Gümüş İşlemeciliği
Telkâriye tel ile yapılan işleme aynı zamanda “vav işi” de denilmektedir. Bu isim, Osmanlıca “vav” harfinin, uygulamada motif olarak sıkça kullanılmasından dolayı verilmiştir. Ayrıca bu sanata “çift işi” diyenler de vardır. Bu ismin kaynağı ise, işin yapımı sırasında parçaların teker teker bir araya getirilmesinde kullanılan, cımbıza benzer, ancak ucu daha ince olan ve “çiff “ olarak isimlendirilen âlettir. Bu iki isim de genellikle sanatkârlar arasında kullanılır.
Birçok geleneksel sanatımızda olduğu gibi, telkâride de sanatkâr, işinde kullanacağı her türlü malzemeyi kendisi yapmak zorundadır. Yani, usta telkâride kullanacağı telleri kendi atölyesinde hammaddeden elde etmektedir. Öyle ise biz de, bu sanat dalımızı anlatmaya, kullanılacak telin yapımıyla başlayabiliriz.
Ocakta pota içerisinde eritilen maden (bu işte en çok kullanılan maden gümüştür, bazen altın ve başka madenler de kullanılır) çubuk haline getirilmek için kalıba dökülür. Yapılacak işin şekline göre çubuk döküm, üzerinde genişten dara doğru delikleri olan çelikten yapılmış haddeden geçirilir.
Çalışmaya önce muntaç yapımıyla, yani ana iskelet kurularak başlanır. Muntaçın tel kalınlığı motiflerin tel kalınlığının iki katıdır. Muntaçdan sonra ara boşluklar teker teker büyük bir titizlik ve sabır ile doldurulur. Bütün bu çalışmalar, ceviz ağacından kesilmiş düz yüzeyli bir levha üzerinde yapılır. Bu ceviz levha, üst yüzü yakılarak yağı alındıktan sonra, ağır demir levhalar altında iki-üç gün bekletilerek kullanılacak hâle getirilir. Son zamanlarda, ceviz levha yerine iletken özellikleri zayıf, yanmaz amyant levhalar da kullanılmaktadır
Bazı kaynaklar, ana iskeletin kurulmasında tellerin lehimle birleştirildiğinden söz etmektedirler. Bu bütünüyle yanlıştır. Çünkü bir gümüş işine lehim değdi mi, o iş hurdaya atılır. Lehim gümüşü çürütür. Gümüş tellerin birleştirilmesinde kullanılması gereken yöntem kaynaktır. Milimetrik tellerin kaynak yapılması çok güçtür. Çünkü ısı biraz fazla kaçırılırsa telin kendisi erir. Dolayısıyla bu çalışma büyük titizlik ve sabır ister. Bunun için önce, ayarı belli bir ölçüde düşürülen gümüş, eğelenerek küçük tanecikler halinde bir güderi parçası içine toplanır. Eğelenmiş gümüş bir kaba konur ve içerisine toz boraks katılır. Suya daldırıldıktan soma amyant üzerine yerleştirilen ana iskeletin her bir parçası bu gümüş-boraks karışımı ile kaynak yapılarak birleştirilir.
İskeletin yapımından sonra motif yerleştirme işi, aynı şekilde kaynak yöntemiyle devam eder. Ancak motif yapımı uzun zaman alır. Bu yapım sırasında da büyük bir titizlik ve sabır gereklidir.
Telkâriden yapılan işler sayılamayacak kadar çeşitlidirler. Mesela sigara ağızlıklarından, tütün kutusundan, fincan zarflarından tutun da çeşitli tepsiler, kemerler, tepelikler, aynalar hep telkâri tekniği ile yapılmışlardır. Bu sanatın kaynağının Mezopotamya ve Eski Mısır olduğu sanılmaktadır. Buralardan Uzak Doğu’ya, başka bir koldan ise Anadolu’ya ve Anadolu üzerinden de Avrupa’ya yayıldığı bilinmektedir.
Yurdumuzda ise en önemli telkâri merkezi Mardin’in Midyat ilçesi olmuştur. Midyat işleri son derece zarif ve kıymetlidirler.
Gümüş işleme sanatı Beypazarı’na Ahîlik yoluyla kazandırılmıştır. Ahîlik XIII. yy.’da Anadolu’da görülmeye başlanan esnaf ve sanatkârlar birliklerine verilen addır. Beypazarı halkı bu sanatı bir iş olarak kabul etmiş ve zaman içinde geliştirmişlerdir.
Tarih boyunca önemli ticaret yolları üzerinde bir pazar niteliği taşıyan bölgede herhangi bir gümüş madeni yoktur. Eskiden olduğu gibi bugün de gümüş başka illerden getirilir. Daha çok süs eşyaları ve takıların yapıldığı gözlemlenmektedir. Külçe halinde getirilen gümüş, birçok safhalardan geçirilerek işlenir. Kullanılan teknik “telkâri”dir. Eritilip tel haline getirilen gümüş, haddeden geçirilerek inceltilir. Hemen hemen saf halde olduğu için kolayca bükülür. Sanatkâr, ufak el âletleri kullanarak telleri istediği şekilde keser ve kıvırır. Parçaları birbirine gümüş kaynak kullanarak kaynatır ve eserini, ortaya çıkarır.
Bugün ilçede planlı güzel bir çarşı içinde gümüş ustaları bir araya toplanmış ve usta, çırak ilişkisiyle bu sanatın geliştirilmesine imkân sağlanmıştır. Büyük bir sabır, el emeği göz nuru, dikkat ve özenli işçilik gerektiren bu teknik, eski ve yeninin sentezi olarak devam ettirilmektedir. Pazarlama ve turistik satım gücünün artması da üretimin eskiye oranla daha da çoğalmasına imkân sağlamıştır.
Yurdumuzda yok olmaya yüz tutmuş sanat kollarımızın canlandırılmasında Beypazarı’nın örnek olmasını, Beypazar’ların artmasını diliyoruz.
İlçe el sanatları bakımından çok zengindir. Bazı el sanatları da yok olmak üzeredir. Örneğin; Bez ve kilim dokumacılığı, semercilik, sim-sırma işlemeciliği, saraçlar gibi. İki dokuma tezgâhı kalmıştır. Dokuma olarak “bürgü” denilen kadın başörtüsü dokunmaktadır. Halk Eğitim Merkezi’nde açılan kurslarda sim-sırma işlemeciliği canlandırılmaya çalışılmaktadır. Tarihi telkâri gümüş işlemeciliğinde mutfak eşyaları (güğüm, ibrik, yemek kapları), demircilik el işlerinde de çapa, keser, balta, bıçak, orak, tırpan, saban demiri, tasma, maşa, kürek, kapan, soba, mangal gibi eşyalar yapılmaktadır. Kaybolmaya yüz tutan telkâri isçiliğinin yurt dışında da tanıtım çalışmaları başlamıştır. Telkâri sanatı yakın gelecekte önemli bir döviz kaynağı olacaktır.
Telkâri ince telden bir takı süslemeciliğidir. Tel ne kadar ince olursa takının değeri de o kadar artmaktadır. Hammaddesi altın ve gümüştür. Altın pahalı olduğundan genellikle gümüş kullanılır. Gümüş takı çeşitleri; kemer, kolye, iğne, başlık ve tılsım olarak sıralanabilir. Telkârideki motifler, tabiatın Türk-İslâm düşüncesi ile yorumlanışını ve Türk zevkini aksettirir.
Beypazarı’nın takıda sembolü “tılsım”dır. Tılsım, gümüşle süslenir, kolye olarak takılır.
Kaynak
http://turkelsanatlari.blogspot.com.tr |