluşturan ebru çeşididir. Aynı boyanın az ödlüsü, çok ödlüsü ve neftlisi hazırlanır. En alta az ödlü, onun üzerine çok ödlü, en üste de serpme tekniğiyle neftli boya atılır. Zemin ebrusu üzerinde çalışılacak motiflerin öne çıkması için genelde açık tonlarda çalışılır.
 
Hafif Ebru
Battal, taramalı ve taraklı ebrunun kıvamı daha sulu olan sıvı üzerinde, normalden daha sulu ve ödlü boyalarla çalışılmasıyla yapılır. Hafif ebrulu kâğıtlar üzerine hat ve tezhip çalışmaları yapılır ve yazı yazılır.
 
Dalgalı Ebru
Hemen her çeşit ebru ile dalgalı ebru yapmak mümkündür. Kâğıdın bir kısmı teknenin ucuna yerleştirilir ve kâğıt ileri geri hareket ettirilerek teknede dalga oluşması sağlanır, bir yandan kâğıdın bu hareketine devam edilir bir yandan da yavaş yavaş kâğıt tekneye kapatılarak oluşan dalgalar yakalanır. Dalgalı ebruya “sarhoş ebru” veya tercih etmesek de “İspanyol ebru” isimleri de verilmiştir
 
Kumlu Ebru ve Kılçıklı Ebru
Teknedeki sıvı, kullana kullana kirlenerek öyle bir kıvama gelir ki atılan  boyalar istense de istenmese de kum gibi nokta nokta bir görüntü almaya başlar. Sadece kumlu ebru yapımına battal ebru ile başlanmaz. Bir damlalıkla tekneye yakın mesafeden aynı nokta veya noktalara boya damlatılır. Boya yayılmaya başlar. Kumlu ebru için Sacid Okyay’ın buluşuyla sığır ödü yerine kalkan balığı ödü kullanılması daha iyi sonuç vermiştir. Ancak bu maddenin kokusu sığır ödünden çok daha kötüdür. Kumlu ebru yapılırken noktalar daha da irileşip V şeklini almaya başlarsa buna da kılçıklı ebru denir. Boya olarak genellikle Lahor çividi tercih edilir. Boya az sulu ve ödlü olarak hazırlanır.
 
Çift Ebru
Daha önce yapılmış bir ebrulu kâğıdın üzerine yeni yapılmış bir ebru alınarak yapılır.
 
Hatip Ebru
18 yüzyılda Ayasofya Camii Hatibi Mehmed Efendi tarafından bulunduğu için bu ismi almıştır. Zemin üzerine çiçekli veya hatip ebru için hazırlanmış boyalardan belli aralıklarla birer damla bırakılır. Daha sonra her damlanın oluşturduğu dairenin içine ikinci, üçüncü ve isteğe göre daha fazla sayıda damla bırakılır ve iç içe değişik renklerden oluşturulmuş daireler elde edilir.  Genellikle teknenin uzun kenarı boyunca 5-6, kısa kenarı boyunca 4-5 daire oluşturulması tercih edilir. Daha sonra bir bizle bu dairelerin içinde soldan sağa, yukarıdan aşağıya, çapraz hareketler yapılarak hatip desenleri elde edilir. “Yürekli, taraklı yürek, yıldız, çarkıfelek, menekşe” bu desenlere verilen çeşitli isimlerdir. Hatip desenlerinin hepsinin ya da bazılarını aynı ebru üzerinde çalışmaya “Hatip-i Mütenevvia” denir.

Çiçekli Ebru (Necmeddin Ebrusu)

Hatip ebrunun icadından sonra ebruda çiçek yapılmasına da çalışılmış ancak fazla başarı sağlanamamıştır. 1918 yılından itibaren merhum Necmeddin Okyay çiçek çalışmalarını ıslah ederek lale, karanfil, hercai menekşe, gelincik, gonca gül, kasımpatı, sümbül gibi çiçekleri doğal şekline en yakın şekilde resmetmeyi başarmıştır. Onun yetiştirdiği merhum Mustafa Düzgünman da bu tarza papatyalı ebruyu ilave etmiştir. Çiçek yapımında önce damlatılan yeşil boyalardan sap ve gövdeler, daha sonra da bu sap ve gövdelerin uygun noktalarına bırakılan diğer renklerden çiçekler yapılır. Çiçek ve hatip yapımında kullanılan boyaların çok iyi terbiye edilmiş olması ve diğer ebru çeşitlerinde kullanılan boyalara göre daha koyu bir kıvama sahip olmaları gerekir. Ancak böylelikle boya damlaları şekil vermek için bizle lastik gibi uzayarak çekilebilir ve arzu edilen yerde bırakılarak istenen motifler elde edilebilir. Çiçekli ebrular Necmeddin Okyay’ın talebesi Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in teklifi üzerine sanat tarihimizde “Necmeddin Ebrusu” ismiyle anılmaktadır. Merhum Okyay’ın Üsküdar Yeni Camii imamı olması sebebiyle hatip ebrusuna karşılık çiçekli ebruların da “imam ebrusu” olarak anılması Reisülhattâtîn Hacı Kamil Akdik (1861- 1941) tarafından teklif edilmişse de “Necmeddin Ebrusu” denilmesi daha uygun bulunmuştur

Akkâse Ebru resmiAkkâse Ebru
Eski kitap sanatları içinde, bir kâğıdın yazı yazılacak kısmının ayrı, etrafının ayrı renge boyanmasına “akkâse”, böyle kâğıtlara da “akkâseli kâğıt” denir. Bu sanat ebruya da tatbik edilmiştir. Kâğıdın yazı yazılacak kısmının kendi renginde kalması istenirse, oraya Arap zamkı sürülür. Kâğıt kuruduktan sonra tekneye yayılırsa zamklı kısmın dışında kalan yerle ebrulanmış olur, Arap zamkı bulunan bölge ise kendi renginde kalır boyayı kabul etmez. Buna “akkâseli ebru” denir. Ebruda başka bir tarz akkâse şöyle yapılmaktadır. Daha önce tarifini yaptığımız hafif ebrulu kâğıdın, ortada yazı yazılacak kısmına Arap zamkı sürülerek, kuvvetli (koyu) renklerle hazırlanan bir ebru teknesine tekrar yayılmasıyla zamklı kısımlar bu ikinci ebruyu tutmaz. Arap zamkı sürülmüş kısım kendi hafif ebrulu haliyle, diğer kısımlar ise üst üste gelen çift ebrulu haliyle kalır. Böylece iki ayrı ebrulu, yani “ebrulu akkâse” denen kâğıt yapılmış olur. Hafif ebrulu kâğıda zamkla yazı yazıp, koyu renkli tekneye tekrardan yaymak suretiyle, merhum Necmeddin Hoca, akkâseyi yazılı ebruya da tatbik etmiştir. Ebruda akkâse uygulaması eskiden kâğıt yapıştırma usulü ile yapılırken daha sonra yazılı ebruda olduğu gibi Arap zamkı kullanmak yoluna gidilmiştir.
Kaynak
Türk Sanatında Ebru (Uğur Derman)
 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 9 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol