Hititler
MÖ 2000 yıllarında Anadolu’ya Kafkaslar yolu ile doğudan gelen Hititler, kısa sürede Anadolu’daki yerli halk ile kaynaşarak Yakın Doğu tarihinin en büyük kültürlerinden birini oluşturmuş, Anadolu’da ilk büyük uygarlığı kurmuşlardır. Merkezleri Hattuşaş (Çorum yakınlarında Boğazköy)’tır. Diğer önemli yerleşim merkezleri arasında Alacahöyük (Çorum), Alişar (Yozgat), Kültepe (Kayseri), Karahöyük (Konya), Beycesultan (Denizli) ve Yanarlar (Afyonkarahisar) sayılabilir.
Boğazköy ve diğer yerleşim merkezlerinde yapılan kazılar sonucu ele geçirilen tabletlerin okunmasıyla Hitit tarihi tüm yönleriyle (tarih, din, hukuk vb.) ortaya çıkarılmıştır. Yapılan kazılarda çok sayıda tapınakla birçok tanrı heykelinin bulunması, Hitit sanatının daha çok (Mezopotamya, Mısır’da olduğu gibi) dinsel bir nitelik taşıdığını ortaya koymaktadır. Hititler, MÖ 700’lü yıllarda yıkılışından sonra küçük kent devletleri hâlinde Anadolu’nun güney doğusunda; Zincirli (Maraş), Aslantepe (Malatya), İvriz (Konya), Sakçagözü (Gaziantep) gibi yerleşimlerde bir süre daha yaşamışlardır.
Mimari
Hitit mimarisinin en önemli özelliklerinden biri, yapıların “anıtsal” oluşudur. Erken Hitit Dönemi’nden başlayan yapılardaki bu anıtsallığa gidiş, Hitit İmparatorluğu Dönemi’nde daha büyük boyutlara ulaşmış, bu tür yapılar anıtsal görünümlü kentlerin oluşmasına neden olmuştur.
Hitit Dönemi’nde anıtsal kent mimarisinin en iyi izlenebileceği yer başkent Hattuşaş’tır. Kent; kurulduğu yüksek arazisi, savunma amacıyla yapılan kalın duvarlı surları, kente girişi sağlayan kapıları ile anıtsal bir görünüm kazanmıştır.
Kenti çevreleyen surlara yapılan “Kral Kapısı”, “Aslanlı Kapı” ve “Yer Kapı” diye adlandırılan üç kapı, yapılış özellikleri açısından kentin en önemli üç girişini oluşturur. Kalelerde “potern” diye adlandırılan yer altı geçitlerinin bulunması, kapıda sfenks yontularının oluşu; Aslanlı Kapı’nın dış yüzünü süsleyen aslan kabartmaları; Kral Kapısı’ndaki tanrı kabartması gibi özellikler bu kapıları, yapı sanatının en etkileyici örnekleri arasına sokmuştur.
Potern, Hititlerde kalelerin altına yapılan yer altı geçididir. Kentin doğusunda bulunan “Büyük Kale” ülkenin yönetim birimlerinin bulunduğu, hemen tümü anıtsal yapılardan oluşan bir bölgedir. Toplantı salonları, çeşitli yönetim yapıları, devlet arşivi ve kralla kraliçe için yapılan özel odalar bölgenin tipik yapılarıdır. Hititlerde tapınak tanrının evidir. Tapınaklar, dikdörtgen bir avlu çevresine sıralanmış dar ve uzun odalardan oluşur. Ele geçen buluntulardan odalardan bir bölümünün devlet arşivi ve yönetim binaları olarak kullanıldığı saptanmıştır. İçine tanrı heykellerinin konduğu kutsal odanın bulunduğu asıl tapınak bölümü, anıtsal girişi ile bu avlunun ortasındadır. Avlu, genellikle üç tarafı duvarlarla çevrili, üstü açık bölümlere verilen addır. Büyük Kale’nin batısında yer alan “Aşağı Kent”, bir dinsel bölge görünümündedir. Hattuşaş’ta yapılan kazılarda ortaya çıkarılan yedi tapınaktan en büyüğü burada bulunmuştur.
Başkent Hattuşaş’ın yakınlarında bulunan Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı, Hitit Dönemi’nin dinsel inançlarının değerlendirilmesi açısından bilim insanlarına büyük kolaylıklar sağlamıştır. Hitit şehirleri çok fazla yıkıma uğradığı için kalıntıları günümüze kadar gelmemiştir. Ancak yine de Hitit evlerinin taş temelli ve kerpiç duvarlı olduğu bilinmektedir. Tek katlı olan bu evler düz damla örtülü olarak yapılmıştır. Hititlere ait dinsel, askerî ve sivil mimari örneklerinde dikkat çeken özelliklerden biri de kabartmalı orthostatlardır. Yapıları hem dış etkilere karşı koruyan hem de süsleyen bu orthostatlara birçok Hitit yapısında rastlanmaktadır. Orthostat, binaların dış cephelerinde, duvarların alt bölümlerini süsleyen taş bloklardır.
Heykel ve Kabartma
Hititlerde heykel sanatı, sur kapılarına yerleştirilen aslan, kral ve sfenks heykelleriyle gelişmiştir. Ayrıca kuş, boğa, antilop, çift başlı ördek biçimindeki içki kapları [ryton (ri-ton)] da heykel sanatının diğer örnekleridir. Sfenks, başı ve gövdesi farklı biçimde betimlenmiş düşsel yaratıklardır. Hitit kabartmaları, sur ve tapınakları çevreleyen orthostat ve duvarlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Hitit heykel ve kabartmaları konusunu; kral ve tanrı betimlemeleri, av ve savaş sahneleri ile insanların günlük yaşantılarından almıştır.
Hitit Mimarisi
Anadolu'da alt bölümleri kyklop (dev) biçimi iri taşlardan oluşan anıtsal mimarlık eserleri Hititlerin eski krallık döneminde başlamıştır. Hitit sur duvarları baskın, saldırı merdivenleri ve yeraltı tünelleriyle donatılmıştı. Hattuşaş kent duvarı, hücum ve baskın olanakları ve sağlam örgüsüyle eski dünyada benzersizdi. İki yanı dik eğimli, uzun ve geniş bir yamaç üzerinde kurulmuş olan Hattuşaş kenti, yedi büyük tapınağı, yirmiyi aşkın küçük tapınağı ve surlarıyla dünyanın en görkemli kentlerinden biriydi. Hitit mimarlığında sütun tanınmıyordu, sütun yerine dört köşe direkler kullanılıyordu. Kentin büyük tapınağının dış yüzünde bütün duvar boyunca yükselen büyük pencereler bulunmaktaydı. Hitit mimarlığının en belirgin özelliği bakışımsız (asimetrik) oluşudur. Dinsel ve sivil binalarda olduğu gibi kent planında da bu tutum egemendir. Başka bir deyişle yapılar herhangi bir sıralamaya, hizalamaya bağlı olmayıp, eski Troia VI, Atina ve Bergama akropollerinde olduğu gibi doğal bir oluşum içindeydi. Bazı eserlerdeki bakışımlı kapılar ise Hurri etkisiyle yapılmıştı.
Heykelcilik - Kabartma Sanatı
Hitit sanatında heykelin önemi büyüktü, çünkü tanrı heykelleri yurtlarının kutsal simgeleri olarak görülüyordu. Tanrılar tasvirlerde genellikle sağ elde bir silah ya da başka bir araç tutmalarıyla, kutsal bir hayvanın üzerinde durmalarıyla ya da kanat gibi ek organlar taşımalarıyla ayırt edilirler. Kral Muvatalli Hitit başkentini Hattuşaş'tan güneydeki Tarhuntaşşa'ya taşıdığı zaman, tanrı heykellerini de götürmüştü. Kral, kendisi Mısır’la uğraşırken, Kaşkaların başkente girip heykelleri ele geçirmesinden korkuyordu. Hitit figüratif sanatı başlangıçta büyük ölçüde Doğu örneklerinden esinlenmiştir. Tanrıların boynuzlu başlıkları, giysiler ve özellikle dinsel ve mitolojik konular Doğu etkisi sergilerler. Ancak Büyük Krallık döneminde kişiliğini bulan Hitit figüratif sanatı tüm Anadolu'ya egemen olmuş ve etkisini Suriye – Filistin’e dek yaymıştır.
Babil sanatından esinlenerek geliştirilmiş boynuzlarla süslü sivri külâhlar Hitit sanatında yeni bir anlam kazanmıştır. Boynuzlar bir tür rütbe işareti olmuştur. Küçük tanrıların sivri külâhlarında boynuz sayısı az, büyük tanrılarda ise çoktur. Örneğin İştar'da bir boynuz, Hattuşaş'ın Fırtına Tanrısı’nda yalnız ön cephede olmak üzere altı, Hatti ülkesinin Fırtına Tanrısı’nda ise önde altı, arka yüzünde beş tane olmak üzere on bir boynuz bulunmaktadır. Baş tanrının külâhı ayrıca elips biçimli baş tanrı hiyeroglifi ile süslüdür. Hititler çağdaşları Mısır ve Mezopotamya’da olduğu gibi insan figürlerini gördükleri gibi değil, tasarladıkları gibi betimliyorlardı. Yunanların MÖ V. yüzyılda natüralist sanat anlayışını geliştirene dek insan tasvirleri gerçek değil “ideal” biçimleri ile yaratılırdı. Bu düşünceye göre yüz her zaman profilden, buna karşılık profilden olan yüzde göz tam cepheden, göğüs ve vücudun üstü önden, bacaklar ise yandan betimleniyordu.
Kutsal Evlilik ve Bitik Vazosu
Bitik Vazosu’nda görülen baş sahne, kutsal evlenme tasvirinin dünya tarihindeki en eski örneğidir. Damat, yüz görümü sırasında gelinin duvağını açıyor ve ona bir kadeh içki sunuyor. Vazodaki kutsal şölen büyük olasılıkla soylu bir çifte, sözgelimi bir prens ve prensese aittir. Ancak Hitit dininde kutsal evlenme özünde erkek Fırtına Tanrısı ile ana tanrıça arasındaki evliliği simgeler. E.Akurgal'a göre bu olay, Hititlerin erkek baş tanrısıyla, Hatti – Hurri ana tanrıçasının evliliğini simgelemektedir. Bu evlilikle birlikte Hatti – Hurri halkları Hitit egemenliği altına girmişler ve Hititlerden önce baş tanrı olan ana tanrıça evlenerek konumunu kocasına terk etmiştir.
MÖ 2000-1700 yılları arasını Hititler, göç, istila, kaynaşma, kendilerini kabul ettirme uğraşısı içinde geçirmişler ve küçük beylikler kurarak yörelerine hâkim olmuşlardır. Bu dönemin en ilginç özelliği, Asurlu tüccarların Anadolu içlerinde ticaret sömürgeleri kurmuş olmalarıdır (1900-1800). Bunlardan Neşa ve Hattuş/Boğazköy karumlarının yerleri tesbit edilmiştir. Ticaret eşya değiştirme yoluyla yapılıyordu. Anadolu'dan ucuz bakır alıyor karşılığında kalay ve kumaş veriyorlardı. Yollar bozuk olduğu için taşıma aracı olarak eşek kullanılıyordu.
Hatti sanatının etkisi sürüyordu. Çok renkli seramikler ve geometrik desenler ortaya çıktı. Tanrıya içki sunmak (Libation) için kullanılan ve “Ryton” denilen, aslan, boğa, koç şekilli seramik eserler, uzun gagalı, yüksek kulplu kaplar ürettiler. Kültepe'de orthostadlar, Konya-Karahöyük’te muazzam kent duvarları ve büyük bir saray bulundu. Bu sarayda bir banyo odası ve pişmiş topraktan küvet ele geçti. Temelleri taş, duvarları kerpiçten çok odalı evlerde oturuyorlardı. Sokakları taş döşeliydi ve kenarlarında su tahliye olukları vardı. Bu devre ait Kültepe evlerinde erzak büyük küplerde saklanıyordu. Üzüm salkımı biçimli kandillerle aydınlanma sağlanıyordu. Nimet Özgüç, Acemhöyük'te Anadolu'nun en büyük sarayını ortaya çıkardı. Henüz 40 odası kazıldı.
Kaynak
Doç. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil
http://www.kulturelbellek.com
http://hattusa.tripod.com
http://sanattarihi.net |