Fotoğraf
Fotoğraf (Eski Yunanca φῶς (fos), φωτός (fotos)), “ışık (gök cisimlerinin)“, “aydınlık“ ve γράφειν (grafein), “çizmek“, “kazımak“, “resim yapmak“, "yazmak" kelimeleri birleştirilerek türetilmiş bir isimdir. Kelime anlamı, “ışık yardımı ile iz bırakmak”tır. Fotoğraf, cisimlerden yansıyan elektromanyetik radyasyonun toplanıp odaklanmasıyla oluşturulur. En yaygın rastlanan fotoğraflar insan gözünün görebileceği kalıcı görüntüler meydana getiren dalga boylarıyla olan fotoğraflardır.
Fotoğrafta en önemli unsur ışıktır. Işık, üzerine vurduğu nesneleri görülebilir kıldığı gibi, fotoğraf oluşumunu da sağlar. Bu yüzden fotoğrafı çekecek makinedeki objektif de önem arz etmektedir. Objektifin diyafram değeri ne kadar küçükse içeriye giren ışık miktarı da o kadar çok olacağından fotoğraf çekiminde daha yüksek enstantaneler kullanılabilinecektir. Diyaframın 1 olması, objektife gelen ışığın tamamının sensöre düşmesidir. Kaliteli ve pahalı lenslerin diyafram değerleri genel olarak 2,8 ve daha düşüktür.
Fotoğrafın çekilebilmesi için ışık şarttır. Işık herhangi bir kaynaktan cisme gelir. Cisimden yansıyan ışık bir algılayıcıya yani göze ya da filme ya da sensöre geldiği zaman görünür olur ve renkleri konusunda bilgi verir. Cisimlerin renkleri üzerine gelen ışığın ışık ısısı ve ne kadarını soğurup ne kadarını hangi dalga boyunda yansıttığına göre algılanır. Örneğin beyaz duvar sarı ışık ile aydınlatıldığında sarı, mavi ışık ile aydınlatıldığında ise mavi renk olarak görünür. Ancak kırmızı renkli cisim yeşil ışık ile aydınlatıldığında siyah gözükebilir.
Objektifler ilk kamera sayılan “camera obscura”dan bu yana gelişme göstererek optik kusurları neredeyse tamamen giderilmiş hale gelmişlerdir. Geniş açı, normal odaklı ve teleobjektif olarak kabaca üç grupta toplanabilir. Aynı zamanda sabit odaklı ve değiştirilebilir odaklı (zoom) objektifler olarak iki ayrı grupta da toplanabilir.
Çoğu fotoğraf, ışığı fotoğraf filmine, CCD’ye ya da CMOS görüntü algılayıcısına odaklayan fotoğraf makinesiyle çekilir. Nesneler ışığa duyarlı kâğıdın yerleştirilip, ışığa maruz bırakılarak (fotogram) ya da bir tarayıcının üzerine konularak da fotoğraf elde edilebilir. İyi fotoğrafın ne olduğu her zaman tartışma konusu olmuştur. Dijital fotoğraf ise bilgisayar ortamında çeşitli dosya formatlarından oluşur. Bu formatlardan en popüler olanı sıkıştırılmış JPEG'dir. Diğer formatlar ise TIFF ve RAW formatlarıdır.
Fotoğrafın 150 yıllık bir geçmişi vardır. Diğer sanat dalları ile kıyaslandığında bir hayli yeni sayılmasına karşın, büyük bir hızla gelişerek kendisini çağın teknolojisiyle bütünleştirmeyi başarmıştır. İnsanoğlu doğayı inceleme araçları arasına fotoğraf makinesini de kattığında, bir yandan gözün görme eşiğindeki dünyamızın olağanüstü biçim, ton ve renk armonileriyle dolu olduğunu bulmuş, öte yandan bilim ve teknoloji alanında inanılmaz doğru bilgi ve ayrıntıları saptayan bir sistem elde etmiştir. Böylece fotoğraf bilimsel ve teknik araştırmaların vazgeçilmez bir aracı olmuştur.
Fotoğraf çok yönlü olarak değerlendirilmelidir. Öncelikle fiziğiyle, kimyasıyla bilimsel yönü; kullanılan makine ve diğer malzemesiyle teknik yönü; görselliğiyle estetik yönü, verdiği mesaj ve dünya görüşüyle felsefi yönü vardır. Fotoğrafın kullanım alanları da çok boyutludur. Anıların, olayların ve mekânların belgelenmesinin yanında, bilimsel çalışmalarda, modada, tanıtımda, uzay araştırmalarında, resmi işlemlerde, iletişimde, yayıncılıkta, bilgisayarda, sanatta ve hayatın değişik birçok alanında fotoğraf hayatımızla iç içedir.
Günlük hayatımızda farkında olmadan tam bir fotoğraf bombardımanı altındayız. Elimize aldığımız her belgede, her gazetede, yayında, gördüğümüz her reklam panosunda anılarımızı yaşattığımız her aile albümünde fotoğrafla karşı karşıyayız.
O halde nedir fotoğraf? İnsanoğlunun tarih boyunca görüntüyü bir yüzeye aksettirme ve onu orada sabitleştirme merakı nasıl bir evrim geçirmiştir? Şu an fotoğrafın vardığı son nokta nedir? Fotoğraf nasıl oluşur, nasıl çekilir, ekipmanları, ışığı, filmi, çekim teknikleri nelerdir? Sanat boyutu, görüntünün düzenlenmesi, kompozisyonun oluşturulması ve daha pek çok konu birçok insanın merakını çekmektedir.
Fotoğrafın Kısa Tarihçesi
Fotoğraf, birdenbire ortaya çıkan bir icat değildir. Bulunmamış, bir evrim sonucu ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun görüntünün aksi ve bunu sabitleştirme merakı insanlık tarihi kadar eskidir. Mağara duvarına çizilen resimler bu duygunun ilk belirtileridir. Fotoğraf kullanıma girinceye kadar, fotoğraf kalitesinde yapılan resimler yine bu anlayış ve merakın ürünüdür.
Fotoğraf makineleri, fotoğraftan eskidir. Fotoğrafın henüz 150 yıllık bir geçmişi olmasına karşın, fotoğraf makinelerinin 400 yıllık bir geçmişi vardır. Fotoğrafın mantığının oluşması ve görüntünün bir yere aksettirilmesi çalışmalarının tarihi ise çok eskilere dayanır.
Daha milattan önceki yıllarda Aristo (M.Ö. 322- 384), ışığın çeşitli özellikleri ile ilgili çalışmalar yapmış, ormanlık alanlarda gün ışığının toprakta oluşturduğu etkileri gözlemiş ve güneş tutulmasını bu yolla tespit etmeye çalışmıştır. Cabir İbni Hayyam ise VIII. yy. da ilk defa gümüş nitratın karardığını keşfetmiştir.
Fotoğraf makinesi “camera obscura” denilen karanlık kutu ve iğne deliği görüntüsü mantığına dayanır. Bu bir fizik kuralıdır. Çok küçük bir delikten geçen ışık, karanlık ortamın karşı yüzeyine ters olarak düşer. Görüntünün ters olması ışığın delikten geçerken kırılmasından kaynaklanır. İşte, yüzeyinde küçük bir delik olan ister küçük (sandık büyüklüğünde), ister büyük (oda büyüklüğünde) “Camera Obscura”lar (karanlık kutular), günümüzün modern fotoğraf makinelerinin atalarıdır.
Bu karanlık kutuların tarihte ilk tanımı XIII.yy.da Arap yazmalarında rastlanır. Daha sonra XV.yy.da Lenoardo Da Vinci karanlık kutunun ayrıntılı bir tanımını yapar. Küçük delik ilkesine göre yapılan karanlık kutuların en büyük sorunu ışık miktarı ve netlik idi. Gerçekte delik küçüldüğünde ışınlar daha iyi ayıklanıyor ve dolayısıyla daha net bir görüntü elde ediliyordu. Buna karşın ışık miktarı azaldığı için yetersizlikler ortaya çıkıyordu.
Daha sonraki yıllardaki çalışmalar karanlık kutunun geliştirilmesine yöneliktir. XVI.yy. sonlarına doğru İtalyan fizikçi Della Porta Giovanni, karanlık kutunun geliştirilmesi için çalışmalar içine girer ve ışığın geçtiği deliğe ince kenarlı bir mercek koyarak görüntünün hem net, hem de aydınlık olmasını sağlar. Giovanni daha da ileri giderek evinin bir odasının duvarına açtığı deliğe bir mercek yerleştirir ve merceğin ön tarafında bir oyun sergiletir. Odanın içindeki misafirler karşı duvardaki ters oyuncuları seyredince paniğe kapılırlar. Sonrası ise ibret vericidir. Engizisyon cezalarından korkan Giovanni, ülkesini bir süre terk etmek zorunda kalır. Tarihin yazdığı ilk fotoğraf makinelerinden biri budur.
Daha sonraki yıllarda oda büyüklüğündeki karanlık kutular küçülerek bir sandık büyüklüğüne ulaşır. Öndeki merceğin kalitesi yükseltilir. “Neye yarar bu âlet?” diye düşünebilirsiniz, çünkü henüz film icat edilmemişti ve fotoğraf çekmek akla gelmiyordu. XVII.yy'da işte bu “camera obscura”lar, kendilerine pratik bir kullanım alanı bulurlar. Manzara ve mimari resimler yapan ressamlar, karanlık kutuların arkasına koydukları şeffaf kâğıtlar üzerine perspektifi düzgün resimler yapmaya başladılar.
İşte bu yıllarda tarihin cilvesine bakın, bu kez John Zahn adındaki bir Alman papaz “camera obscura”sının önüne merceği ileri geri oynatarak netlik yapan bir mekanizma yerleştirir. İçeri giren ışığın şiddetini ayarlamak için de merceğin içine bir diyafram ve daha önemlisi üstten bakıp daha rahat çalışabilmek için, görüntüyü üste yansıtan bir ayna koyar. Optüratörü dışında her şey tamamdır. Yaklaşık 30 cm. yüksekliğinde ve 60 cm. uzunluğunda tek objektifli refleks bir fotoğraf makinesi tarih kayıtlarına girer.
1826 yılında Jozeph Niepçe, tarihin bir yüzey üzerine kaydedilen ilk görüntüsünü elde etmeyi başarır. Filistin'in Juda gölünden çıkarılan ve ışığa duyarlı “Juda Bitüm” adı verilen bir tür asfaltı, kurşun kalay karışımı plakanın üzerine sürer ve bunu evinin duvarına monte eder. Duvara açtığı küçük delikten, pencerenin dışındaki manzarayı bu plaka üzerine kaydetmeyi başarır. Sıkı durun, tarihin bu ilk fotoğraf çekim çalışması tam 8 saat sürer. Bu buluşa güneş ile saptama anlamına gelen “Heliografi” adı verilir. Niepçe, kendisine “Fotoğrafçılığın babası” unvanını verdiren bu buluşunu 8 Aralık 1827’de İngiltere'de açıklar.
1839 yılında tarih sahnesine iki bilim adamı çıkar ve buluşlarını aynı yıl içinde açıklarlar. Bunlardan biri 8 saatlik süreyi yarım saatin altına düşürmeyi başaran Lois Degorre, 7 Ocak 1839’da negatif- pozitif baskı buluşunu Fransız Bilimler Akademisi’ne; bilim çevrelerinin tarihin ilk fotoğrafçısı kabul ettiği Londralı tanınmış matematikçi Fox Talbat ise aynı alandaki buluşunu 25 Ocak 1839 tarihinde İngiliz Kraliyet Enstitüsü’ne sunar.
Daha sonraki yıllarda mercek kalitesinin yükselmesi için çalışmalar yapılır. Bu çalışmalar olumlu sonuç verir ve Jozeph Patsval eski merceğe oranla 16 kat daha ışık geçiren bir mercek elde eder. Bu buluş yankı uyandırır, çünkü bu mercek sayesinde fotoğraf çekim süresi yarım saatten bir dakikanın altına düşmüştür.
1840'larda ilk fotoğraflar çekilmeye başlandığında makineler hem büyük, hem de çok ağırdı. Hatta fotoğrafçılığın ilk yıllarına devler çağı da denebilir. Bir oda büyüklüğünde (680 kg.lık) makineler, 280 cm. odak uzaklığına sahip objektifler vardı.1858 yılında Londralı fotoğrafçı Thurston Thompson'un kullandığı fotoğraf makinesi eni 91 cm. ve boyu 366 cm.idi. Makine ray üzerinde ancak hareket ettirilebiliyordu. . Birkaç yıl sonra bu ağır ve hantal makinelerin boyu 92 x 112 cm’ye düştü. Bu makineyi de John Kibble kullanıyordu ve makinesinin objektifi 33 cm, kullanılan cam filmlerin ağırlığı ise 20 kg. idi.
Daha sonraki yıllarda makinelerin boyu daha da küçüldü, buna rağmen mutlaka üçayak üzerinde kullanılıyordu. Bu durum hareketli fotoğrafların çekimini hemen hemen imkânsız hale getiriyordu. Yine de insanlar fotoğrafı küçük boy çekip karanlık odada büyütmeyi akıl edinceye kadar, bu büyük ve hantal makinelerle çok değişik konuları fotoğraflamayı başarmışlardır. Makinelerin büyüklüğü taşıma sorunu yarattığından öncelikle iç mekân çekimleri yapılıyordu, ama fotoğraf makineleri buna rağmen dışarı çıkmış ve hatta savaşı bile fotoğraflamıştır. İlk defa Roger Fenton, bizim de katıldığımız Kırım savaşını fotoğraflayarak, tarihin ilk savaş fotoğrafçılarından biri olmuştur. Ancak kullanılan malzeme sıcak cepheler için uygun olmadığından, savaşan insanlardan çok, cephe gerisinde duran insanların, cephenin ve hastanelerin fotoğrafları çekilmiştir.
Ancak bugün kullandığımız anlamda enstantane fotoğrafının çekilmesi için, çekim süresinin 1 saniyenin altına düşmesi gerekiyordu. 1870'lerde nisbeten hızlı fotoğraf plakalarının yapılması ve optüratörün keşfi bu süreyi 1 saniyenin altına düşürdü.
1888 tarihinde genel anlamıyla fotoğraf makinesi hazırdı ve artık hareketli fotoğraflar çekilebiliyordu. Bu tarihte bu amaca uygun geliştirilmiş ve diğerlerine oranla küçük makineyi George Eastman “Kodak” markası ile piyasaya sürdü. “Siz düğmeye basın, gerisini o halleder” parolasıyla piyasaya sürülen Kodak makineleri büyük ilgi gördü. 1920 yılında Almanya'nın Wetzlar kentinde Ernetz Leitz'in, optik âletler üreten firmasında sinema filmi üzerine fotoğraf çeken bir makine geliştirildi. Leitz'in “Lei” hecesini ve Cameranın “Ca” hecesini alıp “Leica” ismi konuldu. Böylece ilk Leica efsanesi doğmuş oldu.
“Camera Obscura”nın ilk kullanım alanına girmesinden 200 ve ilk fotoğraf makinesinin kullanılmasından 100 yıl sonra 1937 yılında, modern anlamda tek objektifli refleks makine olan Exakta firması tarafından piyasaya sürüldü.
Fotoğraf tarihi ile ilgili bir iki önemli not daha:
Dünyada ilk kez 1850 yılında Benjamin Franklin'in, parçalanmış yılanı gösteren fotoğrafı Pensilvanya gazetesinde yer aldı. Gazetede fotoğrafı yaygınlaştıran kişi ise Jozeph Pulitzer'dir. 1890'larda Pulitzer'in “World” adlı gazetesine Amerika'nın her köşesinden yüzlerce genç, fotoğraf yollamaktaydı.
Biraz da Film
Gümüş nitratın karardığını, daha VIII. yy.da Cabir İbni Hayyam tarafından keşfedildiğini belirtmiştik. Fotoğrafın icadından 100 yıl kadar önce ise, 1727 yılında Johan Henric adında bir Alman tıp profesörü, gümüş tuzlarının kararmasına ışığın neden olduğunu buldu. Bu kararmanın negatif olması, çalışmaları uzun sürelere yaydı. Bu özellikten yararlanarak yapılan ilk denemeler başarılı olamadı. Fotoğrafın ilk kâşiflerinden sayılan Lois Degorre, fotoğrafı bakır plakalar üzerine çekiyordu. Bu nedenle tekti ve çoğaltılması imkânsızdı. İlk negatif- pozitif baskı 1839 yılında iki bilim adamı tarafından hemen hemen aynı tarihlerde bulundu. 7 Ocak’ta Degorre, 25 Ocak’ta ise Talbot'un buluşları büyük yankı uyandırdı.
İlk baskılarda filmin tabanı kâğıttı ve kâğıt dokusunun verdiği lif görüntüsünden kurtulmak imkânsızdı. Bu sorunu Niepce'nin kuzeni Abel Niepçe 1847 yılında ışığa duyarlı emülsiyonu, yumurta beyazı ile kaplanmış camlar üzerine emdirerek çözdü.
1851 yılında Robert Bingham adındaki İngiliz, ıslak plaka tekniğini geliştirdi. Bu tekniğe göre kollodyon cam üzerine dökülüyordu ve daha sonra gümüş nitratla ışığa duyarlı hale getiriliyordu. Bu oldukça zor bir sistemdi. Çünkü fotoğrafı hemen çekmek ve banyo etmek gerekiyordu. Plaka bir yere değse hemen ıslak görüntü siliniyordu. Tüm bu zorluğa rağmen Mateu Bradi adındaki bir Amerikalı fotoğrafçı Amerika iç savaşını bu teknikle fotoğraflamayı başardı.
Cam kırılgan bir malzemeydi ve bu nedenle savaşta ve doğada fotoğraf çekmek oldukça zordu. Bu nedenle hem kâğıt gibi esnek ve hem cam gibi dokusu olmayan bir malzeme bulunması gerekiyordu. Üstelik kullanılan emülsiyon kuru olmalıydı. Bunun için çok çalışıldı, çok denemeler yapıldı. George Eastman'ın Kodak firması 1888 yılında bunu başardı. Firma, esnek tabanlı asetat filmi keşfetti ve bu buluş fotoğraf tarihinin kilometre taşlarından biri oldu.
Renkli filme ise çok uzun yıllar sonra geçildi. Yüzlerce kişi çalıştı, sayısız denemeler yapıldı, ama ne gariptir ki ne fizikçiler, ne kimyacılar bunu başarabildi. Profesyonel müzisyen iki Amerikalı Lepold Godovsky ve Lepold Manes renkli filmin mucitleri oldu. Ticari alanda ilk renkli filmi ise Kodak firması 15 Nisan 1935 yılında piyasaya sürdü.
Osmanlı'da Fotoğraf
1830’larda Avrupa'da fotoğrafla ilgili gelişmeler büyük yankı yaparken, Osmanlı Devleti'nde fotoğrafın dinsel sınırlama nedeniyle günah olup olmadığı tartışılıyordu. Bu tarihlerde yayınlanan gazeteler fotoğrafın ne olduğunu, kimler tarafından bulunduğunu ve nasıl kullanıldığını anlatıyordu. 28 Ekim 1839 günü yayınlanan Takvim-i Vekayi gazetesi Degorre adlı bir kişinin makinesinin marifetlerinden söz eden bir yazı yayınlıyordu.
1841 yılında dünyanın dört bir yanına dağılan Degorre'ın çıraklarından biri olan Mösyö Kompa, Beyoğlu'na gelerek ilk fotoğrafları çekmeye başladı. Hatta Kompa, fotoğrafçılığı öğrenmek isteyen meraklılara ücret karşılığı ders veriyor, fotoğraf makinesi de satıyordu. Kompa'nın bu atılımı 17 Temmuz 1842 tarihli Ceride-i Havadis gazetesinde yayınlandı.
1856’da Kırım Savaşı esnasında İstanbul'a gelen kimyacı Rabach, tüm dinsel baskı ve engellemelere rağmen Türkiye'de ilk fotoğrafhaneyi açan kişi olmuştur. Daha sonraki yıllarda yine dinsel ve sosyal etmenler nedeniyle Türk fotoğrafçılığı çok uzun yıllar gayrimüslimler tarafından yürütülmüştür.
İşlerini kısa sürede büyüten Rabach, yanına Diyarbakırlı Kevork ve Vicken kardeşleri çırak olarak almıştır. Bir süre sonra Rabach'ın ülkesine dönmesiyle, onun atölyesini satın alan Kevork ve Vichen kardeşler, portre ve manzara fotoğraflar çekerek ünlerini memleketin her yanına yaydılar.
Bu arada saraylılar arasında da fotoğraf merakı başlayınca, çok geçmeden Padişah Abdülaziz tarafından takdir edilen kardeşlere, II. Abdülhamit'in tahta çıkışında “Ressam-ı Hazret-i Şehriyar” unvanı verilmiştir. Kevork ve Vichen kardeşler daha sonra “Abdullah Biraderler” adını alarak Müslüman olmuşlardır. Büyük ün yapan Abdullah Biraderler, fotoğrafçılığı yaymak için özel dersler vermeye başlamışlar ve sarayda şehzadelere düzenli olarak fotoğrafçılığı öğretmişlerdir.
Abdullah Biraderler ve aynı dönemde ün yapan Febüs Efendi'nin yanı sıra ilk Türk fotoğrafçıları arasına ünlü bir isim, Nikola Andriomenos'u da katmak gerekir. Abdullah Biraderler'in yanında, çıraklıktan yetişen Nikola, bir süre sonra bu atölyeyi satın alarak, kendi adına bir fotoğrafhane kurmuştur. Daha sonra padişah fotoğrafçısı olarak sarayda dersler vermiş, 1929 yılında ölünce yerini oğlu almış ve daha sonraki yıllarda, Beyazıt Meydanı'nda bulunan bu fotoğrafhane “Foto Saray” adıyla Beyoğlu'na taşınmıştır.
En eski fotoğrafçılarımız arasında Abdullah Biraderler'in çıraklığından sonra büyük ün yapmış, Aşil Samancı'dır. Aşil Efendi ülkemizde ilk magazin fotoğrafçılığını başlatan kişidir. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ünlü fotoğrafını çeken Aşil Efendi'dir. Türk fotoğrafçılığında 1900 yılına kadar “Foto Sabah” ile “Joailler”in de önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu atölyeden yetişen Yakop İskender, daha sonra Foto Sabah'ı devralarak, önemli fotoğrafçılarımız arasına girmiştir. Fotoğrafçılığı öğretmeyi amaçlayan ilk telif eser 1871 yılında yayınlanan Yüzbaşı Hüsnü Efendi'nin “Usül-ü Fotoğraf Risalesi”dir.
Kaynak
|