Emevîler
Emevîler, Dört Halife Dönemi’nden (632-661) sonra kurulan Müslüman bir Arap devletidir. Ali bin Ebu Talib’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emevîler, 750’de Abbâsîler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürdüler.
Muaviye, Mekke'nin Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesindendi. Ebu Süfyan'ın oğludur. Ebu Süfyan bir çeşit kent kralı idi ve oldukça akıllı bir adamdı. İslâm’ın hızlı ilerleyişi karşısında ve birçok savaş sonrasında Mekke'yi Muhammed’e ve İslâm ordusuna teslim edip Müslüman olmakla beraber ailenin politik gücünü asla elinden bırakmamış 3. Halife Osman döneminde İslâm ordularının Arabistan, Mısır ve İran'ı kontrol altına almalarını izlemiş ve önemli politik noktalara kendi ailesinden adamları yerleştirmiş ve iktidarın asla Haşimoğulları’nın eline geçmemesine çalışmıştır. Ebu Süfyan’ın (561-652) ölümünün ardından Muaviye, Beni Ümeyye (Emevî) ailesinin başına geçti. Muaviye, Ömer döneminde 641'de Şam Valisi olmuş, üçüncü halife Osman zamanında Suriye'yi denetimi altına almıştı.
Muaviye, 656’da halife olan Ali'nin hilafetini tanımadı. Onu üçüncü halife Osman'ın öldürülmesine engel olamamasından ve katillerinin bulunamamasından sorumlu tuttu. Şiiler tarafından Ali'nin halifeliğini tanımamasının gerçek sebebi kendi hilafetini ilan edip saltanatını kurmak istemesi olduğu iddia edilmektedir. Ali, Şam valiliğine bir başkasını atayınca da çekişme savaşa dönüştü. Muaviye, Sıffin Savaşı'nda (657) yenilmek üzere olan askerlerinin mızraklarına Kur’ân yapraklarını taktırdı ve böylece Ali'nin ordusunu durdurdu. Hilâfet sorununu savaşla değil hakeme başvurarak çözmeyi önerdi. Ne var ki Muaviye'nin hakemi Ali’nin hakemini iki tarafın da halifelikten vazgeçmesi şartıyla ile ikna etti. Lakin Ali'nin hakemi ile Muaviye'nin hakemi anlaştıktan sonra Ali'nin hakemi orduların önünde yüzüğünü çıkartarak “Ali'yi halifelikten aldım” dedi. Aynı şeyi yapması beklenen Muaviye'nin hakemi anlaşmaya uymayarak halifelikten vazgeçmesi gerekirken masadan Ali'nin yüzüğünü aldı ve “Ben Muaviye'yi halife yaptım” dedi. Böylece hile ve sahtekârlık ile Ali halifelikten indirilmiş oldu. Ali ve yandaşları (Şiiler) bu haksızlığı, hileyi kabul etmemekle birlikte Ali'nin denetimindeki toprakları yavaş yavaş yitirdi ve bir süre sonra da harici bir suikastçi tarafından öldürüldü.
Emevî sanatı, özellikle mimarlık alanında gelişmişti. Emevî döneminden günümüze pek çok cami, saray, kale gibi yapılar kalmıştır. Emevî sanatı; Yunan, Bizans, İran’daki Sâsâni sanatından etkilenmiştir. I. Velid döneminde (705-715) Şam'da yaptırılan Emevîye Camisi (ya da Ümeyye Camisi), Emevî mimarlığının karakteristik özelliklerini taşır. Dikdörtgen planlı cami, eski bir Roma tapınağının temeli üzerinde yükselir. Yapı, dört büyük ayağın taşıdığı dört kemere oturtulan bir kubbeyle örtülüdür. Caminin kare planlı üç minaresi vardır. Avlusu üç yandan iki katlı revaklarla çevrilidir. Emevîye Camisi, günümüze pek az örneği kalan zengin mozaik bezemeleriyle de dikkati çeker. Bu bezemelerde Yunan ve Bizans etkileri açıkça görülür. Kudüs'te sekiz köşeli Kubbetü's-Sahra da (ya da Ömer Camisi) Emevî mimarisinin önemli bir örneğidir. Emevîlere karşı ayaklanan Abdullah bin Zübeyr, Mekke'yi ele geçirince, Halife Abdülmelik Muhammed'in namaz kılmış olduğu yerde, Müslümanların hac ödevini yerine getirmeleri için bu camiyi yaptırmıştır. Yine Abdülmelik döneminde Kudüs'te yapılan Mescid-i Aksa, büyüklüğüyle dikkat çeker.
Emevîlerin Suriye çöllerinde yaptırdıkları saray, köşk, kale gibi yapılardan günümüze çok azı ulaşmıştır. Lût Gölü'nün kuzey ucundaki Kuseyr Amra Köşkü, çevresi geniş surla çevrili bir alandadır ve salon ile hamamdan oluşur. Salonun duvarlarının Emevîlerin askeri zaferlerini betimleyen resimlerle kaplı olması dikkat çekicidir. Bu resimlerde de Yunan ve İran etkisi görülür. Emevî sanatının bir özelliği de, duvar yüzeylerini hiç boş yer bırakmaksızın bezemekti. Şam'ın 200 km güneyinde kurulmuş tipik bir çöl sarayı olan Mşatta Sarayı, kulelerle güçlendirilmiş bir surun ortasında yer alır. Mşatta Sarayı’nın içinde de Yunan ve İran etkisi taşıyan zengin bezemeler vardır. Emevîlerden kalan bir başka yapı biçimi de bir tür han olan ribat idi. Bir surla çevrili olan ribatlarda odalar, ambar, ahır, sarnıç ve gözcü kuleleri bulunuyordu. Uzun yolculuklar sırasında konaklamak için kullanılan ribat, aynı zamanda küçük birer askeri üstü.
Dört Halife Dönemi’nden sonra halifelik Emevîlere geçmiştir. İlk Emevî halifesi Muaviye’dir. Onun döneminde devletin başkenti Şam olmuştur. Emevîler Dönemi’nde (661-750) İslâm ülkesinin sınırları; doğuda Türkistan, kuzeyde Azerbaycan, batıda Akdeniz ve İspanya’ya kadar genişlemiştir. Emevîler, fethedilen toprakların eski kültürlerinden etkilenmiştir. Emevîler Dönemi’nde İslâm mimarisinde önemli gelişmeler olmuş, mimarinin ilk anıtsal örnekleri ortaya çıkmıştır.
a. Dinî Mimari
Tunus, Şam, Kudüs gibi kentlerde yapılan Emevî camileri transept planlı yapılardır. Transept planda, yapının güney duvarına dikey uzanan sahınlar, paralel uzanan başka bir sahınla kesişir.
Mescidü’l Aksa Camisi (702): Halife Abdülmelik tarafından Kudüs’te yaptırılan bu cami, bir Bizans kilisesinin kalıntıları üzerindedir. Yapı, bazilikal planlıdır. Bazilikal planda, dikdörtgen biçimli yapının içi iki sıra sütunla üç sahına bölünmüştür. Ortadaki sahın daha yüksek ve geniştir. Yapının güney duvarına dik olarak uzanan 15 sahın, mihrab önünde paralel bir sahınla kesilmiş, mihrab önü kubbeyle örtülmüştür. Yapıda malzeme olarak kesme taş kullanılmıştır.
Şam Emevîye Camisi (706-714): Halife I. Velid tarafından Şam’da bir bazilikanın yerine yaptırılmıştır. Transept planlıdır. Bir sıra revaklı avlu, yapıyı üç yönden çevirir. Enlemesine yöneliş gösteren çok destekli üç paralel sahınlı ibadet mekânı mihrab önünde dik bir sahınla kesilmiştir. Bu yapının benzer bir örneği Diyarbakır’daki Ulu Cami’dir. Yapıda malzeme olarak kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Yapıda cenneti sembolize eden servi ağaçları, yapraklar, köşkler ve sarayları gösteren birçok mozaik bulunmaktadır. Mozaik, süsleme ya da figürlü yüzey dekorasyonu için yan yana renkli taş ya da cam parçaları ile yapılan resim tekniğidir.
Seyd-i Ukba Camisi: Kayrevan (Tunus)’da bulunan bu caminin yapımına 670 yılında başlanmış, 726 yılında bitirilmiştir. Transept planlı caminin iki sıra revakla çevrili bir avlusu vardır. Yapının güney duvarına dik 17 sahın ile bunları mihrab önünde kesen bir paralel sahın bulunmaktadır. Orta sahnın mihrab önü ve girişi kubbe ile örtülüdür. Camide malzeme olarak temelde taş, duvarlarda ise tuğla kullanılmıştır. Caminin mihrabında ve güney duvarında önemli süsleme ögeleri vardır. Süslemede mermer, çini ve altın kakma ile bitkisel bezemelere yer verilmiştir. Ayrıca kûfi (köşeli) yazılar, bitki motifleri ve geometrik desenler de göze çarpar.
Kubbetü’s Sahra Camisi (691): Halife Abdülmelik tarafından Kudüs’te kutsal bir kayanın üzerinde yaptırılmıştır. Bir hac merkezidir. Yapının planı, iç içe geçmiş iki sekizgenden oluşmuştur. İç sahnı çevreleyen dört ayak arasında üçer sütun vardır. Merkezdeki sekizgenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağının içi çini mozaiklerle, yapının dışı mermer ve renkli taşlarla kaplıdır. Çini mozaiklerde akantus ve asma yaprakları, üzüm salkımları ve kanatlı hayvanlar yer alır. XI. yüzyılda kubbe çökmüş, mozaikler dökülmüştür. Yapı, Kanuni Sultan Süleyman zamanında büyük bir onarım geçirmiştir.
b. Sivil Mimari
Emevîler Dönemi’nden günümüze dinsel mimarinin yanında sivil mimari örnekleri de gelmiştir. Bunların en önemlileri saraylardır. Emevî halifelerinin yaşamları kentlerden çok çölde geçtiğinden mimari yapıların çoğu çöl sarayı olarak yapılmıştır.
Kuseyr Amra Sarayı (711-715): Ürdün’de av ve hamam kasrı olarak yapılan saray, iki bölümden oluşur. Birinci bölüm üç sahınlı kabul salonu, ikinci bölüm ise tonoz örtülü hamam kısmıdır. Sarayın duvarlarında, tonoz ve kemerlerde freskolar görülür. Ayrıca mermer kaplı zeminde de mozaikler vardır. Fresko ve mozaiklerin konuları av, banyo ve günlük yaşamla ilgili sahnelerdir.
Meşatta Sarayı (VIII. yüzyıl): Emevî halifelerinden II. Velid tarafından tamamlanan saray, Kudüs’ün doğusundadır. Saray, kulelerle desteklenen duvarlara sahiptir. Kare bir avlu etrafında sıralanmış mekânlardan oluşan sarayın tek bir kapısı vardır. Saraydaki mekânlar; şadırvanlı şeref avlusu, taht salonu ve mihrabıyla cami olduğu kabul edilen bir bölümdür. Yapının son derece ilginç süslemeleri vardır. Bu yapıda bir yandan Helenistik izler taşıyan kabartmalar yer alırken, diğer yandan Sâsâni sanatının izlerini taşıyan üçgen ve gül motifleri vardır. Sarayın en önemli özelliği taş kabartmalarıdır. Cephe kaplamalarının batı bölümü tamamen figürlü, doğu kaplamaları ise asma dekorludur.
Mşatta Sarayı, Ürdün'de, Amman’ın 22 km güneyinde, VIII. yüzyılın ortalarına doğru yapıldığı kabul edilen bir Emevî sarayıdır. Kare planlı olup, kaleyi andıran kalın duvarları vardır. Kazılar yapının tamamlanamadığını göstermiştir. Ana eksen üzerinde, girişte simetrik konumlu mekânlar ve bir mescit, ortada bir şeref avlusu, kuzeyde ise yonca planlı bir taht salonu ve yine simetrik konumlu mekânlar yer alıyordu. Sarayın çok ince bir işçilik gösteren oyma taş süslemeleri sanat tarihinde büyük önem taşır. Duvar zikzak çizgilerle üçgenlere bölünmüş, her üçgenin ortasına akantüs yapraklarından oluşan kabartma birer rozet yerleştirilmiştir. Üçgenlerin zemini de ince kıvrık dallar ve hayvan figürleriyle doldurulmuştur. Bu figürlerde Helenistik etkiler göze çarpar. Mescidin bulunduğu yöndeki duvarda bitkisel motiflerle yetinilmesi, hayvan figürü olmaması ilginçtir.
Kaynak
https://tr.wikipedia.org
http://www.kulturelbellek.com
|