Nalbantlık
Nalbantlık, at, eşek, katır gibi binek ve hizmet hayvanlarının toynaklarına koruma amacıyla nal çakma zanaatıdır. Binek ve hizmet hayvanlarının özellikle atların yeryüzünde tarım ve savaş gibi ulaşım ve ihtiyaç giderlerinin tamamen hayvan gücüne bağlı olduğu dönemlerdeki etkisi hayatiydi. Binek hayvanlarına bağlı olarak ortaya çıkmış bir sanat olan nalbantlık, demircilikle birlikte gelişmiştir.
Eski dönemlerde hayvanların ayaklarına ve toynaklarına keçe, kalın bez ya da köseleden yapılan ayaklıklar takılırdı. Dayanıksız olan bu ayaklıkların yerini zamanla madenî nallar aldı. Geçmişte ulaşım, taşımacılık ve çeşitli hizmetlerde hayvanların yaygın olarak kullanılması nedeniyle, nalbantlık motorlu araçların yaygınlaştığı XX. yüzyılın ilk yarısına değin önemini korudu. Askerlikte at ve katırın taşıdığı önemden dolayı hemen bütün ordularda uzun yıllar nalbantlıkla ilgili birimlere yer verildi. Örneğin Osmanlı ordusunun nalbant gereksinimini karşılamak için 1888'de Askeri Baytar Mektebi'nde modern nalbantlık dersleri verilmeye başladı. Kurtuluş Savaşı'nda da Konya'da nalbant yetiştiren bir okul açıldı. Türkiye'de 1960'lı yıllara değin kırsal kesimdeki en itibarlı mesleklerden biri olan nalbantlık, teknolojinin gelişmesiyle birlikte eski önemini kaybetmiştir. Nallar hayvanın toynağına “nal tokmağı” denen tahta tokmaklar ya da “nallama” adı verilen özel çekiçlerle çakılır. Nalbantlar nal çakmanın yanı sıra toynak bakımını yapar ve toynak hastalıklarını tedavi eder.
Gelişen teknolojiyle birlikte kaybolmaya yüz tutan meslekler arasında ilk sırayı nalbantlık almaya başlamıştır. Bir dönemin en popüler mesleklerinden biri olan nalbantlığa olan talebin düşmesiyle birlikte nalbant ustalarının sayısı da parmakla sayılacak kadar azaldı. Günümüzde birçok insana "nalbant kimdir?" diye sorulsa, yanıt vermede birçok kişi zorlanacaktır. Binek hayvanlarına bağlı olarak ortaya çıkmış bir sanat olan nalbantlığın, demircilikle birlikte geliştiği söylenir. Orta Asya'dan beri bilindiği tahmin edilmektedir. Motorlu araçların pek yaygın olmadığı zamanlarda çok tutulan meslek olan nalbantlık, köylerde çok itibarlı olan bir meslek dalıdır. Kurtuluş Savaşı’nda Türk Ordusu’nda taşımacılık yapacak kamyon gibi araçlar olmadığından, mühimmat hayvanlarla taşınılıyordu. Taşıma işini kağnılarla çeşitli hayvanlar yapıyordu. Binlerce öküz, at, eşek ve katır cepheye silah, yiyecek gibi mühimmat taşırken, öküzleri, at, katır gibi hayvanları nallayacak nalbant zor bulunurdu. Nalsızlıktan hayvanların ayaklarında yara oluşurdu. Bunun için Büyük Taarruz’dan önce Konya'da ordunun ihtiyacı için, geçici bir süre nalbant okulu açılır. İşi öğrenenler de uygulamalı sınavı başarı ile geçince diploma alırdı.
Şu an nalbantlara ihtiyaç sadece binicilik ve jokey kulüplerinde olmaktadır. Her ata ayrı nal konmaktadır. O nedenle de konkur atı, yarış atı, yük atı, katır, öküz, manda nalları özel olur. Nalları hayvanlara çakarken kesinlikle acı verilmemelidir. Zarar vermeyecek şekilde çalışılmalıdır. Uzman olmayan biri nal çakarsa hayvana acı verebilir. Nalbantlıkta kullanılan özel âletler arasında kerpeten, suntraç (tırnak kesme âleti), nallama (çekice benzer, vuruş yapan geniş kısmı pürtüklü olup nalın çivisinin çakılmasına yarar), oygu (atların tırnaklarının fazlalığını kesmek için), tokmak (ağaçtan yapılan bir âlet olup tırnağı bıçakla kesmek için kullanılır), tırnak kerpeteni, mühre (ocaktan çıktıktan sonra şekil verilen nallara çivi delikleri açmak için kullanılır), törpü takozu (atları nalladıktan sonra kalan tırnakları temizlemek için atların ayakları bastırılır), törpü (düz olup hem nal çakılmadan hem de nal çakıldıktan sonra kullanılır) ve sutaşı (her türlü kesici âleti özellikle suntracı bilemek için kullanılır) sayılabilir. Atın yere basışına göre yapılmış özel bir nal çeşidi ise ortopedik naldır. Lastikli nal, daha çok şehir içinde gezen hayvanlar için yapılır. Yolda yürürken daha az ses çıkması için nalın üzerine lastik takılır. Eski kullanılmış nallar tekrar kullanılmaz. Bunlar bir köşede biriktirilir ve sonunda hurdaya gider.
Nalın uğurlu olduğu yönünde bir inanç vardır. Bazı nalbantlara göre bunun öyküsü şudur: Peygamber zamanında bir adamın işleri iyi gitmiyormuş. Derdini paylaşmış, işlerinin düzelmesi için at almasını öğütlemişler, “at uğurlu gelir, işlerin açılır” demişler, adam “alamam” demiş. “At alamıyorsan nalını al” demişler. En uğurlu hayvanlardan biri attır, at muraddır, atın bastığı yerde bereket vardır.
Kaynak
http://www.unutulmussanatlar.com |