Kutnu-Alaca

Kutnu ve Alaca Dokumacılığı

 

Ahşaptan yapılmış bir tezgâhta işlenen kutnu, ana maddesi floş olan sunî ipek ve pamuk ipliğinden dokunmuş, çeşitli motif ve renklerde bir kumaştır. Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te dokunmaktadır ve kamçılı çekme tezgâhta, mekikle dokuma tekniği kullanılarak dokunur. Kutnu’nun dokunmasından önce, çeşitli evrelerden geçerek hazırlanan ipi birkaç ustanın elinden çıkmaktadır. Bunlar; “Tarakçı”, “Haşılcı” “Boyacı” olmak üzere her biri ayrı değerler olan kişilerdir ve bugün Gaziantep’te bu ustaların da nesilleri tükenmiştir. Kök boya ile boyanan ve saç kılı inceliğinde olan bu ipi daha sonra tezgâhta, değişik motifler üreterek dokumak ise apayrı bir maharet ister. Gaziantep’te çok eskiye dayanan bu sanat, evlerde bütün aile bireylerinin birlikte icra ettikleri ve önemli bir geçim kaynağı olduğu ve 3000 civarında dokuma ile ilgili kooperatiflerin bulunduğu söylenmekte olup, gelişen tekstil sanayinin bu mesleği doğal olarak terk edilmek durumuna getirdiği bilinir.

Çözgü sayısına göre isimlendirilen kutnu kumaşının, “kutnu”, “alaca” ”meydaniye” gibi çeşitleri vardır. Çözgü sayısı 4000 olanı “kutnu”, 3000 olanı “alaca” ve 2000 olanı “meydaniye” adını almıştır. Tezgâh boyu nedeniyle kumaş eni 50-60 cm. arasında değişir. İpek ve pamuk ipinden dokunduğu için, yazın serin ve sağlıklı bir kumaştır. Eskiden köylerde gelin, damat, çiftçi ve varlıklı kişilerin giydiği ve daha sonra folklorik kıyafetlerde yaygın kullanılmış olan kutnu kumaşı günümüzde gece kıyafetlerinde modacıların özenle yer verdikleri bir kumaş olma özelliğine kavuşmuştur.

Gökyüzünün Renkleriyle Bezenen Kutnu

Çözgüleri genellikle ipek, atkıları ise pamuk ipliğinden olan saten örgü ile dokunmuş ve çözgü yönünde renkli desenleri olan bir tür yarı ipekli kumaşa “kutnu” denir. Dokuyan ustalara da basitçe “kutnu dokumacısı” ya da “kutnu ustası” adı verilir. Kutnunun diğer bir adı da “saray kumaşı”dır.

Saray Kumaşı Kutnu

Kutnu Arapçada “pamuk” anlamına gelir. Kutnular parlak ve mat çizgilerin yan yana gelmesiyle süslendiği gibi birçok renkli çizginin yan yana gelmesiyle de dokunur. Osmanlı  döneminde bu kumaşların daha çok Şam, Bağdat gibi Ortadoğu şehirlerinde dokunduğu ve oralardan getirildiği söylenirse de, Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında tüccarların kutnuyu Gaziantep’ten aldıkları bilinmektedir. Kutnu dokuması bir bakıma Gaziantep’in adıyla birlikte anılır diyebiliriz; öyle ki Gaziantep o yıllarda kutnu dokumacılığının merkezi durumundadır. 1900’lü yılların başında Gaziantep’te 5000’e yakın tezgâh olduğu ve bu dokumacıların yanında tarakçılar, boyacılar, masuracılar, çözgücüler, apreciler (cendere), mengeneciler gibi yan işlerle beraber 20 bin kişinin çalıştığı söylenir. Gaziantep’in nüfusunun 80 bin civarında olduğu tahmin edilirse, yaklaşık her dört Gaziantepliden biri dokuma işiyle uğraşmış diyebiliriz. Bu durum bizlere o yıllar için oldukça yüksek bir nüfusun dokuma işinden para kazandığını da gösterir.

Renk ve Desene Göre Adı Vardır

Bu renkli desenli yolların, renklerine ve yolların genişliğine göre de kutnular çeşitli isimler alırlar. Bazı kutnularda bu renkli yollar üzerine ayrıca çözgüden takviye tekniğiyle küçük desenler yapılır. “Sedefli kutnu” adı verilen bu örneklerin yanı sıra, bir diğeri de çözgüleri bir başka teknikle renklendirilmiş olan “taraklı” kutnulardır. Gaziantepli ustalar tarafından 60 çeşit kutnu dokuması olduğu söylenmektedir. Bazılarının isimleri ise şöyledir: “Sultan Kutnu”, “Bağlamalılar”, “Çiçekliler”, “Düz Çizgililer”, “Düz Mecidiye”, “Hindiye Kutnu”, “Kemha Kutnu”, “Sedefli Kutnu”, “Sarı Tas Kutnu”, “Zincirli Kutnu”, “Vişneli Kutnu”, “Kerasi Kutnu”, “Çiçekli Furç Kutnu”, “Darıca Kutnu”, “Taraklı Kutnu” vb.

Kutnuya Adını Veren Renkleridir

Kutnu kumaşı pek çok işlemlerden geçer. İpek, bobin haline getirilince sökücü ustaları devreye girer. Bunun için “devere” adı verilen dolaplar kullanılır. Çözgü iplikleri çileler haline gelince boyama işlemi başlar. Kutnuyu kutnu yapan renkleridir ve o can alıcı renkleri veren de kök boyalardır. Kutnu boyama işlemi gerçekten çok zahmetlidir. Hâkim renk sarı olduğundan bu renk, kumaşa göz alıcı bir parlaklık verir. Ardından kırmızı gelir, sarıya tahakküm kurarcasına. Daha sonra mor, yeşile inat mavi, siyah, bordo ve pembeler. Büyük kazanlarda bu renklerle ipek çileler boyahanelerde hayat bulurlar. Aynı iplik ve ipekli çileler boya kazanlarına defalarca bıkmadan batırılıp çıkarılarak değişik renkler elde edilir.

Mezekçiler ve Haşılcılar

Boyanan çileler “mezekçiler”e gider. Bu ustaların görevi ise çözgü ipliklerinin dokuma sırasında kopmamasını sağlamaktır. Bunun için de kayısı reçinesi ve gaz yağı ile “haşıllama” işlemini yapar. İpekler burada kavuk yapılarak tarakçılara gönderilir. Kutnu dokunduktan sonra pişirilip yumuşatılması gerekmektedir. Bu işlem tahta tokaçlarla dövülerek yapılır. Daha sonra bu iş için tasarlanmış mengenelerde sıkıştırılarak bir müddet bekletilir. Merdanelerden geçirilerek perdahlama işlemi ile apre ve ütüleme işlemi yapılır. Tüm bunca işlemlerden sonra kutnu kullanıma hazır hale gelmiş olur. Bu kadar zahmetli işin neticesinde dokunan kutnu günümüzde karşılığını ne yazık ki görmemektedir. Diğer pek çok el emeğine dayalı ürün gibi kutnu da dokuyan kişiye, dokunulan yöreye, kullanılan malzemeye, üzerindeki çizgi, renk ve desenlere göre sınıflandırılır. 

Önceleri “saray kumaşı” adıyla anılan kutnu dokumalar, koltuk yüzleri, kadın ve erkek giysilerinde kullanılırdı. Dokumacılık kültürümüzün önemli bir parçasını oluşturan kutnu kumaşlar, günümüzde turistik amaçlı eşyalarda ve ulusal folklorik giysilerde kullanılmaktadır. Kutnu dokumacılığı günümüzde geçmiş zamanlarına kıyasla çok daha sönük bir biçimde yaşamakta ve özellikle Gaziantep ilimizde bulunan az sayıdaki birkaç usta tarafından zor koşullarda icra edilmektedir. Bu üretilenler de genellikle kutnunun  “taraklı” ve “sedefli” çeşitleridir. Atölyelerin dokuma tezgâhlarında ipekli kumaşlar dokunur. Renk renk ipek bobinlerden çıkan uçlar, “terdek” denilen masuralara tutturulur, sonra iğleri yerine yerleştirilip, iplerin masuralara sarılması beklenir. Dolan makaraların yerine de tekrar boş terdek takılıp işe devam edilir. Yalnız burada en önemli şey bobinlerin çok dikkatli tutulmasıdır. Çünkü ipek bobinlerin uçlarını kaybettiniz mi bulmanız çok zordur. Bobinin ucunu bulmak için kurcaladıkça sağılmasına neden olursunuz. Sarıldığı masuradan çabuk kurtulan kaygan bir yapıya sahiptir.

Anadolu’nun dokuması: Alaca

Alacanın kelime anlamı “karışık renk”tir. Bu nedenle alaca dokumacılığını, “üzerinde birçok rengin olduğu çizgili yerel bir kumaş” olarak tarif edebiliriz. Aynı şekilde kutnu da bu tarife girer. Yalnız kutnunun çözgüleri ipek, atkıları ise pamuktandır. Oldukça dayanıklı ve geniş bir kullanım alanına sahip olan alaca dokumalar, Anadolu insanının en eski dokuma işlerindendir. Arkeolojik bulgular günümüzden 5000 yıl öncesinde dahi dokuma parçalarının bulunduğuna işaret etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise alaca dokumacılığı en çok üretim yapılan iş kolları arasında bulunmaktaydı. Osmanlı tekstil dokumacılığında önemli bir yer işgal eden alacacılık, İstanbul başta olmak üzere Bursa, Manisa, Kastamonu, Erzincan, Tire ve Gaziantep’te de en önemli iş kolları arasındaydı. Alaca dokumaları erkek ve kadın dış giyiminde kullanılırdı. Alaca da kutnu gibi daha çok evlerde kurulan tezgâhlarda dokunurdu. Dokunan alacalar büyük hanlardaki iş yerlerine diğer işlemleri yapılmak üzere (kutnuda olduğu gibi) getirilirdi. Burada pişirilip yumuşatılır, bu iş için tasarlanmış merdanelerden geçirilip perdahlandıktan ve apre işlemi yapıldıktan sonra satılmak üzere bedestenlerdeki tüccarlara verilirdi.

Siz eski topraksanız, kutnuyu genç kızların giydikleri bluzlarından, şalvarlarından anımsayabilirsiniz. Delikanlılara ah vah çektiren, yoldan çıkaran, geceleri kötü düşler kurduran, kötü rüyalar gördüren o kutnular az günaha girmemişlerdir zamanında. Şimdiki gençler kutnuyu halk oyunları ekiplerindeki genç kızların bluzlarından, şalvarlarından tanırlar. Kutnunun o şanlı günlerinden, giderek azalan kumaş desteleri kaldı bedestenlerin raflarında. Bir turist gelecek de, büyülenecek o rengârenk desenlere, alacak, götürecek uzak ülkesine… Belki bir bluz ya da şalvar diktirecek. Hiçbir zaman giymeyecek bile belki onu. Evinin en güzel yerine asacak. Gururlanarak gösterecek konuklarına. “Bu da güzel bir şey ama ben giyilmek istiyorum!” diye isyan ediyor kutnularımız. “Genç kızlarımızın üstlerinde yaşamak istiyorum…” diye çığlık atıyor sanki.



Kaynak

http://www.unutulmussanatlar.com

 
 
ISTANBUL
 
 
 
 
 
Bugün 113 ziyaretçi (138 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol