Semercilik – Palancılık
“Eşek, eşek olduktan sonra semer vuran çok olur…”, “Eşeğe altın semer de vursalar, eşek eşektir!” gibi nice atasözüne ve birçok deyime nüfuz etmiş önemli bir kültürel semboldür semer…
Peki, nedir semer? Eşek, at, katır, deve türü yük ve eşya taşıyan hayvanların, söz konusu yükten ötürü sırtlarını korumak üzere tasarlandığı gibi, bu hayvanların sırtına binip rahatça yol almak isteyen insanoğlunun keyfini de düşünerek yapılan bir tampon gereçtir en basit tanımıyla...
Sanılanın aksine semer sadece bir hayvan ekipmanı değildir, insanlar da kullanır. İstanbul’un Eminönü muhitinden Süleymaniye’ye doğru çıkan Mercan Yokuşu, sırtına semer vurmuş yorulmak bilmez hamallarla doludur. Muhtemeldir ki, hamallık mesleğinin yoruculuğu yüzünden yorgun düşüp bir kenara yayılmış insana Anadolu’da hâlâ, “Ne o? Semeri devirmişsin yine!” denir ve böylelikle toparlanması için tatlı-sert bir uyarıda bulunulur.
“Semer nasıl yapılır?” diyeceksiniz… İlginç ama insanın binek hayvanlarını evcilleştirmeye başladığı zamanlardan beri semerciliğin başlıca malzemeleri değişmemiştir. Semer yapımında belli ölçüde insan kaburgasına benzeyen bir kuru ahşap iskeletin üzerine deri ve keçeden istifade edilerek bir dış cephe imal edilir; sonra bu kısımların araları samanla ve sazla doldurulur. Semer türlerini “boyunlu” ve “çatallı” diye ikiye ayırmak mümkündür.
“Ölme eşeğim, ölme” denecek türden bir sabır gerektirir semerin yük hayvanının sırtında yer edinmesi. Zira kötü biçilmiş bir semer, hayvanın sırt şeklini bozar ve zamanla onu sakat bırakır. Bu yüzden semercilik, semerin yükleneceği hayvanın cüssesine birebir uyması gerektiğinden, bir tür terzilik becerisi de gerektirir.
İşin bir de estetik kısmı var; Batı Akdeniz’in Teke bölgesinde konup göçen Yörüklerin ve İç Anadolu’da Haymana platosunda yaşayanların kültüründe semerin üzerine işlenmiş desenlerin âdeta çeyizlik bir eşya kıymetinde görülmesi, binek hayvanlarına yüklenen “geleneksel” anlamı da göstermesi bakımından öğreticidir.
Ne de olsa, göçebe yaşayan Türklerin semerin üzerine işlenen desenler, binek hayvanlarına yüklenen geleneksel anlamı da gösteriyor. Semercilik, bir tür terzilik becerisi de gerektiriyor. Geleneğinin köklerinde atın süslüsü, ziynetlisi, gösterişlisi makbuldür.
Nazar boncuklarıyla, ince yoğrulmuş urganın semer üzerinde hat oluşturan gezintisiyle her bir semer başka bir semboller bütünü gibidir. Antalya’dan Kastamonu’ya, Anadolu’nun iç kısımlarıyla limanları birleştirmek üzere sefere çıkan kervanların vazgeçilmez gereçlerinden biri olan semer, hemen her handa, kervansarayda bir nalıncı, bir bileyici ile birlikte semercilerin de tezgâh sahibi olmasını sağlamıştır.
Günümüzde semercilik zanaatıyla uğraşan ustaların sayısının azaldığı bilinse de at, eşek, katır, deve türünden hayvanların gündelik hayatın bir parçası olduğu hemen her yerde, bu meslek de varlığını sürdürüyor. Ankara’nın Beypazarı ilçesi, semercilik konusunda en bilinen merkezdir.
Hâlbuki Çankırı, Yozgat, Kahramanmaraş, Van ve Siirt gibi engebeli arazilere yayılmış pek çok bölgede semerin önemi de semercilik mesleği de şehirlerde yaşayanların gözlerinden uzakta, usulca devam etmektedir. Motorlu taşıtların iş göremediği arazilerde atik ve dengeli hayvanların yardımına ihtiyaç duyuldukça hangi yüzyılda olunursa olunsun, semer ve semerciye daima yer olacaktır.
Kaynak
|