İşleme

İşleme

 

İşlemenin Tanımı

Türk süsleme sanatının önemli bir bölümünü işlemeler alır. Dokuma ve deri üzerine iğne ile çeşitli cins ve renkteki ipliklerle yapılan süslemeye “işleme” denir. İlk işleme örneklerine Orta Asya Türklerinde rastlanır. Anadolu’ya göç eden Türkler işlemeciliği bir ata sanatı olarak oradan getirmişlerdir. En güzel eserler XVI ve XVIII. yüzyıllar arasında görülür. İşlemeler o devirlerde memleket ekonomisine katkısı olan bir kaynak olmakla beraber Türk kadın ve erkeğinin yaratıcı gücünü, ruh zenginliğini belirten halk sanatı eserleri de olmuştur.

Genellikle işlemeler geleneklerin gerektirdiği giysi, eşya ve örtüler üzerine yapılmıştır (örneğin; giysiler, elbise, kaftan, cepken, cübbe, aba, abani, arakiye, gömlek, entari, fermene, hırka, hilat kolsuz cübbe, şalvar, ayakkabı, nalın, terlik, kavuk gibi). Eşya ve örtüler, eyer takımları, kese, kılıf, seccade, sancak, yay torbası, yastık, başörtüsü, bohça, havlu, mendil, uçkur, duvak yağlıklardır. İşlemelerin işleniş tekniği de uygulandığı yerler gibi gelenekler hâlinde devam etmiştir. Süslemeyi meydana getiren motifler ise konuları, yapıları, renkleri ve örtülere yerleştirilmeleri ile daha ilginç bir görünüş içindedir. Gittikçe ilerleyen bilim ve yeni teknolojik gelişmeler doğrultusunda uzmanlar işlemeyi ikiye ayırmıştır: 1.El işlemesi, 2.Makine işlemesi.

1830’da Fransız terzisi Barthelemy Thimmaner’ın keşfettiği zincir işi yapan makineyle başlayan bu ayrım, 1851’de Isaac Singer’in bulduğu çeşitli ayaklarla gelişen dikiş makinesiyle büyümüş ve XX yy.da Japonların keşfettiği zikzak makineleriyle büyük boyutlara ulaşmıştır. XI ve XII. yüzyıllarda işleme sanatı Türklerde bilhassa Selçuklularda çok gelişmiştir. Orta Çağ’da Haçlı seferlerinin başlaması, Doğu-Batı ticaretinin artması, nakış alanındaki güzel gelişmelerin Batı (Avrupa) tarafından tanınmasına ve yayılmasına sebep olmuştur.

Belli Başlı Teknikler

Türk işlemelerinde teknikler incelendiğinde, dokumanın atkı ve çözgü iplikleri üzerinde oluşan iğneler, uygulama biçimlerine göre gruplara ayrılır: 

1.Dokumanın iplikleri üzerinde yürütülen iğneler

2.Serbest stil iğneler

3.İplik sayılarak yapılan iğneler

4.Dokumanın iplikleri çekilerek yapılan iğneler

5.Tek yönde iplik çekilerek yapılan iğneler

6.Çift yönde iplik çekilerek yapılan iğneler

7.Dokumanın iplikleri kapatılarak yapılan iğneler

8.Atma iğneleri

9.Kapama iğneleri

10.Dokumanın iplikleri kesilerek yapılan iğneler

11.Bağlama iğneleri

12.Geçme iğneleri

Medeniyetlere Göre İşlemenin Tarihçesi

Mısır: Yazılı kaynaklara dayalı araştırmalarda Mısırlı kadınların giysilerinde vücuda yapışık, uygun ve şeffaf kumaşlar üzerine işlemeli elbiseler veya doğrudan doğruya dokunmuş, kenarları geometrik şekillerle süslenmiş olan elbiselere rastlanmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan MS IV ve VI. yy’dan kalma kabartmalar ve püskülleri de önemli işleme örneklerindendir.

Mezopotamya: MÖ 400’den MÖ 330’a kadar süren, Batı sanatını etkileyen ve büyük bir medeniyet sahibi olan Mezopotamya uygarlığında işlemelerle ilgili örneklere rastlanmaktadır. Kadınların kıyafetlerinde görülen işlemeler aydınlatıcı bilgilerdir.

Asurlar: Asurlarda dokumacılığın varlığı bilinmektedir. Duvarlara takılan dokumalar işlenmiş aplike halılardır. Kabartmalardaki giysilerin madensi bir düzlük göstermesi, kıvrımsız oluşu Asurların kumaşa biçim vermek yerine işleme yapmayı istemelerindendir. Ayrıca Acem Höyük’te bulunan mavi taştan yapılmış vazo kırığı üzerindeki delikler arasında bağlayıcı nitelikte altın iplikle yapılan delikli zikzak sarma, Asur döneminde uygulanan işleme özelliğini göstermektedir.

Persler: Perslerin en önemli kalıntıları eski bir Elam şehri olan Sus’tadır. Sus sarayının duvar frizleri bu dönemde uygulanan işlemeler hakkında bilgiler vermektedir. Ayrıca Persli kadınların elbiselerinin üzerindeki sarı veya beyaz renkli işlemeler, Perslerdeki işleme tekniğinin çeşidini göstermektedir.

İran: İran’da yapılan işlemelere bakıldığında seccadeler, yatak örtüleri, duvar yaygıları, perdeler, masa örtüleri vb. taşınabilir her şeye işleme yapıldığını görebiliriz. İslâm inancında insan ve hayvan figürleri yasaklandığı için bu motifler az kullanılmıştır. Yama örgüsü, atma işi, kesme işi tekniklerinin kullanıldığı görülür.

Hititler: Altın, fildişi gibi değerli gereçlerle yapılmış olan el sanatları ileri düzeylere ulaşmıştır. Hitit uygarlığının merkezi olan Alacahöyük’te ele geçen kenevir parçaları oluşu bunu doğrulayan kanıtlardır. İşleme resimleri arasında “Gamalı Haç” gibi dikkate değer semboller de vardır.

Frigyalılar: Birçok sanat dalının buluşunu yapmışlardır. Maden işçiliği, dokumacılık, tığ örgüsü gibi sanatlar gelişmiştir. Genellikle geometrik ağırlıklı motifler kullanılmıştır. Hayvan ve insan figürleri karışık varlıklara ait sahnelerde çoğunluktadır. Gordion P. Tümülüsü’nde bulunan üzeri metal, cam, fayans boncuklarla işlenmiş, mavi, koyu mavi rozet çiçekleriyle bezenmiş kumaş parçası ve Ankara Frig Makropolü’nde bulunan benzeri bir parça, boncuk işinin yapıldığını ortaya koymaktadır.

Lidyalılar: Bu dönemde Sond, bilim ve sanat merkezi olmuştur. Bu şehrin yıkıntıları üzerinde yapılan kazılarda Lidyalıların sanatkârca işlenmiş ve boyanmış kumaşlarından deri ve maden işlerinden örneklere rastlanmıştır.

Romalılar ve Bizans: Bizans yayılıp kökleştikten sonra burada karşılaştığı kültürle birleşerek yeni bir sanat meydana getirmiştir. Bizans İmparatorluğu’ndan kalan parçalar arsında Victoria and Albert Müzesi’nde bulunan örneklerde iğneli dokuma türünde hazırlanmış panoların, bantların başka bir kumaşa aplike edilmesiyle yapılan bezemeler ve zincir işiyle işlenmiş madalyon biçiminde panolar Roma ve Kapt işlemeleriyle teknik açıdan benzerlik göstermektedir.

Hindistan: III. yy.da Mahoney Dano’daki kazılarda bulunan bronz iğnelerin işlemede kullanıldığı anlaşılmıştır. İran işleme sanatından etkilenmiştir. Saten kumaş üzerine zincir iğnesi ile işlemeler yapılmıştır. İran etkisinin görülmediği bölgelerde pulkâri işlemecileri ve kadınlar tarafından Pencap’ta işlenmiş olan duvar panolarında geometrik biçimli panolar kullanılmıştır.

Çin: Tong sülalesine ait ilk işleme örneklerinden bazıları Doğu Türkistan’da bulunmuştur. Ancak ilk işlemelerin biçim ve motiflerinin hangi tarihe ait olduğu kesin olarak bilinmemektedir.

Japonya: Çin işleme sanatının etkisi altında kalmıştır. Çin işlemelerinden farklı olarak hayalî resimlerin kullanıldığı görülür. İşleme örneklerine kadın kimonolarında rastlanmıştır. İşlemeler altın ve ipek ipliklerle yapılmıştır. Bu işlemelerde “kriosa” denilen sarma tekniği kullanılmıştır.

İşlemenin Türklerde Gelişmesi Anadolu’ya Geçişi

1071 yılında Anadolu’ya giren Türkler uygarlık ve kültürlerini de getirmişlerdir. Zengin bir Anadolu işlemeciliği ile karşılaşan Türkler burada karşılaştıkları örnekleri kendi yöntem ve anlayışlarıyla birleştirerek yeni bir Türk sanatının doğmasını sağladılar.

Hun İşlemeleri

Çok zengin ürünlerden oluşan Anadolu öncesi Türk işleme sanatının ilk örnekleri MÖ III. yüzyılda kurulan Hunlara aittir. MS III. yüzyıla kadar süren ve Altay bölgesi, Kem vadisi ve Selenge ırmağı çevresinde yapılan kazılar sonucu çıkarılmış ürünler arasında işlemelerle bezenmiş giysi ve örtüler bulunmaktadır. Hunlar göçebe hayatı sürdürdüklerinden bu zor yaşam tarzı içinde askerlik kabiliyetleri, sorumluluk bilinci, fiziki ve ahlâki değerleri kuvvet kazanmıştır. Asya’nın geniş bozkırlarında atlı kültür geleneği yüzyıllar boyunca muhafaza edilmiştir. Hunların yerleşik oldukları bölgelerde de evcil hayvanlar arasında atın ön planda olduğu dikkat çekmektedir. Bunun nedeni Hunlarda at yetiştirmenin büyük bir zorunluluk olması, göçebe hayatı yaşadığı dönemlerde atın; etinden, sütünden, derisinden, gücünden yararlanılması ve atı kendilerini istedikleri yere ulaştıran bir vasıta olarak görmeleridir.

Türk işlemelerinde yaşam biçimi olan göçebe hayatın özellikleri, tarihî kalıntılardan da anlaşılmaktadır. Göçebe hayatın şartları icabı atlarıyla akınlar yapan, her an savaşma durumunda olan Hunlar eşyalarına hayvan motifleri işlemeye önem vermişlerdir. Hunlar en önemli varlıkları olan atların koşum takımlarına, eyerlerine ve eyer altı örgülerine büyük önem göstermişlerdir. Türkler bu devirde aplikasyon alanında kolaylaştırıcı yollar bulmuştur ve geliştirmiştir. Üçgen, kare gibi işlemlerin yanı sıra stilize edilmiş gül, yaprak gibi bitkisel bezemelerin konu olarak seçildiği işlemelerde geyik, aslan, kaplumbağa gibi hayvanlarla birlikte düş ürünü yaratıklar ve kadın erkek gibi figürlü bezemeler ilgi çekmektedir.

Göktürk İşlemeleri

552 tarihinde Bumin Kağan ilk defa Türk adının bulunduğu Göktürk Devleti’ni kurdu. 552 ve 745 tarihleri arasında hüküm süren Göktürklerde Türk sanatının gelişerek süregeldiği bilinmektedir. Hunlardan sonra Orhun Kitabeleri ve dikili taşlarıyla ünlü Göktürklerin tekstil ve metal gibi sanat dallarında da güzel örnekler verdikleri bilinmektedir. Çin ve Bizans kaynaklarında var olan bu bilgiler yapılan kazılarla da tamamlanmaktadır. 518 yılında Çinli Ssong Yun Eflatit, Akhunlular hükümdarlarının işlemeli ipekli elbiselerle büyük keçeden yapılmış çadırlarda oturduğundan söz etmektedir. 568 yılında Kuça çevresine gönderilen Bizans elçisi Zemarhos seyahatnamesinde büyük hakanın ipek işlemeler ve kakım kürkleriyle süslü çadırda oturduğuna değinmektedir. Buda rahibi Huda Tsang 630 yılında Işık Gölü çevresinde hakanın sırmalarla süslü büyük bir çadırda oturduğunu ve subayların işlemeli ipekten elbiseler giydiğini belirtmektedir. Öte yandan yapılan kazılarda Katanda kurganında bulunan ipekli ve kürklü elbiseler, elbiseleri dikiş yerlerine kaytanlarla yapılan kabartmalar Kültiğin’in barkı ve çevresinde bulunan süs plakaları bu dönemde kordon tutturma ve metal plaka aplikenin uygulandığını ortaya koymaktadır. Göktürk kemerlerinde metal plaka aplike çok yaygındır. Kuray-Tuyahtı kurganlarında bulunan (VII ve VIII. yüzyıl) delikli 12 tane altın plaka dikilmiş kemer ve bitkisel bezeme ile süslenmiş altmış beş plaka ve Orhun harfleri ile bezenmiş toka bu görüşü desteklemektedir. Aynı mezarlarda ele geçirilen ipek ve yün kumaş parçaları arasında erkek iskeleti üzerinde bulunan üst katta kırmızı ipek, ortada yeşilimsi ipek ve iç elbisesinde görülen altın sarısı ipek giysilerin; ipek gereçleri yanı sıra renkleri konusunda bilgi vermektedir.

Uygur İşlemeleri

Uygur Devleti 745 yılında Kutlug Bilge Kağan tarafından kurularak 1368’e kadar hüküm sürmüştür. Uygurlar döneminden kalan Murtuk ve Bezeklik’teki mabet duvar resimleri arasında 8Nr. 1. Mabet’te görülen örnekler üzerinde yer alan figürlerin giysileri hem Türklerin giyinişlerinin oldukça değiştiğini göstermekte hem de İslâm dininin kabulünden önceki giyim ve giyimi bezeyen işlemeler konusunda bilgi vermektedir. Şal yakası, ön ortası ve tiraz bordürleri işlemelerle bezenmiş ve eteğinin ucu ince bir suyla çevrilmiş elbiseler giydirilmiş figürler, bu dönemde de işlemenin varlığına işaret etmektedir. Bitkisel ve geometrik bezemelerle işlenmiş elbiselerde sarma iğnesinin uygulandığı belirgindir.

Uygur döneminden kalan kumaş parçalarında işlemelerin daha çok pamuklu kumaşlar üzerine aplike tarzında yapıldığı anlaşılmaktadır. Budizm etkisinin yoğun bir şekilde hissedildiği ve Osmanlı devrine kadar süregelen çintemani motifi saltanat simgesi olarak kullanılmıştır. Eski çağlardan beri Türk topluluklarının özelliği olan biçimleri soyutlama, stilize etme eğilimi İslâmiyet’in kabulünden sonra da tabiat ölçülerine, temel çizgilerine sadık kalarak atrıntıların atılmasıyla oluşturulan motifleri kullandığı fark edilmektedir. Sonsuzluk ve birlik düşüncesinin yorumlandığı geometrik desenlerin yanı sıra kıvrım-dal üslubunun geliştiği, hayvan figürlerinin iyice stilize edilerek kullanıldığı bitkisel öğelerden oluşan Hatâyi sembolik motiflerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Akhunlar

Keçe aplike tekniği ile keçe çoraplar ve çizmeler, çadırlar, kilimler, örtüler süslenmiştir. Keçenin yanı sıra işlemeli ipek elbiseler ve ipekli işlemeler, işlemenin önemini belirtmektedir.

Anadolu Selçukluları Dönemi

Selçuklular ve Beylikler Dönemi’nde alt işleme parçaları gün ışığına çıkmamasına karşın 1072 yılında yayınlanan bütün Türk boylarının kullandığı kelimelerden oluşan Divanü Lügati’t Türk bu konuda kapsamlı bilgiler vermektedir. Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügati’t Türk adlı kitabında; pamuk sümeyi karşılığında “piştik”, pamuklu karşılığında “kepezlik”, iki cins iplikten dokunan erişi yün, orgacı pamuk olan dokuma için “yatuk”, keçe karşılığı “kıdhiz”, Kaşgar’da çıkan bir tür keçe karşılığında “kimeske”, ipek karşılığı “barçın”, yün karşılığı “karış” kelimelerinin kullanılması bu dönemlerde pamuklu, keçe, yün ve ipeğin varlığını göstermektedir. İşlemelerde kullanılan araç gereç olarak iğne karşılığı “yiğne”, yüksük karşılığı “yüksek”, iğne için iplik büktürme karşılığı “katturdu” kelimeleri kullanılmıştır.

Dikiş ve işleme tekniklerinde yama için “yamağ”, teğel için “sırışlı”, bezin ikiye katlanarak arasına pamuk koyup dikmek için “küpik”, ikileme ve çifte dikiş için “kubidi”, seyrek dikmek için “kadıldı”, altın tellerle ipek üzerine süslemeler yapmak için “çikredi”, boncuklama için “boncukladı” gibi fiiller kullanılmıştır. Selçuklular döneminde tamamen yerleşik düzene geçen Türkler yerleştikleri topraklara sanat özelliklerini getirmişlerdir. İpekçilik Selçuklular döneminde sanayi hâline gelmiştir. “Diba-i Selçuklu” adıyla anılan ipekli kumaşlar kalite ve güzelliği ile yabancıların ilgisini çekmiştir. Selçuklu çadırlarında olağanüstü bir dokuma ve süsleme sanatı dışında işleme sanatının da varlığı anlaşılmaktadır. Çadırlar üzerine Selçuklulara özgü olan kıvrık dallar arasına simetrili olarak yerleştirilmiş hayvan figürleri yapıştırıldığı ya da çadırların renkli ipliklerle işlendiği görülmektedir. Selçuklular döneminde Muhammed oğlu Hoylu nakkaş albümünde Gülşah ve Varka hikâyesine benzeyen minyatürlerde çadır ve elbiselerin işlemelerle bezendiği görülmektedir.

Anadolu Beylikleri Dönemi

Anadolu Selçukluları gücünü yitirmiş ve Keykubat’ın ölümünden sonra 1307’de ona bağlı eyaletler beyliklere bölünmüştür. Türk sanat tarihinde 1308’den başlayarak Fatih’in İstanbul’u 1453’te fethetmesi ile sona eren bu döneme “Beylikler Dönemi” denilmektedir. Haçlı seferleri, Moğol istilası ve iç savaşların sebep olduğu zararların yanı sıra yapılan araştırmaların azlığı bu dönemden kalan işleme parçasının bulunmayışına rağmen Timur’un envanterleri, Bizans ve İbni Batuta gibi Arap kaynakları Anadolu’daki yaşayış biçimi, kültür düzeyi, örf ve âdetlerle ilgili bilgiler vermekte ve işlemenin varlığını ortaya koymaktadır. Bu bilgiler, Marko Polo, İbni Batuta gibi gezginlerin anılarında ve Âşık Paşaoğlu tarihi gibi yazılı kaynaklarda mevcuttur. Marko Polo, anılarında çarşı kuruluşlarından övgüyle bahsederek özellikle kırmızı erimson ipekli dokumalar gördüğünü anlatmakta, İbni Batuta, Konya’da her sanatın ustalarının bir yerde toplanmış olduğundan, Erzincan’da şehrin adı ile bilinen kumaşlardan, Lâdik’te altınla işlemeli pamuklu elbiselerden bahsetmektedir. Selçuk Beyi’nin kendisine sırma işlemeli bir elbise hediye ettiğini, bunun üzerinde metal plaka ve aplike iğne tekniklerinin bulunduğunu belirtmektedir. Kalan parçaların azlığına rağmen bu döneme ait özellik gösteren parçalardan Asyalı-Türk özelliklerinin, Anadolu, Hıristiyan ve İslâm kültürünün etkisiyle değişmeye başladığını ve Osmanlı sanatına geçiş olan bu dönemin Türklerin geleneksel özelliklerini devam ettirerek yeni formlar içinde sunulan eserlerin varlığı açısından önemlidir. Bu dönemde yapılan işlemelerde seçilen konular arasında; şakayık, zambak, krizantem kıvrık dal ve yaprak gibi somut konular ve geometrik birimler ve bitkisel zemin üzerine oturtturulmuş soyut konular dikkat çeker. Erken dönem kadifeleri kullanılarak yaptırılan Bursa Yeşil Türbe kapı ve pencere kanatlarını anımsatan bezemelerle işli perde, geometrik yazılı bezemeler ve Rûmîlerle donatılarak Maraş işi tekniği ile işlenmiştir. Bunun yanında Beylikler Dönemi’ne ait mezar taşlarında işleme yapan kadın figürlerinin bulunuşu, bu dönemde işlemenin yapıldığını kanıtlamaktadır.

Osmanlılar

Osmanlılar devrinde tüm el sanatlarının yüksek bir sanat seviyesinde ortaya konulduğu görülür. Anadolu Selçuklu İmparatorluğu döneminden beri, hükümdar saraylarında yer alan Saray Nakışhanesi’nin Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar bir gelenek olarak süregeldiği bilinmektedir. Bursa’dan Edirne’ye nakledilen ilk nakış mektebinin, 1953’ten sonra faaliyetlerini İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda yürüttüğü anlaşılmaktadır. Büyük çoğunluğu nakkaşlardan oluşan Ehl-i Hiref teşkilatında; zerduzlar, ciltçiler, hattatlar, ressamlar, kuyumcular, sarraflar, maden ve ahşap sanatçıları, şapkacılar, terziler, çadırcılar, deri işleri, çizmeciler, dokumacılar ve işlemeciler gibi daha birçok bölüm bunmaktaydı. Osmanlı kültürünün bir parçası olan el sanatları, sultanların çıktıkları her sefere yanlarına bilim ve sanat adamlarını da alarak gitmeleri buralardan da bilim ve sanatçıları İstanbul’a getirmeleri sonucunda İmparatorluk, el sanatları açısından zengin bir merkez olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İşleme Sanatı

Osmanlı imparatorluğu döneminde işleme en parlak dönemini yaşamıştır. Kişiyle toplum ve toplumla çevreler arasında iletişim aracı olması da işlemenin boyutlarının gelişmesini sağlamıştır. Bu dönemde işlemeler saray ve saray dışı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Hükümdarların ekonomik desteği ile saraylarda usta işlemeciler tarafından en güzel örneklerini veren işlemeler saraylardan evlere ve çarşılara taşınmıştır.

XV. Yüzyıl İşlemeleri

XV. yy.dan günümüze ulaşan sanat eserleri yok denecek kadar azdır. Bu eserlerden sadece yazılı kaynaklarda söz edilmektedir.

XVI. Yüzyıl İşlemeleri

XVI. yy.dan kalan kuşbastılar, mendiller, vakur, don, bohçalar, kavuk örtüleri bu dönemin giyim kuşam ve ev süsleme, gündelik eşya türleri ile ilgili bilgi vermektedir. Bu nesnelerin yapıldığı ince keten, ipek, atlas, atkılı kadife gibi kumaşlar dokumacılıkta ulaşılan düzeyi gösterir XVI. yüzyıl işleme motifleri genellikle XV. yüzyıl kumaş örneklerinden alınmıştır. Türk işleme sanatı XVI. yüzyılda en yüksek noktasına ulaşmıştır.

Uygulanan teknikler: Yüzeysel pesent, pesent, hesap iğnesi, Slav iğnesi gibi sayılarak yapılan; sarma, kordon tutturma, açık aplike, metal plaka aplike ve boncuk işi teknikleri uygulanmış parçalara rastlanmaktadır.

Seçilen konular: XVI. yüzyıl işleme motiflerini serbest ve karışık olmak üzere iki bölümde incelemek mümkündür.

Serbest motifler; Bunlar bir eşyanın ortasını veya bordürünü başlı başına kaplayan motiflerdir. Madalya şeklindeki süsler ile nar veya enginar gibi oval şekillerden veya meyvelerden ibarettir. İşlemelerde en çok görülen diğer serbest motifler; yaprak, çiçek, meyve ve kozalaktır. Bilhassa çınar yaprağı, Timur örneği, tişintamani, denilen örnekle kozalak ve nar başlı başına bir motif teşkil eder. Bunlardan başka en güzel çiçeklerden gül dalı, lale, karanfil ve sümbül motifleri de XVI. yüzyılda çok kullanılmıştır.

Karışık motifler: Bunlar değişik çiçek, yaprak ve meyvelerden veya bunlarla karışık başka motiflerden ibarettir. En çok görülen karışık çiçek örnekleridir. Bilhassa lale, sümbül ve karanfil bir arada olarak çok işlenmiştir. Bazen araya diğer çiçekler de ilave edilir. Tamamen yaprakların hâkim olduğu desenler de mühim bir yer tutar. Geniş çınar yaprağı her zaman tercih edilen bir örnektir. Narçiçeği, karanfil, zambak, sümbül, yabangülü gibi bitkisel bezemeler; kuş, ejder gibi figürlü bezemelerde görülmektedir. Soyut konular arasında yıldız, madalyon, altıgen, geçmeli örgü gibi geometrik biçimler; nesih yazı türlerine rastlanmaktadır. Karma konularda; güllü ejder, Rûmîlerle donatılmış çiçekler görülmektedir.

Kompozisyon ve renklendirme: XVI. yüzyıl işlemelerinde motiflerin dizilişinde büyük bir ahenk göze çarpmaktadır. Bilhassa motiflerin işlenecek eşyanın şekline en uygun tarzda yapılmış olmaları fevkalade bir özellik teşkil eder. Mesela XVI. yüzyıla ait kavuk örtülerinde çiçek motifleri geniş dallı olduktan başka köşelerden başlayıp ortaya doğru uzanmakta ve bütün yüzü kaplamaktadır. Çoğunda da ortada bir daire içinde çiçekli bir göbek ve mendil veya kuşak gibi yalnız bordür süslerine gerek görülen parçalarda ise birbirlerinin aynı olan geometrik veya çiçekli motifler kullanılmıştır. Kompozisyonlarda; simetrinin hâkim olduğu basit bir düzen mevcuttur. XVI. yüzyıl işlemelerinde çok defa bir işte renk çeşidi üç veya dördü geçmez. En fazla kırmızı, yeşil, mavi ve bazen de krem veya sarı renkler kullanılmıştır. Biçimler domates kırmızısı, mercan rengi, beyaz simle renklendirilmiştir.

XVII. Yüzyıl İşlemeleri

XVII. yüzyılda Türk işleme sanatı bir müddet daha en yüksek seviyede kalmıştır. Fakat bu yüzyılın sonlarına doğru yavaş yavaş hızını kaybetmeye başlamış ve III. Ahmet zamanından sonra yani XVIII. yüzyılın başlarında Avrupa sanatının Türkiye’ye girmesiyle büsbütün zayıflar. XVII. yüzyıl işleme motiflerinde yine bu devrin kumaşlarının etkisi görülmektedir. Bilhassa bunda tezgâhta dokunan kılaptanlı ve ipekli kumaşları alacak kadar zengin olmayan kimselerin modaya uymak için böyle kumaş örneklerini taklit edip işlemeli elbiseler yaparak ihtiyaçlarını gidermek istemelerinin önemli rolü olmuştur. Nitekim XVII. yüzyılda işlenmiş elbiseler hakikaten işlemelerin o zamanlar giyim eşyalarına da yapıldığını gösterir.

Uygulanan teknikler: XVII. yy. işlemelerinde yuvarlak hatlara elverişli Maraş işi, kum iğnesi, balıksırtı, hesap, dolgulu hesap, Türk işi, ince iş, pesent, verev pesent, zerduz, sırma işi, anavata, simli ve sırmalı sarma, tel sarma ve aplikedir.

Seçilen konular: Seçilen konular arasında bahar dalı, çarkıfelek, lale, gül azda olsa Rûmî, ejder ve portreler yer alır. XVI. yüzyılda yine serbest ve karışık motifler bulunmaktadır.

Serbest konular: Serbest motiflerden nar veya enginar örneklerinden alınmış oval şekiller çok beğenilmektedir. XVII. yüzyılda işlemelerin serbest motifleri arasında en çok yer alan çiçekler; lale, karanfil, sümbül ve güldür. Nar ve Timur örneği de işlemelerde çiçek ve yaprak motifleriyle birlikte kullanılmıştır.

Karışık motifler: Bu asırda yine ipek ve kadife desenlerinden taklit edilen karışık motifler çoktur. Bunları iki kısma ayırmak mümkündür; değişik çiçekli motifler ve çiçekle karışık meyveli motiflerdir. XVII. yüzyıl işlemelerinde bordür motifleri çok kere ortadaki şekillerin daha küçük modellerinden ibarettir.

Kompozisyon ve renklendirme: Renklerde pastelleşme olmuş; domates kırmızısı, yakut rengi, sabun yeşili, acı sarı ile tirşe yeşilinin tonları ve mavi kullanılmıştır. Bazen esas rengi belirtmek maksadıyla yardımcı renkler kullanılmıştır. Bunlar sırma, sim ve siyah ipektir.

XVIII. Yüzyıl İşlemeleri

Uygulanan teknikler: XVIII. yy.dan önceki yüzyıllarda başlayan Avrupa özentisi bu yüzyılda da devam etmiş ve sanat anlayışında değişikliklere sebep olmuştur. Bu dönemde uygulanan iğne sayısının giderek arttığı görülmektedir. İnce keten, yollu keten, kalın keten, ipek atlas gibi kumaşlar üzerine ipek iplik, metal aplikle yapılan işlemelerde sarayda harç, kordon, inci gibi süsleyici gereçlere rastlanmaktadır. En çok kullanılan nakışlar; hesap işleri, muşabak, mürver, atma, Buhara işi, Türk işi, muhtelif sırma işleri, sırmalı sarma, kaba hesap, atlas iğne, Çin iğnesi, goblen, zincir, kasnak, deri üzerine sırmalı sarma, dival, anavata gibi tekniklerdir.

Seçilen konular: XVIII. yüzyılda bilhassa büyük parçalarda değişik şekiller yer alır. Nebat motifleri tamamen tabii şekle uygundur ve bir parça üzerinde menekşeden yabani güle kadar her türlü çiçeğe tesadüf edilir. Bu devirde en güzel motifler yine havlu ve çevre kenarlarına işlenmiştir. Bunlardan bilhassa kıvrık bir dalın kenarına dizilmiş çiçekler çok rağbettedir. Motiflerde peyzaj hâkimdir. Çiçek, meyve, vazolar göze çarpar.

Kompozisyon ve renklendirme: Kompozisyonlarda nesne ve bitkilerin oranlarında değişiklikler yapılmış, tersine perspektif uygulanmıştır.18.yüzyıldan itibaren işlemelerde renk sayısı ve her rengin çeşidi fazlalaşır. Bir parça üzerinde 8 veya 10 renge ve bunların değişik tonlarına rastlamak mümkündür.

XIX. Yüzyıl İşlemeleri

Bu dönemde mahrama, çevre, başörtüsü, bindallı, yelek, ceket, şalvar, peşkir, soyebond, çadır gibi örnekler işlemenin kullanıldığı alanları ve yaygınlığını göstermektedir.

Uygulanan teknikler: XIX. yy.da parlak bir dönem yaşanmıştır. Önceki tekniklere ilave olarak başka teknikler de kullanılmıştır. En çok kullanılan nakışlar; hesap işleri, muşabak, mürver, atma, Buhara işi, Türk işi, muhtelif sırma işleri, sırmalı sarma, kaba hesap, atlas iğne, Çin iğnesi, goblen, zincir, kasnak, deri üzerine sırmalı sarma, dival, anavata, kordon tutturma, ilme gibi tekniklerdir.

Seçilen konular: XIX. yüzyılda işlemelere arma şeklinde ev camı ve serviye kadar akla gelen her şekil yapılmıştır. Aynı zamanda renkli ipek veya kadife kumaş üzerine işlenmiş sırma ve simli motifler çok revaçtadır. XIX. yüzyılda bilhassa saray eşyasında inciye büyük yer verilmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi’nde böyle incilerle işlenmiş yorgan yüzleri, tepsi örtüleri ve nişan bohçaları vardır. İpek, tafta, keten, atlas, hümayun, mermerşahi gibi kumaşlar üzerinde pul, boncuk ve aya çeşitlemeleri süsleme için kullanılmıştır.

Kompozisyon ve renklendirme: XIX. yüzyılda bir parçada bazen kullanılan renk adedi onu geçer. Son devir işlemelerinde daha önceki asırların sadelik ve ihtişamını bulmak mümkün değildir. Zengin renk tonlarının oluşması ile renklerde sayısal bir artış olmuştur.

XX. Yüzyıl İlk Çeyreği

İşlemeleri XX. yüzyılın ilk çeyreğinde XIX. yüzyılın tür, gereç, teknik, renk, konu ve kompozisyon özelliklerinin kullanıldığı, farklı bir gelişme olmadığı, aksine ekonomik bunalım ve savaşlar nedeniyle duraklama dönemine girilmiştir. Teknik imkânların ilerlemesi, el emeğinin değerinin artması, ticari düşüncelerin her alanda öne çıkması, Batı’da kopan moda fırtınalarının bu konudaki olumsuz etkileri çağın yarattığı şartların insanları pratik olmaya zorlaması yüzünden işleme sanatında gerileme dönemine girilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan parçalar Doğu ve Batı kültürleriyle, Anadolu kültürlerinin birleşiminin, Türklerin büyük katkısıyla oluşmuş bir sanatın özelliklerini yansıtmaktadır. Bu parçalarda geleneklere dayanan, sosyal hayattan beslenen Türk estetiği sergilenmektedir.

Kompozisyon ve renklendirme: XX. yüzyılda, geçen yüzyıl renklerine ilave olarak mor, turuncu, Çingene pembesi, yaprak yeşili ve sarı renkler tüm tonlarıyla kullanılmış, sarı ve beyaz sim ile kırma tel uygulamadaki yerini korumuştur. Renklerin tonları ile kullanıldıkları bu dönemde tek renk uygulamaları da sürdürüle gelmiştir.

Cumhuriyet Dönemi İşleme Sanatı

I.Dünya Savaşı sona ererken Osmanlı İmparatorluğu tarihten silinmiş, yerine Türk gururunu her şeyden üstün tutan millî ve çağdaş bir devlet kurmak üzere İstiklal Savaşı’na girilmiştir. Bu savaşta verilen mücadeleler sonucunda 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş ve ilk Cumhurbaşkanı Atatürk olmuştur. Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra 25-30 yıl içerisinde Anadolu’da sanayileşmelerin etkileri görülmeye başlamış, bu durum locaların, yaşam koşullarının yok olmasına neden olmuştur.

Kullanılan kumaşlar ve iplikler: İşlemelerde keten dokumalar, pamuklu dokumalar, fabrika malı dokumalar, yöresel dokumalar gibi birçok kumaşlar kullanılmıştır. İplik olarak kök boyalarla hazırlanmış ipliklerin yanı sıra çarşıdan alınan pamuklu ipliklerde işlemeler de kullanılmıştır.

Seçilen konular: Cumhuriyet dönemi işlemelerinde yazılı bezemelerin çok az kullanıldığı buna nazaran bitkisel bezemelerden; çeşitli çiçek, yaprak, ağaç ve meyvelerin kullanıldığı görülmektedir. Cumhuriyet döneminde yeni bir üslup gelişmemiş, Batı’da ve Osmanlı döneminde yapılmış işlerin kopya edildiği, özgün yapıya sahip olmayan işleme ürünleri bulunmaktadır.

Kompozisyon ve renklendirme: Bu dönemdeki işlemelerde kompozisyon düzeni; düzgün, atlayarak ve bağlantılı tekrarlarla hazırlanmış ve uygulanmıştır. Kompozisyon düzenlemede işlenecek parçanın kullanım alanı ve biçimi göz önünde bulundurulmuştur. Kompozisyonlarda tek olarak kullanılan motifler serpme şeklinde yerleştirilmiştir. İşlemelerde tek renkli ve çok renkli uygulamalar çokça kullanılmış, çok renkli uygulamalarda bir rengin tonlarıyla oluşturulmuş renk uyumları görülmektedir. İşlemelerde sıcak-soğuk renk uygulamalarının kullanıldığı görülmektedir.

 

Kaynak

 
 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 98 ziyaretçi (123 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol