Buhurdanlar

Buhurdanlar

 

Arapça “bâhur” sözcüğünden gelen buhur, yakıldığı zaman güzel koku veya kokulu duman çıkarıcı bitki, kök, tohum gibi maddelere verilen isimdir; Türkçesi “tütsü”dür. “Buhurdan”, içinde tütsü yakılan ve genellikle madenden ya da pişmiş yapraktan özel kaba denir; Türkçesi “tütsülük”tür.

Buhurdanın sadece kiliselerde diyakozların sağa sola sallayarak taşıdıkları ara sıra şıngırdayan içinden dumanlar çıkan o nesne sanılır. Ama buhurdanlar çeşit çeşittir ve sadece kiliselerde kullanılmazlar.

Tütsü ve güzel kokunun ilk çağlarda çok tanrılı dinlerde kötü ruhları uzaklaştırdığına ve şifa verici olduğuna inanılırmış. Hıristiyanlık’ta ve Musevilik’te kutsal kitaplarda da buhurdan bahsedilmektedir; “Altın bir buhurdan taşıyan başka bir melek gelip sunağın önünde durdu. Tahtın önündeki altın sunakta tüm kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi. Kutsalların dualarıyla buhurun dumanı, Tanrı'nın önünde meleğin elinden yükseldi. Melek, buhurdanı aldı, sunağın ateşiyle doldurup yeryüzüne attı. O zaman gök gürlemeleri ve uğultular işitildi, şimşekler çaktı ve yer sarsıldı”.

Hıristiyanlığın ilk dönemlerimde diyakozların buhurdanlıklarla yaptığı kutsal törenler, bazı din adamlarınca pagan özentisi gibi görülmesine rağmen, bu âdetin bir gelenek haline dönüşmesine engel olamamış.

Buna rağmen, Müslümanlık’ta ve Osmanlı’da da ibadetlerle ilgili bir tütsü yakma geleneği olmamasına rağmen, güzel kokuyu çok seven Hz. Muhammed de ibadet amacıyla değil ama kalabalık bir mekân olan mescitlerde, fena kokuları gidermek için tütsü yakılmasını istermiş. X. yüzyılda yaşamış İranlı coğrafyacı İbni Rüşt, o dönemde tütsünün daha çok saray ve konaklarda halife ve beyler tarafından kullanıldığını, cuma ve bayram namazlarında ya da Ramazan’da teravih namazında cami ve mescitlerde yakıldığını söylemekteymiş. Sonraları da iyi kokunun ruh üzerindeki mistik etkisi düşünülerek cami, türbe ve tekkelerde tütsü yakılmasına devam edilmiş.

Buhurdanların içinde sarısandal, ödağacı, balbağı, tavşankulağı, sandalağacı, ladin, günlük, şeker kamışı, üzerlik, tarçın, reçine, balzam, kurutulmuş limon kabuğu, çöven tohumu, susam kökü, kırmız gibi kimi böcek türleri ve kokulu topraklar yakıldığı gibi, kimileri belirli oranlarda bir araya getirilerek özel bir karışım halinde de kullanılmaktaymış.

Hıristiyanlık’ta kullanılan buhurdanlıklar altın, gümüş, bronz gibi ateşe dayanıklı madenlerden yapılırken İslâmiyet’te ek olarak çini buhurdanlar kullanıldığı görülmüş. Altıgen, sekizgen geometrik şekillerde ve üç zincirle tutturulup cemaat arasında elle taşınmakta ve sağa sola sallanılıp içindeki ateşin rüzgâr almasını ve daha çok koku yaymasını sağlayan buhurdanlıklara “asma buhurdan” ya da “kilise tipi” buhurdan adı verilmekteymiş.

Küçük bir mangala benzeyen kapaklı yarı küre ya da kadeh biçimindeki buhurdanlıklara “tombak buhurdan” denirmiş. Ayrıca tava biçiminde, insan kafası figürlerinde ve hayvan figürlerinde de buhurdanlıklar varmış. Genellikle hepsi ajurlu kapaklı, alt kısmı ise kapalı şekilde olurmuş. Altta yanan ateşten tüten dumanlar kapaktaki ajurlu deliklerden çıkarak etrafa güzel kokuların yayılmasını sağlarmış. Hıristiyanların buhurdanlıklarında haç simgesi görülürken, İslâmiyet’te kullanılan buhurdanlıklarda hilâl simgesine rastlanıyor.

 

Kaynak

http://blog.milliyet.com.tr

 
 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 34 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol